Yapı Üretiminin Gereğini Yapmak

Yapı Üretiminin Gereğini Yapmak

Cihat UYSAL, Mimar Yüksek Mühendis

Depremler bulaşıcıdır.
Haydar Ergülen

Haydar Ergülen böyle diyor. Bu sözleriyle, depremlerin yarattığı yıkım ile birlikte zihinlerde de benzeri bir etki yarattığını vurguluyor. Şair duyarlılığı ile depreme yeni bir tanı getiriyor. İnsanoğlu doğada fazlasıyla yalnız. Ve bu yalnızlık yeryüzünde kurmayı beceremediği yaşama düzeni nedeniyle de giderek daha korkutucu boyutlara erişiyor. Çevre kirliliği ve küresel ısınma gibi oluşumlar neden değil, sonuç. Son yıllarda sadece ülkemizde değil bir çok ülkede, hatta o varlıklı, cihan hakimi görünen ABD’de yaşanan orman yangınları sorunun insanlığın ortak sorunu haline geldiğinin göstergesi. Belki de bu olanlar tarih boyunca oldu da, bugünün iletişim olanaklarıyla daha yoğun bilgileniyoruz. Yine de, özellikle deprem konusunda yaşananlar, sorunun yeni boyutlarının olabileceğini düşündürüyor. Çok katlı yapılar, yoğun yerleşim alanları, doğaya meydan okuyan ancak bir o kadar da korku senaryolarını besleyen devasa mühendislik yapıları sorunun olası yeni boyutlarının olabileceği konusunda hemen söylenebilecek oluşumlar.

Bugün çevrecilerin öngördüğü önlemler, yerleşim alanlarına ve yapı yapılacak yerlere doğru yer seçilmesi gerektiği cümlesiyle başlıyor. Yerleşim ölçütlerinin geliştirilmesi ve bu anlayışın herkes tarafından paylaşılır hale getirilmesi, herkesin katılımının sağlanması gerekiyor. Bu, sorunun bilgilenme boyutu ve olmazsa olmazı. Çünkü, insanlar bilinçlenmedikçe sorunun sadece örgütlenme ile aşılması iyi bir sonuca götürmüyor.

Çevre ve yapıların yaşamımızda vazgeçilmez bir yeri var. Yapıların varlığını sürdürmesine yönelik algılamamız da yeterince güçlü değil. Hele bir de sanki yarın bu ülkeden başka yerlere gidiverecekmiş gibi, arkamıza bakmadan yaşıyor olmamız bu düşüncemi doğruluyor. Üstelik, fiziksel planlama, hedefleri doğru seçilmiş projelendirme geleneği olmayan ülkemizde, verilen kararların sonuçlarını, sanki başka ülkeler için yapılıyor gibi yaşarken, sorunun kaynaklarına inmek hiç de kolay olmayacak. Bu özelliklerimizle, insan ömrünü aşan bir varolma süresi olan yapıların üretim koşullarını geliştirmek güç. Sorunun yapı sektörünün payına düşen boyutları ise, özellikle ülkemiz için yüklü bir programın planlanmasını ve uygulanmasını gerektiriyor. Aksi halde, yeniden çadır ya da karavanda yaşamak zorunda kalabiliriz.  Örneğin, ABD’de böylesi bir yaklaşım var. Ancak, artan nüfus sayısı bize bunun ne kendimiz ne de bütün insanlık için paylaşabilecek, gerçekçi bir hedef olamayacağını, artık çok geç olduğunu söylüyor.

Yapı üretiminde beceriksiz olduğumuz göz önünde tutulursa, kısa dönemde sorunlara yeterli çözümler üretemeyeceğimiz, 1999 depreminden günümüze bir arpa boyu yol alamadığımızdan anlaşılabilir. Önce, sorunun çözümüne en doğru yaklaşım, mevcut “yapı denetim“ uygulamalarının sorunun bütününe yönelik yapılması gerekenleri karşılamak için yeterli olamayacağının farkedilmesiyle başlatılabilecektir. Yapı tasarımı, üretimi ve kullanımı ile ilgili sorunların sahici bir seriminin yapılması gereklidir. Güvenliği öncelikli yapıların belirlenmesinin ölçütlerinin oluşturulması sağlanmalıdır. Bu öncelikli yapıların üretimine ve kullanımına ilişkin izleme teknikleri geliştirilmelidir. Depremin üzerimizde yarattığı bulaşıcı davranışları bu ve benzeri nitelikte çözüm yollarını hedefleyerek, yapı üretiminin gereğini eksiksiz yaparak aşabiliriz. Eylül ayında yoğun yağış sonunda yaşadığımız felaket sorunun yaşamın her alanını kapladığını, deprem dışındaki bulaşıcı sorunlarımız olduğunu bize hatırlattı.

©Yapı Dünyası Dergisi 2009 Sayı: 162 de yayımlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir