Kamuda Denetim ve Mühendislik

Kamuda Denetim ve Mühendislik

Necat ÖZGÜR, İnşaat Yüksek Mühendisi

Yıllardır, kamu yönetimi ağının küçültülmesinin, kaynakların daha verimli kullanılmasını sağlayacak, halkın refahının geliştirilmesi için zorunlu ve kaçınılmaz bir yol olduğu yönünde açıklamalar dinledik. Bu yazı, böyle genel bir yaklaşımı tartışmak amacıyla değil, bu yaklaşımın kamudaki denetim mühendisliğini de içermesi doğrultusundaki zorlamaların ülkemize vereceği zarara dikkat çekmek için kaleme alınmıştır.

Yatırımların ana kaynağı olan kamu kesiminde çalışan teknik elemanlar, planlamadan başlayarak işletmeyi de kapsayan ve bu niteliğiyle hiç sonu olmayan bir sürecin içinde en büyük sorumluluk ve görevleri üstlenmeyi sürdürmektedirler. Son yıllarda gözlenen, kamuda mühendisliğin yönetimler tarafından küçümsenmesi eğilimi, kamu yönetiminin kalkınma çabalarının gerçek sahibi olduğu iddiasıyla da çelişmektedir. Ekonomik büyümenin, çok sık sözü edilen mali denetimden önce, kaynakların akılcı kullanımı ve yönlendirilmesinin denetlenmesiyle sağlanabileceği, bilinen ancak göz ardı edilen bir gerçektir. Büyük harcamalar içeren madencilik, petrol, bayındırlık, enerji, çevre ve teknik altyapı hizmetlerinin gerçekleştirilmesi, özel bilgi ve deneyim sahibi -çoğunlukla kırsal kesimde, şantiyelerde, sosyal imkanlardan yoksun ve olumsuz doğa koşulları altında, alışılmış çalışma zamanının dışında da özveri ile yönetecek- bir teknik kadro ve dinamik yapıyı zorunlu kılmaktadır. Kamuda, kontrol mühendisliği diye bilinen yapım işleri denetimi, az sayıdaki teknik personelin kamu bütçesini kolladığı bir düzendir.

Yatırım söz konusu olduğunda, kamu yararını gözetme açısından kamu ile özel sektör arasında, işin doğasından kaynaklanan nasıl bir anlayış farkı gündeme gelebilir? Kişiliğe bağlı olarak kamuda da kötüye kullanım olabileceği gibi, özel sektörde de daha idealist  yaklaşımlarla karşılaşılabilir. Ancak, kamu yatırımlarındaki ekonomik-mali yapılabilirlik ilkesinin toplumsal yarar ve çevresel sürdürülebilirlik kaygılarını da içermesi gerekirken, özel sektör yatırımlarında bu tür bütünleşik bir arayışın olamayacağı açıktır. Bu yönüyle olay kişisel yaklaşımların ötesindedir. Bu gerçeği örneklerle de açıklamaya çalışalım.

Özelleştirme programına alınan Ziraat Bankası ürün cinsi, sulama düzeni gibi çeşitli konularda -kredi verdiği- çiftçiyi eğiterek niteliğini geliştirme gibi bir toplumsal misyonu şimdi yürütürken, özelleştirilmiş bir Ziraat Bankası için bilançonun dışında ilgilenecek bir belge söz konusu olmayacaktır. Ekolojik dengenin para hırsı ile alt üst edildiği -gazoz üretimi uğruna yeraltı suyunun aşırı tüketimi gibi- çeşitli özel sektör yatırımlarını medyadan izliyorsunuz. Yatırım sürecini, denetim de dahil olmak üzere özel sektör sorumluluğuna bırakmanın, her şeyden önce maddi kazanç uğruna çevresel değerlerin yok edilmesi tehlikesini de beraberinde getireceği kuşkusuzdur. İyi mühendislik, insanı ve doğayı doğrudan-dolaylı etkileyen tüm verileri, yapılabilirlik çalışmalarında yarar-masraf bölümlerine geçirmekle sağlanır. Kamu mühendisliğinin zayıflatılma çabaları ile birlikte, özelleşme uğruna başka kanallara aktarılmakta olan halkımızın maddi kaynaklarına ek olarak -kamuda denetimi sürdürmeye çalışan mühendisler tarafından izlenmekte olan- çevresel değerlerin planlamalarda sınır koşulu olarak yer alması yaklaşımları da, bir kenara atılacaktır.

Kamuda Mühendisliği, mühendisin görevine göre sınıflandırmak söz konusu olduğunda, ana başlıklar şu biçimde belirlenebilir.

Planlama ve Tasarım
Bir ürünün yaratılabilmesi için tüm çalışmaların hazırlandığı bu süreç, gereksinim saptanması, yapılabilirlik çalışması, ön tasarım, ÇED, kesin tasarım, uygulama tasarımı gibi aşamaları içerir. Yatırımcı kuruluşlar (ki en önemlileri kamu kuruluşlarıdır) tasarım aşamasındaki mühendislik etkinliklerini genellikle uzman özel sektör kuruluşlarına yaptırırlar. Ülkemizde belli ağırlıkları olan MTA, PİGM, MKE, DSİ, TCK, İller Bankası, KHGM (artık kapatılmıştır) gibi köklü kuruluşların yatırımlarının tasarımları, son yıllara kadar, kendi yetiştirdikleri seçkin mühendisler tarafından kendi kuruluşlarında yapılabiliyordu.

Teknoloji Geliştirme süreci de bu başlığın içinde ele alınabilir. Üniversiteler eğitim ve bilimsel araştırmayla, meslek odaları meslek-içi eğitim ile, çeşitli resmi ya da özel laboratuarlar (bazı meslek odaları da son yıllarda bu konuda etkinlik göstermeye başlamıştır) model kurma yolu ile mühendisliğin bu bölümüne katkıda bulunurlar.

Uygulama
Tasarımdan yapıma geçiş sürecinde ihale-teklif, yapım yöntemi, iş yönetimi, iş güvenliği gibi belli aşamalar yer alır. Yatırımcı kuruluşlar, uygulama görevini de ihale yolu ile, genellikle uzman özel kuruluşlara yüklenici ya da alt-yüklenici olarak yaptırırlar. Demir-Çelik, Petrol Ofisi, Et-Balık, Sümerbank, Etibank, Tüpraş gibi uygulamalarını kendileri yapabilen kamu kuruluşları özelleştirme kapsamına alınarak, bir bir özel sektör durumuna getirilmektedir.

İşletme
Kamu, kendi üretimlerini yıllardır kendisi ya da -madencilikte olduğu gibi kiralama, ihale gibi yöntemlerle geçici olarak- özel sektöre işletiyordu. Bu mühendislik görevi de, kamu işletmelerinde (örnek verilecek olursa rafineriler, çimento fabrikaları, tuz üretim tesisleri, elektrik santralleri, iletişim gibi pek çok değişik sektör etkinliği akla gelir) yeterince verimli yapılmadığı iddiasıyla, özelleştirilmektedir.  TİGEM, ÇAYKUR gibi kuruluşlar zarar eder ve özelleştirilmeyi beklerken, benzer işi yapan özel sektör kuruluşları ortaya çıkarak kar eder!

Yönetim biçimleri, siyasi baskılar sonucunda ekonomik mühendislik ilkeleri ile zaman içinde çelişmeye başlayan eskinin seçkin kamu kuruluşları, aslında önce şişirilerek sonra da ürünleri pahalılaştırılarak kamuoyu gözünde değersizleştirilmiş, sonra da tüm birikimleri ve isimleri ile, bu kuruluşları mühendislik ilkeleri ışığında yönetince kar edecek olan (ya da başka amaçlar doğrultusunda bu kuruluşların taşınmaz varlıklarına göz diken) özel girişimcilere satılmaya başlanmıştır. Verimsizleştirilen ve halktaki güven duygusu yok edilen kamu kuruluşları ‘satalım da sahtecilik bitsin’ dedirtecek noktaya, kamu ve özel sektör yönetimlerinin elbirliği ile bilinçli olarak getirilmişlerdir.

Denetim
Yatırımcı kuruluşlar, yukarıda tasarım ve uygulama başlıkları altında özetlenen dışarıya yaptırdıkları mühendislik işlerini, tasarım denetimi ve uygulama denetimi yoluyla kabul ederler ya da uygun bulmadıkları kısımları reddedip düzeltilmesini isterler. Tüm dünyada, ülkelerin özelleşme düzeyleri ne olursa olsun, satın alınacak hizmet için bu denetim yapılır.

Yatırımcı olarak kamu kuruluşlarını ele aldığımızda, denetim işi tam anlamıyla bir kamusal iştir. Denetim elemanı yetersizliği çeken, ya da yatırıma finans sağlayan kuruluşun zorlamasıyla bu tür denetimi bile dışarıdan özel sektör kuruluşlarına yaptıran bir kamu kuruluşunun sorumluluğu, denetimin kamu adına yapılması nedeniyle, yine de sürer.

Tasarım, uygulama gibi çeşitli mühendislik görevlerinin özel kuruluşlara yaptırılması sonucunda, Kamuda Mühendislik kavramı, artık sadece denetim görevinin ağırlığı ile özdeşleşmektedir. Kamu mühendisleri ile meslek örgütleri, denetim görevinin önemini, yönetimlerin küçümseyen yaklaşımlarına karşın topluma benimsetmeye çalıştıkça, mühendisliğin yarattığı değer anlaşılacaktır. Kamu görevlisi mühendis, mimar ve şehir plancılarının meslek odalarına üye olma zorunluluğunun 12 Eylül Anayasası ile kaldırılarak denetici mühendis-meslek örgütü bağının koparılması, kamusal teknik denetimin zayıflatılması yönündeki planın ilk adımı olarak tarihe geçmiştir. Kamuda kalan son mühendislik etkinliği olan denetim görevini hafife almaya çalışan yeni eğilim de özetle şöyle ifade edilmektedir:

“Kamudaki mühendislik yapısının eskisi kadar güçlü tutulmasına gerek yoktur. Kamu lisansları verir, geri kalanı ve gerekli tüm mühendislik işlerini lisansı alan özel sektör kuruluşu yürütür. Ayrıca bir denetim ihtiyacı olursa, bir başka özel sektör kuruluşu yapar.”

Bu anlayış değişik yerlerde dile getirilirken çeşitli biçimlerde güçlendirilmeye çalışılıyor. Örneğin, kendisi de mühendis olan bir yap-işlet hidroelektrik santral yatırımcısı, bir müşavirlik kongresinde şu tezi dile getirmiştir: “Enerji Bakanlığında çok az sayıda mühendis çalışıyor, ama bakmaları gereken de çok proje var. İşler gecikiyor. O nedenle, bu işlerin kontrollüğüne Bakanlık değil, özel proje büroları baksın.” Oysa, kamu adına yapılması gerekli bir denetim için kamuda uzman mühendis istihdamını artırmak daha akılcı değil mi?

Kamudaki ücret politikalarına bakıldığında; lisans veren, organizasyon yapan kamu kuruluşlarındaki (üst kurullar) mühendis ücretlerinin, doğrudan denetim yapan köklü yatırımcı mühendislik kuruluşlarındakine göre ne kadar yüksek olduğu şaşılarak görülmektedir: “Denetim işlerini yapan mühendisleri kamudan uzaklaştırmanın bir yolu mudur bu? Ya da, genel olarak kamu sektörünün etkinliğinin azaltılması isteniyor da, bu isteğin gerçekleştirilmesi kamu mühendisliğinin zayıflaştırılmasına mı bağlanıyor? EPDK, KİK gibi lisans ve organizasyon görevi yüklenen teknik kuruluşların başına mühendis olmayan kişilerin atanması da, mühendisliği geri plana atan anlayışı yansıtmıyor mu?

