Betonarme 150 Yaşında
Tarihçe: Çimento / Beton / Betonarme / Betonarme Yapılar / İnşaat Mühendisliği
Ahmet TOPÇU, Osmangazi Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü
Özet: Betonarme 1850 li yıllarda ortaya çıkmaya başlamıştır. Hollandalı Modernist mimar, Hendrik Petrus BERLAGE, 150 yıllık geçmişi bulanan bu malzemeyi 1922 yılında şöyle tanımlıyor: “Betonarme, malzeme alanında demirden sonraki önemli, belki de en önemli, olan buluştur” 26.BERLAGE neden hayrandır betonarmeye? Biliyoruz: Çeliğin zayıf tarafını (yangına ve rutubete dayanıksız, şekil vermek zor, pahalı, bakımı zor) beton, betonun zayıf tarafını (çekmeye dayanıksız) çelik örter. Beton ve çeliğin avantajları betonarmede bütünleşir: Yangına ve rutubete dayanıklı, plastik, ekonomik, bakımı kolay, çekme ve basınca dayanıklı. Betonarme, bugüne kadar üretilmiş tüm yapı malzemelerinin tüm teknik zorluklarının üstesinden gelmiş, tüm Dünya’da kabul görmüş ve hemen her alanda kullanılmıştır.
Ancak bir noktaya dokunmak gerek. Romalı mimar Marcus VITRUVIUS Pollio’nun M.Ö. 27-23 yılları arasında yazdığı 10 ciltlik De Architectura (mimarlık üstüne) adlı Latince el yazması eseri 1414 yılında İsviçre’nin bir manastırında bulunmuş, 1624 yılında Henry WOTTON tarafından İngilizciye tercüme edilmiştir. VITRUVIUS; yapı bilgisi, hidrolik, güneş saati, mekanik gibi konulara değinmektedir. İyi bir yapıyı “firmitas, utilitas, venustas” (güvenli, fonksiyonel, güzel) ile tanımlamaktadır. Bu üç koşul mimara, mühendise, yeterli kaynağa (para) ve mesleki etiğe bağlıdır. Kaynak mimarı, mimar mühendisi, etik dışı tutum da her ikisini çaresiz bırakmadıkça, VITRUVIUS’un tanımına uyan yapı yapılamaması için hiçbir neden yoktur.
Betonarme nasıl doğdu, gelişti? Öncelikle bağlayıcı bir malzemeye (çimento), çeliğe (başlangıçta demir) ve bunları bir araya getirecek dâhilere gereksinim vardı. Demir, düşünebildiği günlerden beri insana tanıdıktır. Bağlayıcı özelliği olan malzemenin tarihi ise, bazı kaynaklara göre, M.Ö. 12000000 (14 bin yıl öncesi) yıllarına kadar geriye gider. 1960-1970 yıllarında İsrail’de bulunan kalıntılar bunu göstermektedir. Bağlayıcı, yüzlerce kez keşfedilip, unutulmuş ve yeniden keşfedilmiştir. M.Ö. 3000 yılında Mısırlılar piramitlerin inşasında, M.Ö. 800 yıllarında eski Yunanlılar Girit ve Kıbrıs’ta, M.Ö. 300 yıllarında Babilliler bir tür bağlayıcı kullanmışlardır. M.Ö. 300 ile M.S. 476 yılı arasında Romalılar puzolan ve kireç karışımı bir bağlayıcı kullanmışlardır. VITRUVIUS, karışımı “2 kısım puzolan bir kısım kireç” olarak tarif etmektedir. Su ile karıştırıldığında sertleşen bu hidrolik bağlayıcı, dayanım ve dayanıklılık açısından, bugünkü standartları dahi sağlamaktadır. Romalılar bu tür bağlayıcı ile birçok ciddi yapı oluşturmuşlar, nereye gitmiş ne inşa etmişlerse, hemen hepsi ayakta kalabilmiştir.
Bu yapılardan en ünlüsü, M.Ö. 27 yılında inşasına başlanan, birkaç kez onarım gören ve M.S. 140 civarında son şeklini alan, Roma’daki Pantheon dur. 43.4 metre çapındaki bu harika yapının yarı küre kubbesi betondur. Bu açıklığı aşan bir başka beton ya da betonarme kubbe 1913 yılına kadar yapılamamıştır. Pantheon’dan 1940 yıl sonra, 1913 yılında Breslau /ALMANYA’da (bugün: Wroclaw/POLONYA), betonarme olarak inşa edilen Jahrhunderthalle kongre merkezinin açıklığının 65 m olduğu düşünülürse Pantheon’un zamanına göre ne denli cesur bir yapı olduğu kolayca anlaşılır. Roma kıralı NERO’nun M.S. 64 de yapılan evinin duvarları, M.S. 532-537 yıllarında inşa edilen İstanbul’daki Ayasofya’nın kemerlerinin (açıklık: 45 m) temel kısmı betondur. Ayasofya’nın 33 m çaplı kubbesi M.S. 557 depremi sonrası çökmüş ve orijinalinden farklı olarak, yeniden yapılmıştır.
©Makalenin tamamına Yapı Dünyası Dergisi 2005 Sayı: 111 den ulaşabilirsiniz.