Hüseyin Cöntürk (1918–2003)
Adı Soyadı Aç parantez; doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl; kapa parantez!
Her şey o çizgide… Ne varsa orada…
Hüseyin Cöntürk, o çizgiye neler sığdırmamış ki. Biz meslektaşlarının bilmediği, farkına varmadığı, birlikte yaptığımız çalışmalarda öne çıkarmadığı ne kadar çok ilgi alanı ve farklı konularda uzmanlık derecesinde yapıtları, ürünleri varmış…
1918 yılında İzmir’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini İzmir’de yaptı. 1941 yılında İTÜ İnşaat Mühendisliği Fakültesi’nden mezun oldu. 1942-1944 yılları arasında askerlik görevini yerine getirdi. 1945-1948 yılları arasında Tarım Bakanlığına bağlı kuruluşlarda çalıştı. 1948 yılında girdiği Karayolları Genel Müdürlüğü’nde çeşitli görevlerde bulundu. 1952 yılında bir yıl süresince yol hidrolojisi eğitimi görmek üzere ABD’ye gönderildi. 1963 yılında Elektrik İşleri Etüt İdaresi’ne geçti ve 1986 yılında emekli oluncaya dek burada müşavir olarak çalıştı. Hidroloji alanında birçok bilimsel çalışması bulunan Cöntürk, gerek yurtiçinde ve gerekse yurtdışındaki toplantılarda bildiriler sundu, çeşitli yerli ve yabancı mesleki dergilerde makaleleri yayımlandı. İnşaat Mühendisleri Odasınca düzenlenen Teknik Kongrelerin birçoğunda özellikle hidroloji ve mühendislik eğitimi üzerine bildiriler sundu. TMH dergisinin Yayın Kurullarında yıllarca çalıştı.
“Hüseyin Ağbi”mizin biz meslektaşları arasında bilinmeyen ve onu asıl “Cöntürk” yapan ise edebiyatçı kimliği. Mühendislik mesleği dışında geniş bir ilgi alanı olan Cöntürk, ülkemizde nesnel eleştiri anlayışının öncüsü oldu. 1958 yılında yayımladığı “Eleştirmeden Önce” adlı kitabıyla edebiyatımızda ilk kez eleştirinin kuramını ortaya koyarak bunu kitaplaştıran tek eleştirmen oldu. “Yeni Eleştiri” anlayışı ile birçok eleştirmenden farklı olarak, Türk edebiyatı ve yazarlarını benimsediği bu kuram içinde değerlendirdi, yorumladı, eleştirdi. Eleştiri alanında ilk yazısını 1955 yılında yayımladı. Daha sonra “Çağının şairi” (1960), “Turgut Uyar” (1961), “Günlerin Götürdüğü” (1962) ile “Behçet Necatigil ile Edip Cansever Üstüne” (1964) adlı kitapları yayımlandı. Ekim 1963’te Turgut Uyar ve Asım Bezirci ile birlikte kurduğu “Dönem” dergisini, Ocak 1966’da da “Yordam” dergisini yayın hayatına soktu. Büyük yankı uyandıran “şairler Sözlüğü” başlıklı eleştirileri Dönem ve Yordam dergilerinde yayımlandı. Bu dergilerde ve o dönemin diğer yayın organlarında edebiyatın kuramsal ve güncel sorunlarıyla ilgili çok sayıda yazı yazdı.
Hakkında çeşitli dergi ve kitaplarda onlarca yazı bulunan Cöntürk, hayattayken Şiir Odası (sayı: 8-9, 2000) ile Atlılar (sayı: 5, 2000) dergisi onunla ilgili özel sayılar yayımladı. Ayrıca 2006 yılında iki ciltten oluşan “Hüseyin Cöntürk: Çağının Eleştirisi” adlı eser Yapı Kredi Yayınlarından çıktı.
Kardeşinin 2003 yılında bağışladığı yaklaşık 4.500 kitap ve 30 koliden oluşan kesikler çağdaş kütüphanecilik anlayışı ile düzenlenerek Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi’nin Özel Koleksiyon bölümünde “Hüseyin Cöntürk Kütüphanesi” adıyla ilgilenenlerin kullanımına sunuldu. Hüseyin Cöntürk’ün kitapları, notları ve kesikleri, XIII. yüzyıldan günümüze en tanınmış eserlerden, çeşitli Türk edebiyat ürünlerine; edebiyat dünyasındaki her tür denemeden, Türk edebiyatı üzerine farklı bakış açılarından yapılmış araştırmalara; eski harfli eserlerden sözlüklere kadar çok yönlü ve kapsamlı kitaplardan oluşmaktadır.
Hüseyin Cöntürk’ün mühendislik eğitimi, okul sonrası eğitim, teknolojik gelişmeler, çevre sorunları, mühendislikteki yeni kavramlar ve uygulamalar konularında yazdığı yazılar bugün hala güncelliğini korumaktadır. Özellikle hidroloji, su kaynakları ve hidrojeoloji konularında gerek ulusal gerekse uluslararası çeşitli toplantı, sempozyum ve kongrelere bildiriler sunmuş, makaleleri ilgili kuruluş ve meslek dergilerinde yayımlanmıştır.
İnşaat Mühendisleri Odası’nın yayın organı olan “Türkiye Mühendislik Haberleri” (TMH) dergisinin yayın kurulunda 70’li ve 80’li yıllarda Hüseyin Cöntürk’le birlikte görev aldım. Onu, edebiyat çevrelerinde tanınan kimliği dışında bir meslektaş, iyi bir mühendis, bir yayıncı, bir eğitmen olarak işini seven, çevresine duyarlı, toplumsal konularla yakından ilgili, bir bilim adamının titizliği ve sorumluluğuyla üstlendiği görevleri yerine getiren bir “fikir işçisi” ve uygulayıcısı olarak tanıdım.
O dönem boyunca yaptığımız yüzlerce yayın kurulu toplantısından sadece birine katılamadı. Bu olağandışı durumun mutlaka çok önemli bir nedeni olmalıydı. Ciddi bir rahatsızlık geçirdiğini öğrenip evinde ziyaretine gittim. Kapıda karşıladı, solgun ve bitkindi. Bana; “çiçek ve çörek getireceğine beni iyileştirecek bir söz bul” dedi.
12 Eylül dönemi, belli bir saatten sonra sokağa çıkma yasağı var. Bir yayın kurulu toplantısı uzadı, evlerimize dönmek için sınırlı bir zaman kalmış ancak gündemi bitirememişiz. Oda’dan hemen ayrılmamız gerekli. “Yarın TMH Dergisi matbaada olmalı. İşimizi bitirmeden gidemeyiz” dedi. Kaldık. Çalışmaya devam ediyoruz. Tan ağarırken birden kapı şiddetle vuruldu. Pencereden güvenlik güçleri araçlarının ışıldaklarından yansıyan güçlü ışıklar odanın duvarlarını yalıyor. En önde kapıya vardı ve açtı. Karışında onlarca donanımlı asker. Yaşı arama ekibi komutanının iki katını aşkın olmasına karşın onları en önde O karşıladı.
Seksenli yıllar, haberlere sansür var. O zamanlar iletişim araçları sınırlı, bir TRT var bir de dağıtım öncesi denetlenen günlük gazeteler. Ne yerli başka radyo yayını, ne farklı TV kanalı, ne internet, ne e-posta. Doğru bilgiye ulaşmak olanaksız… Evinde geceleri yabancı radyoları izler, buralarda yayımlanan Türkiye ile ilgili haberlerin birer özetini titizlikle daktilo ettikten sonra yayın kurulu toplantılarına getirirdi.
“Bir derginin yayınlanamamasının nedeni hiçbir zaman parasal sıkıntılar ya da teknik sorunlar değildir. Dergi, asıl yayımlanacak yazı olmamasından, bulunamamasından kapanır”; “Bir metni okuma donanımına sahip olmak, yazılanları anlama bilgisine ve sabrına sahip olmak demektir”; “Yayımlanacak bir yazının içeriği, ortaya koyduğu tez ve yeni yaklaşımlar elbette önemli. Ancak bunun sunuluş biçimi, yazının puntosu, karakteri, sayfa düzeni ve tasarımı da okuyucuyu rahatsız etmemeli; ilgisini çekmeli”. “Figüran da olsa bir oyunda rol almak gerekli ve şerefli bir iştir”. Bu sözlerini hala anımsıyorum.
Divan Edebiyatı, Tasavvuf Edebiyatı, Çağdaş Amerikan şiiri, Klasik Batı müziği, atonal müzik, gibi geniş ve çeşitli ilgi alanları olan Cöntürk, gerek düzenli, alçakgönüllü, savurganlıktan uzak yaşamıyla, gerekse ilkeli, titiz ve disiplinli çalışmalarıyla örnek aldığımız bir büyüğümüzdü.
Ankara’nın hangi kahvehanesinde hangi saatte en iyi çayın demlendiğini O bilirdi… Emeklilik yıllarında evinden çok kahvelerde okumayı ve çalışmayı yeğler, her yaştan dostlarıyla kahvelerde buluşmayı severdi. Yanında bulundurduğu kitap, dergi ve notlarını, özellikle boş kağıtları her zaman omzuna astığı zembili içinde taşırdı. Kısa, sık ve hızlı adımlarla yürürdü; Hafif Piyade!
22 Haziran O’nun aramızdan ayrılışının 5. yıl dönümü… Işıklar içinde ol “Hüseyin Ağbi”!
Aktaran ve anılarını paylaşan: Hasan Akyar
©Yapı Dünyası Dergisi 2008 Sayı: 147 de yayımlanmıştır.