Denetim görevinde de, teknik boyutun yanında, toplumsal yarar ve çevresel sürdürülebilirlik arayışı, kamusal ya da özel denetim arasındaki kuramsal farklılığı oluşturur. Denetimde güven olgusunun temelinde bu anlayış farkı vardır. Kamusal denetimde özelleştirme, işin doğasına bu nedenle uygun değildir. Kamuda bu tür geçici olabilecek denetim işleri için öngörülmüş olan yüksek ücretli sözleşme kadroları ne yazık ki yıllardır amacından saptırılarak düşük ücretle istihdamın bir yolu olmuş; yönetimlerin ‘denetim için uygun nitelikte teknik eleman bulamıyoruz’ bahanesi yaratılmıştır.  İnşaat sektöründe denetimin özelleşmesiyle, yapım firmalarının denetim firmaları kurarak birbirilerinin işlerini denetlediği zamanları yaşadık. Denetim yapan özel sektör kuruluşunun bu işi kamu adına yaptığı, tüm mühendislerin bilincinde yer almalıdır. Her iki sektörde de meslektaşlarımızın kendilerini kullandırtmayacağı zaman gelecektir.

Kamuda mühendisliğin zayıflatılması, usulsüzlüklerin de bir ateşleyicisidir ve bunun  halkımıza maliyeti çok yüksek olmaktadır. Aşağıda, basit ve güncel örneklerle bu ifade açıklanmaya çalışılmaktadır.

İmar afları ya da plan değişikliği yolu ile, mühendislik denetimi görmemiş -kaçak- yapıların yasallaşması sağlanarak, depremlerin yol açacağı acı kayıplara davetiye çıkarılıyor. Yönetimlerin baskısı sonucunda bir plan hükmüyle, denetimle görevli teknik elemanlar görev yapamaz duruma getiriliyorlar.

2004 Temmuzunda Pamukova’da 40 can alan ‘hızlandırılmış tren’ faciası, bu ucuz popülist yaklaşıma direnen kamu denetim mühendisliğinin küçümsenmesinin acı örneğidir.

Tekel Genel Müdürlüğü tarafından yaptırılan daha sonra da Başbakanlık binası olacağı belirtilen Ankara Bilkent kavşağındaki ikiz kuleler maliyetinin çok altında bir bedel karşılığında TOBB’a (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) satılmıştır. Eğer iddia, bu binaların piyasa rayiçlerinin üstünde bir bedele yaptırıldığı yönünde ise, işte bu zayıflatılmış kamu denetim mühendisliğinin üzücü bir sonucudur. Maliyet doğru da, TOBB’a bir ikramda  bulunulduysa, bu da kamuya doğrudan zarar vermek anlamına gelmektedir. Acı olan şu ki, her iki olasılık da ne yazık ki soruşturulmamıştır.

Ankara’da ölümle sonuçlanan trafik kazalarını kat kat artıran alt-üst geçit uygulamaları, kent içi hız sınırlarını ortadan kaldıran ve sürücüler korkusuzca hızlanabilsin diye trafik denetimlerini bile yaptırmayan bir mühendislik karşıtı anlayışın ürünüdür ki acılarını sadece ölenlerin yakınları hissettiğinden, olumsuz toplumsal sonuçları henüz yaygın olarak dile getirilmemektedir.

Malatya’da 2005 yılı sonlarına doğru, atık suyun içme suyuna karışması nedeniyle hastalanan on bin kişiyi hastaneye koşturan altyapı sorunu da, mühendislik ilkelerine göre denetlenmesi yapılmayan bir uygulamanın sonucudur.

Başka mühendislik dallarına ilişkin şu sorular kamu denetim mühendisliğinin zayıflatılmasının verdiği zararların yelpazesini daha da açacaktır. Kendi mühendislik denetimini yapmayan Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, ruhsat verdiği sahalardan gelen bilgilerden emin midir? Meşrubat firmalarının geri dönüşüm ölçütleri, kendi kurdukları -sivil toplum örgütü olarak nitelendirilen- vakıfların öncülüğünde yönetmeliğe bağlanmışsa da, firmaların depozito uygulamayarak, cam şişe gibi yeniden kullanılabilecekleri malzemeyi zahmetsiz kazanç uğruna çöpe attırması, kamu tarafından engellenebilmiş midir?

Kamu denetim mühendisliği mekanizmasının kamuya iş yapan proje yöneticilerine kasıtlı olarak zorluk çıkarttığı, bu nedenle tasfiye edilmesinin gerekliliği doğrultusunda görüşler de duyulmaktadır. Özellikle inşaat sektöründe, yukarıdan baskılarla denetim mühendislerinin direnişleri kırılmaya çalışılmaktadır. Yönetimler, pahalı projeleri, Kamunun teknik elemanları tarafından belirlenen uygun çözümlerin yerine geçirmek için, koşulları zorlamaktadır.

Denetim Mühendisliğinin tasfiyesinde kullanılan bir diğer yöntem de uzman kuruluşa işten el çektirmektir. Yönetimler bu yöntemi yerelleşmenin bir gereği olarak lanse etmektedir. Liman gibi üst düzey teknik altyapı ve bilgi gerektiren bir inşaat alanının denetimi DLH’dan alınmış; Köy Hizmetleri gibi köklü bir kuruluş kapatılmış; bu kuruluşların görevleri il özel idarelerine teslim edilerek kamudaki denetim erki bu alanlarda kırılmıştır.

Özel sektör ile kamu arasındaki ilişkinin zorluğunu tanımlayan “masanın bu yanı ile o yanı farklı” deyişi, artık kamuda baskıya direnen denetim mühendisi ile yönetimin zorlaması karşısında çaresizliğini itiraf eden amiri arasındaki çelişkiyi ifade etmektedir. Önceden kamudaki tüm mühendisler genel müdürden başlayarak masanın aynı yanında yer alırlardı. Çok daha önceleri de, kamu-özel fark etmez, mühendisler tek doğruyu ararlardı. Yönetimler, çıkar uğruna ya da koltuk korkusuyla, haksız ve aşırı kazanç peşine düşen iş sahiplerinin sözcülüğünü yapmasalar yine öyle olacaktır; en elverişli çözüm mühendislikte tektir.

Dönemin iddialı yasa önerileri de, kamusal denetim içindeki mühendislik ağırlığını azaltma doğrultusundaki anlayışı ele vermektedir. ‘Kamu Yönetimi Temel Kanunu’ tasarısında, kişilerin yerel yönetimlerle olan sorunlarında mahkeme öncesi başvuru yeri olarak getirilen ‘ombudsman’ bile -sorunların büyük çoğunluğu mühendislik konularına ait olsa da- mühendis kökenli olamıyordu. 2006 yılı başlarında hazırlanan ‘Emlak Müşavirliği’ yasa tasarısında da, bu müşavirlik yüksek okul mezunu herkese açılıyor. Ölçmeden başlayan, depremselliği içeren, proje ve uygulama sorunlarına varan emlak konulardaki teknik müktesebat sanki bütün yüksek okullarda okutuluyormuş gibi! Yabancı mühendislere, meslek odası onayı ve karşılıklılık aranmadan, çalışma izni verilmesi yönündeki kanun hazırlığı, ulusal mühendisliğe vurulacak nihai darbe gibi görünüyor.

Mühendislik meslek odalarının, kendi üyelerini, ‘yetkinliğini’ ayırt etmek ve düzeylerini yükseltmek için ciddi meslek içi eğitim programlarına tabi tuttuğu bu dönemde, politikanın kamuda mühendisliği ya da daha geniş ifadeyle ulusal mühendisliği zayıflatmak için uğraşmasını boşa çıkarmak zorunludur. Ekonomik verimlilik adına çözüm, hiç bir zaman denetim mühendisliğinin yok edilmesi değildir. Böyle bir çözüm arayışı, kaynaklarımızın heba edilmesinden geçer.

Kamuda, tüm sektörlerde denetim mühendisliğinin içerdiği sorunların ele alınarak, halkın yararı doğrultusunda çözüm üretilmesi başlı başına bir büyük projedir. Meslek örgütlerine ve mühendis-müşavir-yüklenici dernekleri gibi ilgili kuruluşlara, bu konuda bilimsel araştırma yapılmasını öneriyorum.

Makale ©Yapı Dünyası Dergisi 2007 de yayımlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir