Kızıltepe (Koçhisar) Ulu Camii ve Onarımları
Ali KILCI, Arkeolog, Sanat Tarihi Uzmanı, Vakıflar Genel Müdürlüğü
Tarihçe
Bir Artuklu eseri olan Kızıltepe (Koçhisar) Ulu Camii, pek çok yönüyle Anadolu’daki cami mimarisinin köşe taşlarından biridir. Zamanımıza kadar bir harabe halinde geldikten sonra onarılmış olması gerçekten çok önemli bir olaydır. Bu olayın nasıl olduğunu yapının durumunu uzun süredir yakından takip eden irisi olarak burada kısa bir şekilde anlatmak gereğini duydum.
Tarihi kaynaklar incelendiğinde Türklerin Anadolu’ya geldikleri zaman genellikle yeni bir yerleşim yeri kurmak yerine eski yerleşim yerlerini tercih ettiklerini görüyoruz. [1] Yukarı Mezopotamya’da bulunan Diyarbakır, Mardin ve Hasankeyf birer tarihi şehirdir. Ancak bu eski şehirlerin aksine, (belki yerinde bir köy var olmakla birlikte) Kızıltepe ilk defa Artuklular tarafından kurulmuş, yeni bir şehirdir.
Kızıltepe hakkında 1896 yılında basılan Kâmûs’l-A’lâm’ın Koçhisar maddesinde “Diyarbekir’ın Mardin kazasında nahiye merkezi bir köy olup vaktiyle büyücek bir kasaba olduğu etrafındaki viranelerden anlaşılıyor. Bunlardan garb mimarisi tarzında yapılmış bir camii şerif harabesi dahi meşhurdur” denilmektedir. [2]
İslam Ansiklopedisinde burasının tanıtımı kısaca şöyledir; ”Orta çağda Artuk-oğulları devrinde burası ticaret merkezi olduğundan, büyük bir refah ve ümrana kavuşmuştu. Halâ mevcut olan heybetli harabeleri, bilhassa iki cami bakiyesi bu hususta gayet beliğane (açıkca) şehadette bulunmaktadır. Eski şehrin kapladığı sahada Koçhisar adında yarı yıkık bir köy vardır. Düneysir ve Dunaysir isimlerini kullanmaktadır. Ayrıca o Koç hisar veya Koşar ismi ile tanıtmakta ve hâlâ bazı kalıntıları bulunan Tıl Ermen (Kızıltepe’de bulunan ve günümüzde Tepe Başı Mahallesi olarak bilinen yer) hakkında bilgi vermeye ağırlık vermektedir.” [3]
İbrahim Salih tarafından yayınlanan, Ebû Hafs Ömer bin el-Huder bin el-Lemiş (ö. 640/1242)’in yazdığı “Kitâbu Tarihî Duneyser” adlı kitabın mukaddimesinde, Koç-hisar hakkında bazı bilgiler verilmektedir [4].
Bu bilgilere göre, şehrin isminin “Duneyser” şeklinde olduğu kabul edilmektedir. Duneyser, büyük bir yerleşim yeridir, Mardin’e yakın bir yerde bulunmaktadır ve düz geniş bir alanda kuruludur. Etrafı gül ve reyhan bahçeleriyle kaplıdır. Çevresinde surları bulunmamaktadır.
Dört cihetten gelen ticaret kervanlarının yolu üzerinde bulunduğu için, buraya Duneyser ismi verilmiştir. Arapça kökenli olmayan Duneyser kelimesi, dünyanın başı anlamında olan “dünya” ve “ser” kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiştir. Ser kelimesi, baş anlamındadır.
Duneyser’in içme suyu, kuyulardan elde edilen tatlı yeraltı suyudur. Oranın sıcağı ve havası sağlığa elverişlidir. Duneyser, bilahare Koçhisar ismi ile de bilinip bu isimle kayıtlara geçmiştir.
Mu’cemu’l-Buldan sahibi Yakut el-Hamevî (ö. 626/1229), Duneyser ismi yerine Düneysir kelimesini kullanmakta, orayı övmekte, yukarıda orası hakkında verdiğimiz bilgilere benzer bilgilere yer vermekle birlikte oranın, caddeleri geniş büyük bir şehir olduğunu kaydetmektedir. [4]
Büyük bir ticaret merkezi olan Duneyser, çarşıları kalabalık zengin bir şehirdi. Haftanın çeşitli günlerinde, Düneyser’de büyük pazarlar kurulurdu, çevre köylerden de o pazarlara gelenler olurdu ve pazaryerlerine o gün için “bazar” denmekte idi. [5] Günümüzde de Kızıltepe’de halk arasında Pazaryerleri için “bazar” kelimesi kullanılmaktadır. Örneğin, hayvan bazarı, buğday bazarı vesaire.
Şu anda Kızıltepe diye bilinen Duneyser, iki yüz bini aşkın bir nüfusa sahip bulunmaktadır, büyük ve kalabalık çarşıları vardır ve havası aynı şekilde sağlığa elverişli, toprağı sıcaktır. Çok canlı bir ziraat, ticaret ve ahş-veriş merkezidir. Alimlerin diyarı güzelim Duneyser, kendisine sahip çıkacak ve kendisini dünyanın incisi haline getirecek ehil, becerikli, etkili ve yetkili âlim ve idarecileri beklemektedir. [5]
Artuklularla başlayan eski Kızıltepe şehrinin tarihi konusunda önemli bilgileri Osman Turan’ın Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi isimli eserinde buluyoruz. [6] Burası Artuklular devrinde uluslararası bir pazaryeri olarak çok kısa zamanda gelişip büyümüştür. Halkın çoğunluğunu Türkler teşkil etmekle birlikte burası ticari bir merkez olduğundan Arapça da konuşulan bir dil olmaya devam etmiştir.
XIII.yüzyıl birinci yarısında Koçhisar’a gelen Yakut Hamevi, meşhur Dunaysır şehrinin diğer adının Koç-hisar olduğunu, küçük yaşta oradan geçtiği zaman büyük bir köy iken, otuz senede emsalsiz bir şehir haline geldiğini, geniş çarşıları bulunduğunu yazmaktadır. [7]
Koçhisar’da 1145 yılında İbni Cübeyr’in gördüğü bildirilen Mardin’deki Şeyh Zarrar Camii vakfına ait hamam zamanla yıkılmıştır. [8]
Kızıltepe’nin imar edilmesi konusunda katkısı olduğu bilinen devlet adamlarından ilki 1154-1176 yıllarında Artuklu hükümdarı olan Necmeddin Alpi’dir. Mardin’de yaptırdığı Ulu Camiden başka Koç-hisar’da cami, medrese, kervansaray, hamam ve çarşılar yaptırmış, onun imar hareketleri ile burası ticaret ve kültür merkezi haline gelmiştir. Ancak bu yapıların özellikleri hakkında daha fazla bilgimiz yoktur.
Koç-hisar’daki Ulu Caminin yapımını Necmeddin Alpi’nin torunu Yavlak Arslan (580/1184-597/1201) başlatmıştır. Cami yapımının tamamlanması kardeşi Ebulfeth Artukarslan’a (597/1201- 637/1239) nasip olmuştur. Artuk Aslan 601 Muharrem/ Eylül 1204’de tamamlattığı bu camiden başka 1205’de Mardin Hatuniye (Sitti Radviyye ) Medresesini ve Harzem Taceddin Mesud Medresesini yaptırmıştır. Bunlara vakfettiği bir takım irat kaynakları arasında Marhasa Kilisesi emlakinin haracı da vardı. Hatuniye Medresesi duvarındaki vakfiye özeti kitabe günümüze kadar gelmiştir. [9]
Devasa ölçülerdeki (63.40×16.35 m) Ulu Caminin büyüklüğü Koçhisar şehrinin XIII.yüzyıl başlarındaki nüfusu hakkında bir fikir vermesi bakımında önemlidir. Çünkü şehirde bundan önce birisini Necmeddin Alpi’nin yaptırdığını bildiğimiz başka camiler de olmalıdır.
Buradaki ilim ve kültür hareketleri hakkında bazı bilgiler mevcuttur. Koç-hisar’da XII.yüzyılda yetişen İl-almış oğlu Durmuş oğlu Ömer bin Hızır 610/1213’de biyografik mahiyette kendi şehrinin tarihini (Dunaysır Tarihi) yazmıştır. XIII.yüzyıl Arap tarihçisi İbn’ul-Adîm İshak bin Kınık Ebu Yusuf el-Türkî Koç-hisar’a yerleşmiş, Şehabiye Medresesinde 1189 yılında fıkıh dersleri okutmuştur. İl-almış oğlu Durmuş’dan birçok bilgileri bize nakletmiştir. Şehabiye Medresesinde yetişenler arasında Kadı Ebubekir Muhallebi, Kadı ‘İmran el-Mâkisi, Kadı Muhammed bin Yahya’nın isimleri sayılmıştır. Koç-hisarlı olduğu anlaşılan Mubeşşir, cebir, hendese ve heyet (astronomi ) ilimlerinde meşhur idi. Kitaplarını Nizamiye Medresesine ve Ribat Hatun el-Selçukiye Medresesine vakfetti. 1198 yılında Koç-hisar’da vefat etmiştir. Koçhisarlı İmadeddin Muhammed (doğumu 1208) “Makalât el-mürşide fi derc el-edviyye” ve “fî diryak el-Fârukî” adlı eczacılık ve tıbba dair eserleri ile tanınmıştır. Şam ve Kahire Bimaristanlarında hizmet görmüştür. İl-almış ailesinden Ömer bin Durmuş el-Türkî 1198’de Koçhisar’da doğmuş, tarih, hikmet ve tıbta meşhur olmuş, “Hılyet el-Sırrıyyin” isimli eseri meşhurdur. [10]
Mamur olmuş Koçhisar şehrinin ilk dönemi son Artuklu hanedanının yıkılmasıyla sona ermiştir. Artuklu Artukluların Harput, Hasankeyf, Diyarbakır ve Mardin gibi çeşitli kolları vardı. [11] Bunlardan en uzun ömürlüsü Kızıltepe’ye de hakim olan Mardin Artukluları olmuştur. Ancak Timur 1401 yılında Mardin şehrinin dışı ve çevresini tahrip edip giderken Timur Mardin’in alınmasını kendine tabi olan Akkoyunlu Kara Osman’a bırakmıştır. Bu mücadelelere daha fazla dayanamayan son Artuklu hükümdarı Şehabeddin Ahmed 1409 yılında Mardin’i Akkoyunluların rakibi Karakoyunlulara teslim etmesi ile son Artuklu devleti de yıkılmış oldu. [12] Bu olaylarla adının sonunda bir hisar kelimesi olmasına rağmen küçücük bir kalesi olan Koçhisar’ın parlak günler de sona ermiş, şehir küçüle küçüle bir.köy haline gelmiştir.
Artuklu hakimiyetinden sonra Kızıltepe Ulu Cami hakkında sınırlı da olsa bazı bilgilerimiz vardır. Bu yörede Akkoyunlu Karakoyunlu hükümdarlarının hayli çekişmeli mücadeleleri olmuş, bunlardan birisinde Akkoyunlu hükümdarı (sahip kıran) Hasan Padişah’ın önünden kaçan bir kısım düşmanların Koçhisar Camisine sığındığı yazılmıştır. [13] Bu olay, Ulu Caminin o zaman da çok muhkem bir yapı olduğunu göstermesi bakımından önemli bir bilgidir.
Yöre vakıfları hakkında yapılan bir çalışmada Koçhisar köyünde bulunan Melik Mansur Mescidi Vakfı ele alınmış, çeşitli bilgiler verilmiştir. Artuklulardan Melik Mansur Necmeddin Gazi II tarafından yaptırıldığı kabul edilmiş, 693-712/1294-1312 yılları arasına tarihlenmiştir. [14] 1523 tahririnde bu vakfın gelirleri bir köyün hububat gelirlerinin yarısı ve gayrimenkul kiralarından sağlanmakta olup, büyük bir kısmı personel maaşlarına ve levazımat harcamalarına sarf olunmakta, küçük bir kısmı da ziyade olarak kalmaktadır
1564’te vakfın gelir kaynaklarının çoğaldığını görüyoruz. Ancak bu kaynakların getirileri yeküne dahil edilmemiştir. Çünkü bir tanesi kilim (mirkama) masraflarına, diğeri de revgan ve hasır ve meremmata (tamire) sarf olunma şartları ile vakfedilmiştir.” 1523’te mevcut olan kaynakların getirilerinin de artmasıyla, bu dönemde yükselen giderlerin rahatlıkla karşılandığı ve bir miktar ziyade verildiği görülmektedir. XVI.yüzyılın son çeyreğinde görevli sayısının üçe düştüğü, buna rağmen giderlerin aynı kaldığı görülür.
Bilindiği gibi Kızıltepe Ulu Camisinin yapımına Yavlak Arslan tarafından başlanmış, onun yılında ölümünden sonra tahta çıkan kardeşi Artuk Arslan tarafından tamamlanmıştır. ölümünden sonra hemen sonra tamamlanan 1204 tarihli kitabesinde Artuk Arslan’ın isminin başında sadece “ebu’l-feth” lakabı vardır. Halbuki 1211 tarihli Kızıltepe Harzem Köyündeki Medresenin kitabesinde Artuk Arslan isminin başında “el-melik’ül-mansur nâsır’ed-dünya ve’-dîn” sıfatları bulunmaktadır. Bu kitabeye dayanarak Kızıltepe Ulu Camisinin daha sonra Melik Mansur Mescidi olarak anıldığını kabul edebiliriz.
Artuk Arslan tarafından düzenlen vakfiye metni elimize geçmemiştir.
Kızıltepe’nin yaşlılarından yapılan soruşturmada eskiden küçük bir yerleşim yeri iken burada beş vakit namaz kılınan Tepebaşı Camii denilen kerpiç bir cami varmış. Bu cami daha sonra yıkılarak betonarme olarak yeniden yapılmış. O zamanlarda bayram namazları harabe halinde olmasına rağmen Ulu Camide kılınırmış.
Dunaysır Ulu Camii uzun süre başıboş olarak kalmış, İlçenin iskân sahası dışında kaldığı zamanlar ahır olarak kullanılmış, çok tahribe uğramış, taşlarının kaplama kısımları sökülerek çevre inşaatlarında kullanılmıştır. Cami tapusunda Artuk Oğullarından Melik Mansur Vakfı adına kayıtlıdır. Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğünde bulunan Mardin Vilayeti Türkçe’ye çevrilmiş siyakat defterinde “Koçhisar kasabasında camii şerif ve mektep vakfı” şeklinde bir kayıt vardır. [15]
Bazı batılı seyyahların burası hakkında bilgiler vermiştir. [16] Osmanlı devri sonları ve Cumhuriyetin başlarında Diyarbakır’da yaşayan bir araştırmacı, Kızıltepe Ulu Camiinin aslında iki minareli, medresesi ile gayet geniş bir yapı iken, medresesinin tamamen yok olduğunu, cami de harap halde yalnız duvarları, tavanın üçte ikisinin durduğunu, batı taraftaki minaresinin kaldığını, seferberlik zamanında Almanlar ve bazı vicdansız ahali tarafından taşlarının çalındığını, Tel Ermen köyündeki Ermenilerin de bir kısım taşları, yaptıkları kilisede kullandıklarını itimat edilir kişilerden dinlediğini söylemektedir. [17]
Kızıltepe’de bulunan Ulu Cami dışındaki diğer tarihi yapılar konusuna da kısaca değinelim. Bazılarının da rasat kulesi dedikleri bir minare vardır. Ulu caminin kuzey batısındaki camisi yıkılmış, kare prizma gövdeli minare 1947 de yıkılmıştır. Ulu caminin biraz uzağında bulunan bu minarenin resmini bir Albert Gabriel yayınlamıştır. [18]
Şehri kuzeydoğusunda bulunan Eski Köprü kagir bir yapıdır. [19]
Şeyh Selim [20] ve Anonim Türbe isimlerinde iki türbe bulunmaktadır. [21]
Kızıltepe Ulu Camii şimdiye kadar başta Albert Gabriel olmak üzere çeşitli araştırmacılar tarafından üzerinde durulmuş ve tanıtılmış önemli bir yapıdır. [22] Konu hakkındaki en geniş çalışma; Ulu Camide onarıma başlandığı sıralarda hazırlanan Ara Altun’un Artuklu Mimarisi isimli, kıymeti yöre mimarisi ile ilgilenenlerce takdir edilen eseridir. Artuklu coğrafyasında tespit ettiği bütün Artuklu eserleri ile birlikte Ara Altun Kızıltepe Ulu Camiini de tarihi ile birlikte geniş bir şekilde çalışmasında ele almıştır. Araştırmacının camiyi incelediği zamanlarda, yapının planı ortaya çıkarılmıştı. Cami hakkında “İskân sahası dışında kaldığı zamanlar ahır olarak kullanılmış, çok tahribe uğramış, taşlarının kaplama kısımları sökülerek çevre inşaatlarında kullanılmıştır. Son yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ihale ettiği onarımlar henüz bitmemiş olmakla birlikte, aşağıda da değinileceği gibi yapının tartışma konusu edilebilecek yanlarını ortadan kaldırır mahiyette görünmektedir. Onarımın tamamen bitirilmesinden sonra başarısı üzerine söz edilebilmekle birlikte, 1971 de çekilen fotoğraflar bu konuda bazı fikirler verebilecek durumdadır. Yapının yeniden ele alınmasında en büyük yarar ise, şüphesiz avlu ve minareler durumunun kısmen açıklığa kavuşmasıdır” şeklinde değerlendirmiştir. [23] Yazar ayrıca ”Artuklu Ulu Camilerinin son klasik örneği ve homojen bir yapı olduğu üzerinde birleşilen Dunaysır Ulu Camii plan ve formu ile Anadolu Türk Mimarisinin (basamak yapılarındandır). Artuklu mimarisinin şaheseri olarak nitelendirilebilen yapının Anadolu Türk Mimarisi tarihi içindeki yeri tam olarak tartışılmış değildir” tespitlerini yapmıştır. [24]
Tanıtım
Artuklu mimarisinin en güzel ve olgun temsilcilerinden biri olan Kızıltepe Ulu Camisinin özelliklerini kısa bir şekilde hatırlatalım.
