Habi’nin Kulakları Çınlasın
Cihat UYSAL, Mimar Yüksek Mühendis
“Çin seddi bittiği akşam
Duvarcılar nereye gittiler”
Kemal Özer
Son büyük deprem üzerinden on yıl geçti. Afet ile yüz yüze gelenlerin, baş başa kalanların bile belleğinde yeterli uyarıyı yapmamış olsa gerek. Depremin ardından söylenen ve yapılandan bu anlaşıyor. Ağustos ayının sonlarında Kandilli’nin yeni Başkanı Mustafa Erdik “depremin zararlarını azaltmak için ne yapmalı?” başlıklı yazısında hiç de iç açıcı olmayan bilgiler veriyor. Sayın Erdik’in yazısındaki düşündürücü satırları özetle tekrarlayalım. “…toplamda güçlendirilmesi gerekli kamu binasının yaklaşık 3.600 olduğu tahmin edilmektedir. 2009 yılı itibariyle bu stokun sadece yüzde on (%10) civarında bir kısmı güçlendirilmiş durumda.” Bu sözlerden geçen on yılda kamu yapılarının sayısı ve güçlendirilenlerinin sayısı gibi bilgilerin bile kesin olmadığı yazıda “yaklaşık ve civarında” sözlerinden anlaşılıyor.
Özetle, büyük deprem sonrası başlatıldığı söylenen çalışmaların “büyük” oranda etkisini yitirdiği, sönümlendiği anlaşılıyor. O günden bu yana depremden önce yapılmış yapılara uygulanan güçlendirme ve benzeri çalışmaların durumu, daha sonra üretilen yapıların hangi koşullarda sürdürüldüğü konusunda da bir fikir veriyor. Yapı Denetimi adı altında oluşturulan yüzeysel örgütlenmenin yetersiz kaldığını sanıyorum. Çünkü, yaşanan ve konuşulanlarda hedeflenen sınırlı sayıda yapının denetiminin sağlanması değildi. Bu zaten, az sayıda da olsa, malsahibi duyarlılığı oranında gerçekleştiriliyordu. Beklenen özellikle ve öncelikle kamu yapılarının üretiminde yeterli örgütlenmeyi sağlamaktı. Kaldı ki, ülkemizde depreme karşı önlem alınmasından da geri, yetersiz konumda süregelen yapı üretme altyapısı var. Hazır betonu sorunun çözümü gibi görmek bizi daha büyük yanılgılara sürükleyeceğe benziyor. Taşıt araçlarını nasıl kötü kullanıyor, yolları nasıl kötü yapıyorsak, yapı yapma kültürümüz de bu bütünlük içinde yer almaktadır. Deprem sonrası teknik şartnamelerde betonarme kesitlerin donatı oranını arttırmaya yönelik öngörüler, tasarım kalitesinden işçilik becerisine değin bir çok etkenin de bir araya gelmesiyle daha iyi yapı üretilmesinin yolunu açamamıştır. Trafikte park yeri sorunu nasıl değnekçi ve otopark mafyasına teslim edildiyse, yapı üretiminde de durum buna paralel konumdadır.
Yazımın başlığında Hammurabi sözcüğünü öff, yine mi o? diye değerlendirileceği düşüncesiyle Habi diye kısalttım. Yasa koyma geleneğinin ilk çıktığı Anadolu’dan Mezopotamya’ya kadar bu bölgede yasa düzenleyicilerin ilki olmayan (sanırım yedincisi) “hamur” abimiz en acımasızlarından idi. Belki de haklı idi. Bugün Irak’ta yaşanan ve ülkemizde deprem sonrası ortaya koyduğumuz duyarsızlık bunu gösteriyor. Kemal Özer’in şiirine dönecek olursak, mimarlarımız, mühendislerimiz, yapı teknisyenlerimiz yurtdışına gittiler oysa depreme karşı duvarlarımız bitmemişti henüz.
©Yapı Dünyası Dergisi 2009 Sayı: 163 de yayımlanmıştır.