Güneyde, enine dikdörtgen planlı bir alanı kaplayan asıl caminin kuzeyinde onun yaklaşık iki buçuk misli genişliğinde avlusu bulunmaktadır. Caminin duvarlarında açık renkli kesme taş, üst örtülerinde tuğla kullanılmıştır. Caminin üstü saçla kaplıdır.
Kuzeydeki dikdörtgen bir avlunun güneyinde yer alan asıl cami mekânı, enine dikdörtgen planlı, mihrap önü kubbeli bir yapıdır. Çok kalın duvarları olan, 63,40 x 16,35 m lik bir alanı kaplayan ana mekân oldukça simetrik bir düzene sahiptir. Yapının duvarları doğu, batı ve güney cephelerinde yüksek destek payandaları ile takviye edilmiştir.
Avlunun üç tarafının kenarlarında medrese odalarına ait olan temel izleri, yapılan temizleme kazıları sırasında meydana çıkarılmış ve üzerleri betonlanarak korunmuştur. Avluyu üç yandan çeviren medrese yapısının iki katlı olduğunu caminin kuzey duvarının doğu ve batı köşelerinde medresenin üst katından cami ana mekânına geçit veren birer açıklık ve duvar çıkıntıları göstermektedir. [25]
Avlunun beş girişi vardır. Bu kapılardan ikisi avlunun cami ana mekânına birleştiği yerlerde idi. Bunlardan doğudakinin bir taç kapı şeklinde olduğu günümüze de ulaşan izlerden anlaşılmaktadır. Kapının kenarlarında dolaşan silmenin süslemesinin geç antik geleneklere bağlı olması dikkati çekici bir özelliktir. Batıda da bir taç kapı olduğu yapıya bitişik bir niş ve yanındaki bezemeli silmelerden anlaşılmaktadır. Avlunun yan taraflarının ortalarında da birer sade kapı vardır. Kuzey cephenin ortalarındaki avlu kapısı da sade bir giriş şeklindedir.
Avlunun zemini, cami önünde yapılan döşeme ve ota kısımlarda yapılan bahçe kısımları hariç iri taşlarla kaplanmış olduğu görülmektedir.
Avlu girişleri arasında kalan medrese mekanlarından doğudakiler oldukça yüksek dondurulmuş olarak durmaktadır. Diğer iki cephenin sadece dış duvarları caminin avlu duvarı olması bakımından yükseltilmiş iç kısımları batıda biraz yüksekçe, kuzeyde toprak seviyesinde tutulmuştur.
Avluyu çeviren mekanların dış duvarlarının payandalarla desteklendiği mevcut izlerden anlaşılmaktadır. Kuzey duvarında köşeli, yan duvarlardaki payandalar yuvarlaktır. Kuzey duvarının yan duvarlarla birleştiği köşelerdeki iki minare sebebiyle payanda yapılmamış olmalıdır.
Avludaki doğu ve batı mekanları bir birinin aynı gibidir. Bu kanatlarda ikişer dikdörtgen mekan ve ikişer giriş bölümü vardır. Köşelerde de kare birer mekan olup bunlar minare veya kuzey mekanlarıyla ilgili olmalıdır.
Avlunun iki köşesindeki minarelerden kuzey doğu köşedekinin 4×4 m lik alanı kaplayan kaidesi ortada durmaktadır. Kuzey batıdakinin varlığı da kesinleşmiştir.
Anıtsal ölçülerdeki caminin ana yapısı, kuzey cephesi genel hatlarıyla sade olmakla birlikte yer yer uygulanmış olan zengin taş işçiliği ve cephe düzenlenişi etkileyici yönleridir. Geniş cephe yedi adet oldukça yüksek kapı açıklığı ve iki adet mihrap nişi ile hareketlendirilmiştir. Ortadaki yüksek taç kapı zengin taş işçiliği, iki renkli ve dilimli kemeriyle dikkat çekmektedir.
Taç kapıda içte, kaval silmeleri olan dikdörtgen bir giriş açıklığı olup onun üstünde çok çeşitli formlara sahip zengin bir kemer sistemi görülmektedir. Yan taraflardaki diğer kapılarla birlikte taç kapının yüksek sivri kemer alınlıkları onarımda boş olarak bırakılmıştır. Bunların içlerinin ne ile doldurulmuş olduğu bilinmemektedir.
Taç kapının iki yanındaki mihrap nişlerinden batıdaki oldukça süslü, doğudaki ise sade görünümlüdür.
Cephedeki kapı ve mihrabiyelerin çevresini zeminden başlayarak yuvarlak geçmeler dolanmaktadır. Cephede ayrıca bütün kemerlerin üstünden uzanan bir silme bu açıklıkları sınırlamaktadır.
Caminin doğu ve batı cepheleri sade ve hareketsiz görünüşe sahiptir. İkişer yüksek payanda ve aralarında küçük pencereler vardır. Bir kale görünümü veren bu düzen güneyde duvarında aynen devam eder. Güney cephe boyunca sıralanan dokuz adet payandanın aralarında birer üst seviyede küçük pencere açıklığı vardır. Mihrabın iki yanında birer niş içinde yer alan zemin seviyesindeki iki pencerenin kapı olduğunu ileri süren Ara Altun yapının güney cephesinde 1967 yılında gördüğü bir sıra dükkana ait olması muhtemel birtakım izlerin sonradan kaybolduğunu, artık kazılarla belli olabilecek duruma geldiğini söylemektedir. [26] İnşaat devam ederken çekilen resimlerden bir tanesi bu konuyu aydınlatacak gibidir. Binanın damından çekilen resimde duvara dikey olarak yan yana dizilmiş sekiz adet ince duvar önü açık bir dükkan sırasını andırmaktadır.
Caminin içi mihrap ve kubbe geçişleri dışında tamamen sadedir. Kesme taşla yapılmış duvarlar ve payelere oturtulmuş enine uzanan üç beşik tonozun örttüğü, üç sahnlı bir plan düzeni vardır. Bu üç şahnın ikisi ortada tuğla örgülü ve tromplu yüksek, bir mihrap önü kubbesi ile kesilmiştir.
Ana mekânın içinde bütün dikkatleri kubbeli bölümünün güney cephesini tamamen kaplayan yüksek mihrap toplamaktadır. Dıştan üç kademe halinde içe doğru inen geometrik motiflerle süslü geniş silmelerle kuşatılan mihrabın merkezi oldukça enteresandır. Mukarnas başlıklı yuvarlak sütuncelere oturan dilimli geniş bir kemerin içinde yarım daire mihrap nişi yer alır. Nişin istiridye şeklinde kavsarası olup yanları ve gerisi yazı, geometrik ve bitkisel süslemelerle tamamen doldurulmuştur. Caminin bilinen yapım kitabesi mihrap nişi üstündeki dilimli kemer üstüne işlenmiştir. [27]
Besmele “Hazâ mâ netavva’a bi-itmâm-ı i’mârete mâ enşee ehûhu ‘ul-melik’üs-sa’id Hüsâm’ed-din Yavlak arslan’ın rahimeh Allah’il-abd’il-fakîr ilâ rahmete Allahü teâlâ ebû’l-feth Artuk arslan bin Albî ibni Timurtâş ibni îl gâzî bin Artuk tekabbele Allahü minh ve zalike fî’il-muharrem senete ehadi ve sitte miete. (601 Muharrem/Eylül 1204)
Bu kitabede Yavlakarslan’ın başlattığı yapıyı kardeşi Ebulfeth Artukarslan’ın tamamlattığı yazılıdır.
Mihrap nişinin içinde ve çevresindeki bulunan, günümüze oldukça aşınmış olarak gelen diğer kitabeler Kur’an sureleri ve dini manalı yazılardır. Kitabeler, mihrap nişinin içinde sütunce üst kısımlarında, dekoratif çerçevelerin kenar ve alt kısımlarında yer alırlar.
Ana mekân kuzey cephesinde, ortadaki taç kapının kemer alınlığı boşluğu yerinde 1930’lardaki fotoğrafta görülen fakat mahiyeti bilinmeyen bir kitabe daha varmış. [28]
Camide Yapılan Onarımlar
Asırlar boyu harabe halinde kalan Kızıltepe Ulu Camiinin bu şekilde kalmasına gönlü razı olmayan iyi insanların yaptığı çalışmalar sonuç vermiş ve ilk olarak 1965 yılında onarım programına alınmış hazırlanan onarım fişinde ”Caminin önümüzdeki yıllarda yapılacak takviye ve restorasyonuna esas olmak üzere rölövesi çizdirilecek, iç kısmına çökerek yıkılan molozlar temizlettirilecek yıkılmaya yüz tutmuş bulunan kısımlar takviyeye alınacaktır” denilerek camideki enkazın kaldırılması yoluna gidilmiştir. [29]
Burada konuya girerken Kızıltepe Ulu Camiinin onarımında emeği geçen en önemli kişi olarak işin başında Vakıflar Genel Müdürlüğünde 1966 yılında, çalışmaya başlamadan önce yapının rölövesini daha sonra teşkilata girince de 1971 yılında restorasyon projelerini çizip onarıma yön veren Prof. Dr. Orhan Cezmi Tuncer’in ismini saymak gerekir.
Caminin onarımı konusunda bulduğumuz ilk olarak Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulunun 15.05.1971 gün ve 5822 sayılı kararıdır. Kararda Ulu caminin enkazının kaldırılmasına, beden duvarları kaplaması altındaki moloz duvarın tahkimine, bozuk kaplamaların, mevcut örneklerine göre tamamlanmasına, çatlak tonozların askıya alınarak şakülünden kaçmış ayakların mümkün olduğu kadar kendi malzemesi ile yapılmasına ve tonozların imitasyon tuğla ile aslına uygun olarak tamirine, tonoz üzengi hizalarına demir gergi konulmasına ve geçen yıldan kalan işlere devam edilmesine karar verilmiştir.
İkinci olarak Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu 11.05.1979 tarih ve A-1664 sayılı onarım projesi hakkındaki karar alınmıştır. Burada caminin onarım projesinin genellikle uygun olduğuna, ancak mihrap önündeki kubbesinin, kurşun temini güç ve pahalı bir malzeme olduğundan yerine başka bir malzeme ile kaplanması gerektiğine ve esas giriş kapısının, ileride yanılmalara neden olmaması açısından yeni olduğu anlaşılacak şekilde daha sade olarak yapılmasına karar verilmiştir.
Caminin restorasyonu 1981 yılı sonuna kadar büyük ölçüde tamamlanmıştır. Mimar İdris Köprülü ve Restoratör Toygar Taymaz’ın yazdığı 16.04.1882 tarihli raporda özetle “Ulu Caminin ibadet edilebilir duruma getirildiğinden müftülükçe ibadete açılabileceği ifade edilmiştir. Buna karşılık Müftülük caminin iç döşemelerinin eksik, mihrabın yarısından fazlasının olduğu gibi bırakıldığı, duvarların bir kısmının hiç yapılmadığı belirtilerek ibadete açılması sakıncalı olacağı bildirilmiştir. Raporun devamında ise istenen imalatların yapılması mihrabın taşlarının değiştirilmesinin çok değerli mihrabı tahrip etmek olacağı, eserin orijinal beden duvarlarının sökülüp yenilenmesi ise caminin temelden yıkılıp yeni cami yapılması demek olacaktır.” denilerek kabul edilmemiş, ama iş biraz daha uzamıştır.
Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulunun 13.01.1984 gün ve 118 sayılı kararı ile mihrabın çürüyen taşlarının tezyinat bakımından aslına uygun olarak onarılmasına izin verilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğünce 1972 yılında başlanılan restorasyon çalışmaları arada bir kesintiye uğrayarak yürütülmüş ve 1986 yılında tamamlanmıştır. Böylece yüzlerce yıl harabe halinde kalan Kızıltepe veya eski adlarıyla Dunaysır-Koçhisar Ulu Camiinin restorasyonu tamamlanarak 12.12.1986 tarihinde ibadete açılmıştır. Bir abide için gerçekten çok önemli bir olaydır.
Aradan geçen 20 yıllık sürede cami onarıma muhtaç hale gelmesi ile Vakıflar Genel Müdürlüğünce 2005 yılında yeniden onarımı yapılmıştır. Bunun için Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 16.06.2004 gün ve 3454 sayılı kararı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü uzmanları denetiminde cami avlusunda yapılacak kazı çalışmalarından sonra hazırlanacak rölöve projeleri ile tekniğine uygun restitüsyon ve restorasyon projelerinin hazırlanması istenmiştir.
Kamulaştırma
Eski resimlerde yerleşim yeri dışında kalan caminin çevresi tamamen boş olduğu görülmektedir. Zamanla Kızıltepe büyümeye başlayınca caminin etrafı da işgal edilerek evler yapılmaya başlanmıştır. Bunların bir kısmı mülk haline de gelmiştir. Camiyi bir ur gibi saran evlerin yıkılarak etrafının açılması amacıyla çalışmalar yapılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğüne Y. Mimar O. Cezmi Tuncer’in hazırladığı 31.10 1973 tarihli raporunda caminin kuzeyindeki medrese ve minare kaideleri üzerine oturan evlerin durumu 1/500 ölçekli bir plana işlemiştir. Tapuda 4500 m² olarak kayıtlı olan cami arsasının aslında daha geniş olması gerektiği; yapı ve avlusunun oturduğu alanın ölçülerine göre az olduğu bildirilmiştir.
Daha sonra binanın etrafının açılması amacıyla işgal edilen veya usulsüz olarak mülk edinilen taşınmazların istimlak edilmesi için harekete geçilmiş, bu konuda Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 07.12.1990 gün ve 632 sayılı kararı ile
a) Tescilinin uygun olduğuna,
b) Ekli krokide kırmızı ile işaretlenen sahanın caminin koruma alanı olarak belirlenmesine,
c) Bu sahanın kamulaştırılarak buradaki yapıların yıkılmasına,
d) Bir çevre düzenlemesi yapılacaksa projesinin kurula iletilmesi istenmiştir.
Bu karara dayanılarak Vakıflar Genel Müdürlüğünce cami çevresindeki geniş bir alanın istimlakine başlanılmıştır. Bu suretle etrafı açılarak Kızıltepe Ulu Camisi eski haline gelecektir. Ayrıca caminin güneyinde bulunması muhtemel kalıntılar kamulaştırmadan sonra araştırılması gerekli bir husustur.
Bundan Sonra Yapılacak İşler
Bu konuda atılması gerekli bir adım daha vardır. O da cami avlusunun restorasyonudur. Cami ana mekanında yapılan restorasyon konusunda şimdiye kadar çok önemli bir itiraz olduğunu tespit edemedik. Ancak cami için bir restitüsyon projesi hazırlanması gerekmektedir.
Burada caminin avlu ile bağlantısı, kuzey cephedeki bütün kapı açıklıklarının üstündeki yüksek kemer alınlıklarının içleri onarımda boş olarak bırakılmıştır. Bunların içleri şimdiki gibi tamamen boş olabileceği, taş örgü ile sade veya bezemeli olarak doldurulmuş olabileceği düşünülmelidir. Ara Altun ortadaki taç kapı alınlığında iken bulunamayan bir kitabeden bahsetmektedir. [30]
Bunun yanında kuzeydeki dondurulmuş olan avlu kısmının ilk şeklinin nasıl olması gerektiği konuya ilgi duyanların kafasında önemli bir soru olarak kalmıştır. Buradaki medrese kısmı ve köşelerdeki minareler için restitüsyon ve restorasyon projelerinin hazırlanması gerekmektedir. Koruma kurulu kararı alınarak avlunun medrese şeklinde minareleriyle birlikte canlandırılması caminin restorasyonundan sonra önemli ikinci etap olacaktır. Ancak bu mümkün olmadığında en azından minarelerden birinin yapılması Ulu Camiye yenilik getirecektir.
Bu durumdan hareketle, Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 16.06.2004 gün ve 3454 sayılı kararı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü uzmanları denetiminde cami avlusunda yapılacak kazı çalışmalarından sonra hazırlanacak rölöve projeleri ile tekniğine uygun restitüsyon ve restorasyon projelerinin hazırlanması istenmiştir. Buna göre caminin avlu kısmının restitüsyon ve restorasyon projeleri nasıl olacaktır?
Avlu Kısmının Asıl Şekli
Avluyu üç yandan medrese odaları çevirmektedir. Medrese yapısının iki katlı olduğunu caminin kuzey duvarının doğu köşesinde medresenin üst katından cami ana mekânına geçit veren bir açıklık ve bunun iki yanından uzandığı belli olan duvar çıkıntıları göstermektedir. Gabriel kesit ve cephe çizimlerinde avluyu iki katlı olarak göstermiştir. [31] Duvar çıkıntıları onarım sırasında kuzey cephenin doğu ve batı köşelerinde taç kapı için kuzeye doğru devam ettiğini gösterecek şekilde, yanlarında ise ensiz birer payanda gibi dondurulmuştur. [32]
Artuklu medrese mimarisinde çok sayıda iki katlı medreselerin varlığı bilinmektedir. Diyarbakır Mesudiye Medresesi 1193-1222 yılları arasında yapımı sürmüş, iki katlı, açık avlulu bir yapıdır. Medresenin güney duvarı Ulu Cami avlusunun kuzey duvarını da teşkil etmektedir. Güney duvarında yapıya girişin tam karşısında bulunan dilimli kemerli mihrap Kızıltepe Ulu Camii mihrabı ile benzerlik göstermektedir. Mihrabın yanındaki pencerenin üstünde 1223/4 yılında Halepli Üstad Cafer bin Mahmud’un çizimi üzerine Mes’ud tarafından yapıldığı yazılı olduğuna göre iki yapı arasında bir ilişki kurmak gerekmektedir. [33] Buna göre Halepli Üstad Cafer bin Mahmud’un Kızıltepe Ulu Camisi mihrabını ve çoğu yönüyle mihrabın tekrarı olan taç kapısının çizimini yaptığını düşünebiliriz.
Mardin’de 1202 tarihinde Artukarslan veya oğlu Necmeddin Gazi tarafından yaptırıldığı tartışmalı; ilk şekli oldukça değişmiş olan 80 odalı Şehidiye Medresesi de iki katlıdır. Günümüzde Şehidiye Camisi avlusunun iki tarafında yer alan medrese kalıntısında iki katlı kısım ortadaki bir koridorun iki tarafında odalar sıralanmaktadır. Medresenin batı tarafı sonradan yıkıldığında yakın zamanlarda şimdiki tek katlı şekli ile yapılmıştır. [34] Avlunun kuzeyinde ortada abidevi bir sebil bulunmaktadır. Bu iki yapı Artuklu mimarisinde iki katlı medreseler olduğunu göstermektedir.
Avludaki beş girişten ikisi avlunun cami ana mekânına birleştiği yerlerdedir. Bunlardan doğudaki büyük bir taç kapı şeklinde olduğu günümüze de ulaşan izlerden anlaşılmaktadır. Kapının iki yanında yere paralel olarak uzanan kalın bir silmeden içerden dışa dolanan avlu tarafındaki silmenin üstünde bir duvar izi yoktur. Cami tarafındaki bezemeli silme yanındaki diğer silmelerle birlikte avlu tarafından yere paralel olarak gelip dışa döndükten sonra biraz yukarı doğru çıkarak bitmektedir. Bu silmenin süslemesinin geç antik geleneklere bağlı olması dikkati çekici bir özelliktir. Bu silmenin diğer silmelerle birlikte yukarı doğru çıkarak taç kapının üstünü sınırlandırdığı açıktır. Batıda da bir taç kapı olduğu yapıya bitişik bir niş ve yanındaki bezemeli silmelerden anlaşılmaktadır. Bu izlere göre taç kapı cami yüksekliğinde olmalıdır.
Kuzeydeki kapılara göre yan tarafların ortalarında yer alan kapıların daha sade olduğu kazı sonrasında ortaya çıkan kalıntılarda görülmektedir. Kuzey cephenin ortalarındaki avlu kapısı da bulunan izlerine göre sade bir giriş şeklinde olduğu anlaşılmaktadır.
Avlu girişleri arasında kalan mekanlardan doğu ve batıdakilerin planları o zaman ortaya çıkmış ve çizilen planlara işlenmiştir. Kuzeydeki mekanların da kazı sırasında belli olduğunu bir resimde görmekteyiz. Ancak bu durum çizilen planlara işlenmemiştir. Halen kuzey tarafta kapının iki yanında yaklaşık kare planlı dörder adet mekan olduğunu mevcut temel izlerinden görmek mümkündür.
Kenarlardaki mekanların önünde avluyu üç yönden çeviren birer revak olmalı idi. Bilhassa kuzey tarafta bulunan izler bir revak sırasının var olması gerektiğini desteklemektedir.
Avluyu çeviren mekanların dış duvarlarının payandalarla desteklendiği mevcut izlerden anlaşılmaktadır. Kuzey duvarında köşeli, yan duvarlardaki payandalar yuvarlaktır. Kuzey duvarının yan duvarlarla birleştiği köşelerdeki iki minare sebebiyle payandaya gerek kalmamıştır.
Doğu ve batı mekanları bir birinin aynı gibidir. Bu kanatlarda ikişer dikdörtgen mekan ve ikişer giriş bölümü vardır. Köşelerde de kare birer mekan olup bunlar minare veya kuzey mekanlarıyla ilgili olmalıdır.
Caminin avlu köşelerinde minare olduğu bazı eski kaynaklardan bilinmesi üzerine camide yapılan araştırmalar sırasında minare temelleri bulunmuştur. Avlunun iki köşesinde yer alan minarelerden kuzey doğu köşedekinin 4×4 m lik alanı kaplayan kaidesi ortada durmaktadır. Kuzey batı köşedeki minarenin varlığı da kesinleşmiştir. Bu iki minareden başka caminin iki köşesinde de birer minare olduğuna dair rivayetlerin delilini bilmiyoruz. [35]
Minarelerin kare planlı kaideleri bunların gövdelerinin de günümüze gelmeyen Kızıltepe’deki minare, günümüze gelen Silvan Ebu Muzaffereddin Minaresi ve Diyarbakır Ulu Cami minaresi gibi olması mümkündür. Yine aynı biçimdeki bazı seyyahların Ulu Cami minaresine benzediğini söyledikleri Halep Ulu (Ümeyye) Camiinin yüksek minaresi gibi olabileceğini düşündürmektedir. [36]
Yapıda avlunun ana mekâna birleştiği yerlerinde de birer minare ile dört minareli olduğu şeklindeki iddiaların ispatlanmasına yarayacak delillere sahip olmadığımız gibi böyle bir biçimlenişin olması mümkün görülmemektedir.
Avlunun iki köşesinde bulunan birer minare medresenin iki katlı olduğunu destekler mahiyettedir. Bu şekilde tahayyül edilerek, iki katlı yüksek bir avlunun üç yandan çevirdiği büyük bir cami kütlesinin avlu köşelerinde Silvan ve Diyarbakır’daki kare gövdeli yüksek minareli olması, dümdüz bir alanda insanlar üzerindeki etkisi çok fazla olmalıdır.
Sonuç
Anıtsal ölçülerdeki caminin ana yapısı, kuzey cephesi genel hatlarıyla sade bir görünüm arz eder. Ancak yer yer uygulanmış olan zengin taş işçiliği ve cephe düzenlenişi caminin etkileyici yönleridir. Buna günümüze ulaşmayan avluyu çeviren iki katlı medrese ve iki köşedeki kare prizma gövdeli birer minareyi de eklersek Koçhisar kalesi hariç hiçbir yükseltisi olmayan bir ovada kale gibi bir yapı olmalıdır.
İlk yapıldığında yaklaşık 200 yıl kadar kullanılmış olan Ulu Cami bu yörenin XV.yüzyıl başındaki tahribiyle Artuklularla birlikte yıkılarak XX.yüzyıla kadar harabe halinde gelmiştir. Yıkılan Artuklular’ın bir daha geri gelememesine karşılık, onların eseri olan Ulu Cami yüzlerce yıl sonra onarılması ile tekrar canlanarak yaşıyor. Şimdi ikinci hayatını yaşayan Koçhisar Ulu Camii böylece Artukluları da yaşatmış oluyor.
[1] Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, İstanbul, 1981, s.190.
[2] Şemseddin Sami,Kâmûs’l-A’lâm, Cilt 5, Ankara 1996 (Tıpkı basım), s.3716.
[3] M. Streck, “Düneysir Dunaysır “Maddesi, İslam Ansiklopedisi, C.3, İstanbul, 1945, s.664.
[4] Nurettin Turgay, “Abdulhalik bin el-Enceb ibn Ruheyna (Ö.649/1251)”, Artuklular, C.I, Mardin 2008, s.518’den Ebû Hafs Amr b. el-Hudar b. el-Lemiş, Tarihu Duneyser, thk. İbrahim Salih, Daru’l-Beşâir, Dımaşk 1992, s.19.
[5] N. Turgay, agm, s.519.
[6] Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul, 1973, s.133.
[7] O. Turan, age, s.208.
[8] Mardin ve Diyarbakır üzerine eserleri olan Abdülgani Efendi (Abdülgani Fahri Bulduk), Mardin Tarihi, (1935 yılında tamamlanan Osmanlıca el yazması eseri Burhan Zengin yayına hazırlamıştır), Ankara, 1999, s.61 dip not 160 ve s.231.
[9] O. Turan, age, s.218.
[10] O. Turan, age, s.221.
[11] O. Turan, age, s.133.
[12] O. Turan, age, s.199.
[13] Ebu Bekr-i Tihrani, Kitab-ı Diyarbekiriyye, (Yayınlayan Mürsel Öztürk), Ankara, 2001, s.105.
[14] Alpay Bizbirlik, 16.Yüzyıl Ortalarında Diyarbakır Beylerbeyliği’nde Vakıflar, Ankara, 2001, s.217.
[15] Kaydın Aslı VGMA. 423 Esas, 135 sıra.
[16] Ara Altun, Artuklu Devri Türk Mimarisi, Ankara 1971, s.79, dip not 67, 68.
[17] Abdülgani Efendi, Mardin Tarihi, (yayına hazırlayan Burhan Zengin) Ankara, 1999, s.60. Mardin ve Diyarbakır tarihleri hakkında eserleri olan Abdülgani Efendi (Abdülgani Fahri Bulduk), Osmanlıca olarak yazdığı 1935 yılında tamamladığı bu eseri önceden basılmamıştır)
[18] Albert Gabriel, Voyages Archaeologies Dans Orientale Tuqiue, Paris 1935, Lev.XXXIII.
[19] A. Gabriel age, s. 52.
[20] A. Gabriel age, s. 51. Lev.XXXIII., 4.
[21] A. Gabriel age, s. 51. Lev.XXXIII., 3.
[22] A. Gabriel age, s, 46 vd. ile kitabın sonunda eserlerin kitabelerini J. Sauvaget,-Inscriptions Arabes, no: 18-ayrı bir bölüm olarak hazırlamıştır; Ernst Diez-Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul, 1955, s.62; İbrahim Artuk, “Dunaysır’da Artukoğullarının Ulu Camii”, Belleten, X/37, Ankara 1946, s.166 vd. (Bu makale A.Gabriel’in kitabına dayanılarak hazırlanmış, dip not 12’de sözü edilen minareyi camiye ait olduğunu sanmıştır) başlıca yayınlardır.
[23] A. Altun, age, s.79.
[24] A. Altun, age, s.80.
[25] A. Gabriel age, Fig. 37, Lev.XXXII.
[26] A. Altun, age, s.82.
[27] Albert Gabriel, Voyages Archaeologies Dans Orientale Tuqiue, J. Sauvaget,-Inscriptions Arabes, Paris 1935, s.302. No.18.
[28] A. Altun, age, s.84.
[29] VGMA, 47.03.01/01 numaralı dosya.
[30] A. Altun, age, s.81, 84.
[31] A. Gabriel age, Fig.37, Lev.XXXII.
[32] Avluyu çeviren veya sadece taç kapının iç tarafını teşkil eden duvarın da köşeler gibi kuzeye doğru devam ettiğini gösterecek şekilde bir tamamlama yapılabilirdi.
[33] A. Altun, age, s.132.
[34] A. Bulduk, age, s.59; A. Altun, age, s.154.
[35] A. Altun, age, s.80, Bu konuda diğer bir kaynak: Ara Altun, “Mardin Ulu Camii ve Çifte Minareler Üzerine Birkaç Not”, Vakıflar Dergisi X, Ankara, s.197.
[36] Ulu Camide Halep’li üstad Cafer bin Mahmud’un çizimi uygulanmış olması ihtimali, minarenin yapımında Halep Ulu Camisinin örnek alınmış olabileceğini düşündürür. Bak.dip not.28.
Makale ©Yapı Dünyası Dergisi 2009 Sayı: 156 da yayımlanmıştır.