Binalar Depreme Nasıl Hazır Olur: İstanbul Örneği

Binalar Depreme Nasıl Hazır Olur? İstanbul Örneği

Dr. Semih TEZCAN / Hakan KÖKSAL, İnşaat Yüksek Mühendisi / Dr. Kubilay KAPTAN
Boğaziçi Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü

1) Giriş
Tahripkar Marmara depremlerinden on yıl sonra geriye dönüp bakarsak, nizam ve kuralların yeterince düzenlendiğini, boşlukların ve başı bozuklukların ortadan kaldırıldığını, depremin acılar verecek risklerini azalttığımızı, yeni ve şiddetli bir depreme büyük ölçüde hazırlıklı olduğumuzu söyleyemeyiz.

Deprem risklerini azaltmak konusunda, ülkede yapılması gereken düzenlemeleri ve geniş kapsamlı önerileri ve bu önerilerin gerekçesini, 4 Temmuz 2004 tarihli Deprem Şurası sonuç raporlarında [1] bulmak kabildir. Burada, çok acil ve çok önemli olan bazı eksikliklerimize ve çok etkin bir çözüm önerisine işaret etmek istiyoruz.

Tüm ülke genelinde Yerel Yönetimler, Valilikler, özel sektör ve kamu kuruluşları acil kurtarma, acil barınma, acil beslenme, acil sağlık, enkaz kaldırma ve yangın söndürme gibi kriz yönetimi konularında hazırlıklarını başarı ile tamamladılar. Ama önemli olan kriz olduktan sonra onu yönetmek değil, krizin oluşmasını önlemek, yani ‘risk yönetimi’ çalışması yapmaktır. Risk yönetimi konusunda ise ne kadar ‘başarısız’ olduğumuz aşağıdaki maddeleri okurken çok iyi anlaşılacaktır.

2) ‘Kaçak’ Binaların Deprem Güvenliği
İstanbul’da mevcut binaların yaklaşık %65’i inşaat ve iskan ruhsatı bulunmayan ‘kaçak’ binalardır. Bunların deprem güvenliği için, ‘incelenebilme ve gerekirse güçlendirilme izni’ verilmesini amaçlayan bir yasa çıkarılmalıdır. Bu yasa, sadece insan sağlığı ve can güvenliği açısından bir yaklaşım olacaktır. Yoksa, bir imar affı ve tapulandırma niteliğinde değildir. Esasen, kamu arazileri veya özel sahipli bir arsa üzerine inşaat ruhsatı almadan ‘kaçak’ olarak inşa edilmiş bir binayı, Devlet olarak dolaylı bir şekilde tanıyoruz. Emlak vergisi alıyor, su, telefon, elektrik, doğalgaz, kanalizasyon, cadde, sokak, ulaşım gibi tüm altyapı hizmetlerini kaçak binaların ayağına kadar götürüyoruz da, deprem güvencesi taramasında veya deprem güçlendirilmesi amacı ile, müracaat edildiğinde, ‘Biz bu binayı tanımıyoruz, binanıza büyük onarım ruhsatı veremeyiz’ denilebilir mi? Dolayısı ile, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı bu büyük paradoksu ortadan kaldıracak mealen aşağıdaki gibi bir Genelge çıkarmalıdır.

“İnşaat ve/veya iskan ruhsatı bulunmayan veya tasdikli projelerine uygun olarak inşa edilmemiş binalar, göçme riski tayini amacı ile yerel yönetimler tarafından inceleme ve değerlendirmeye tabi tutulur, gerekiyorsa depreme karşı güçlendirilmeleri için ‘büyük onarım’ izni verilir. Bu izin, binanın kaçak yapılanma niteliğini değiştirecek imar affı, inşaat veya iskan izni anlamına gelmez.”

3) Bina Güçlendirilmeleri
Başaramadığımız işlerden en büyüğü, mevcut bina stoku içinde büyük bir çoğunluğun deprem güvencesine hala kavuşamamış olmasıdır. Evlerimiz, iş yerlerimiz, okul ve hastanelerimiz, fabrikalarımız hala elden geçirilmeyi bekliyor. Güçlendirilenler çok azdır. Ancak, her güvensiz yapıyı güçlendirmeye ne zamanımız, ne de paramız yeter. Gerçekten, ülkemizdeki 20 milyon konutun güçlendirme bedeli konut başına ortalama 10 bin dolar hesabı ile, 200 milyar dolar tutar. Mal güvenliğini ve dolayısı ile tüm güvensiz binaların güçlendirilmesini esas alan gözü kapalı böyle bir tutum hiç de akılcı bir çözüm değildir. Zaten başa çıkmak mümkün de değildir. Onun için, deprem yönetmeliğine göre ‘güvensiz’ bulunan tüm binaları güçlendirmek yerine, sadece göçme riski taşıyanları bulup güçlendirmek veya yıkmak en akılcı bir çözümdür.

4) Göçme Riskli Binalar
Eğer, en şiddetli bir depremde bir bina ‘az’ veya ‘orta’ hasar görecek, yani sadece mal kaybı doğacak ve insanlar depremden sonra binalarından yürüyerek dışarı çıkacaklar ve dolayısı ile hiçbir can kaybı olmayacak ise, böyle bir binayı güçlendirmeye ne gerek var ki? Gerçekten, mevcut bina stokumuzun yüzde 96’sı böyle göçme riski taşımayan ve ölüm ihtimali bulunmayan binalardır. Daha doğrusu, istatistikler göstermiştir ki, en şiddetli bir  depremde bile, göçerek can kaybına neden olabilecek bina sayısı, mevcut bina stoku içinde sadece yüzde 4 mertebesindedir [2]. Dolayısı ile, uzmanlara güvence saptaması etüdü için müracaat edildiğinde, “Benim Binam Türkiye Deprem Yönetmeliğine Göre Güvencede mi?” diye sorulacak yerde, “Benim binam en şiddetli bir depremde iskambil kağıdı gibi kat kat üstüne yıkılır mı?” diye sormalıdır. Zaten, 1998’den evvel projelendirilmiş binaların yüzde 99’u, Türkiye Deprem Yönetmeliği’ne göre ‘güvencesiz’dir. Bu yüzden “Güvencede mi? Değil mi?” sorusunu sormaya, incelemeye bile gerek yoktur.  Önemli olan, “Binam yıkılacak mı? Yıkılmayacak mı?” sorusudur ki, buna cevap verebilmek için güvenilir hızlı değerlendirme yöntemlerinden birini kullanmalıdır. En güvenilir hızlı değerlendirme yönteminin P25-metodu olduğu, aşağıda ayrıntıları ile anlatılmıştır [7].

Göçme riski taşıyan binalar, ya sahipleri tarafından güçlendirilecek veya kendilerine tanınacak iki-üç sene gibi bir süre içinde güçlendirilmezler ise, Valilik tarafından iskandan men edilecektir. Bu bağlamda aşağıdaki gibi bir Genelge’ye ihtiyaç vardır:

“Göçme riski bulunan binalara, güçlendirilmeleri veya yıkılıp yeniden yapılmaları için iki yıl süre tanınır. Bu süre sonunda, göçme riski taşımaya devam eden binalar, iskandan arındırılır. İskan müsaadesi elinden alınan binalar altı ay içinde güçlendirilmediği takdirde, Valilik makamınca yıktırılır.”

5) “Sıfır” Can Kaybı Projesi
İstanbul ve onun gibi birinci derece deprem bölgesinde bulunan tüm illerimiz için en akılcı çözüm, can güvenliğini esas almak ve dolayısı ile, sadece iskambil kağıdı gibi kat kat üstüne yıkılma niteliği taşıyan binaları bulup çıkarmaktır. Bu takdirde, en şiddetli bir depremde bile ‘kimsenin burnu bile kanamayacak’ ve can kaybı teorik olarak ‘sıfır’ olacaktır. Söz konusu amaç sadece can güvenliği olunca, Anayasaya göre, ister özel sektöre, ister kamuya ait olsun, göçme riski taşıyan binaları bulup çıkarmak görevi ve sorumluluğu da Devlete ait olur [2]. Nitekim, Dünya Bankası Türkiye masası yetkilileri, bu projeyi çok benimsemiş ve depremden önce yapılması gereken en öncelikli proje diye nitelendirmişlerdir.

6) İstanbul’da Bina Taraması
Mesela, İstanbul’da bir milyon civarındaki tüm binaların güçlendirilmesi 30 milyar dolara ve 20 yıllık bir inşaat zamanına ihtiyaç gösterirken, “sıfır can kaybı” projesi için bina başına sadece 500 dolar gibi ufak bir finansman yeterlidir [2,4],

Esasen, ‘sıfır can kaybı’ projesinin öncelikli olarak uygulamaya konulması, İstanbul Deprem Master Planı’nda yer almıştır. Bu bağlamda Zeytinburnu ilçesi İBB tarafından pilot bölge olarak seçilmiş ve göçme nitelikli binaları bulup çıkarmak amacı ile yoğun bir tempoda sürdürülen bina tarama çalışmaları tamamlanmıştır. Ancak, sokaktan yürüyerek yapılan birinci aşama taramaların pek bir işe yaramaması ve binaların göçme riski derecesini tayin etmeye yarayan teknik kriterlerin isabetsizliği ve yetersizliği nedeni ile, kesin bir envanter çıkartılamamış ve bu arada Zeytinburnu sakinleri ile çeşitli hukuksal ihtilaflara düşülmüştür [5].

Nitekim, Zeytinburnu’nda incelenen 16 030 binadan, 2 295 adedi, yani yüzde 14’ü yıkılacak nitelikte bulunmuştur. Bu oran çok yüksektir ve gerçeği yansıtmamaktadır. Dolayısı ile, çalışmayı revize etmek gerekir. Yıkılacak nitelikli binaların sayısı yüzde 4 civarındadır [2,3,4]. İstanbul için bir kurtuluş reçetesi olan bu ‘sıfır’ can kaybı projesi, Zeytinburnu’ndan sonra tüm ilçelere uygulanmalı ve muhakkak surette başarıya ulaşmalıdır. Çalışmaların sadece 10 ilçe ile sınırlandırılması, Kadıköy, Tuzla, Pendik, Maltepe, Üsküdar, Silivri, Kartal, Bakırköy ve Ümraniye gibi önemli ilçelerin ihmal edilmesi büyük bir hatadır.  Birinci derece deprem bölgesinde bulunan tüm Belediyelerimiz, vakit geçirmeden ‘sıfır’ can kaybı amaçlı bina tarama çalışmalarına geçmelidir.

7) ‘Sıfır’ Can Kaybı İçin Kararname veya Genelge Önerisi
‘Sıfır’ can kaybı projesinin başlatılabilmesi için, herhangi bir yasal düzenlemeye ihtiyaç yoktur. Fakat, tarama ve envanter çalışmalarının kolaylık ve işbirliği içinde yapılabilmesi için, ayrıca deprem güvenliği daha önceden uzman kuruluşlarca saptanmış binaları, gereksiz yere yeniden incelememek için, aşağıda taslağı verilen bir Kararnameye ihtiyaç vardır:

“Belediyelerin yürüteceği iki aşamalı bina tarama çalışmaları yapılırken, kat malikleri ve/veya bina yöneticileri her türlü bilgi ve belgeyi ibraz edecekler, projelerden birer takım verecekler ve yapılacak ölçümlere yardımcı olacaklardır. Ölçümleri ve incelemeleri kendileri yapmak isteyenler, tebligatın yapılmasından itibaren üç ay içerisinde binalarının göçme riski taşıyıp taşımadığına dair Uzman kuruluşlardan alınmış bir raporu ibraz edeceklerdir. Böyle bir değerlendirme raporu ibraz etmemiş olan binalar, masrafları kendilerine ait olmak üzere, ilgili Belediye yetkililerince incelenecektir.”

Özel Haller:
a) 6 Mart 2007 tarihli Türkiye Deprem Yönetmeliğine göre projelendirilmiş ve inşa edilmiş binalar,
b) 4708 Sayılı Yasaya göre Yapı Denetim Kuruluşlarınca denetlenmiş binalar,
c) Yurt içi veya yurt dışında ihtisası kanıtlanmış muteber bir müşavirlik bürosunun yönetim ve/veya denetiminde gerçekleştirilmiş meskenler ve ticari binalar,
d) 17 Ağustos 1999 depreminden sonra usulüne göre güçlendirilmiş binalar, bu hususları üniversitelerin birinden alacakları birer rapor ile tevsik etmeleri halinde, hızlı değerlendirmeye tabi tutulmazlar ve kendilerinden ‘göçmez’ raporu istenmez.

8) P25-Hızlı Değerlendirme Yöntemi
İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin Zeytinburnu ve Kağıthane İlçelerinde yaptırdığı bina tarama çalışmaları, kullandıkları hızlı puanlama yöntemindeki eksiklikler ve isabetsizlikler nedeni ile, maalesef başarısız olmuştur [5]. Bu olumsuzlukları giderebilmek amacı ile aşağıda iki önemli öneriye yer verilmiştir:
a) Bina tarama işlemlerinin, sokaktan yürüyerek değerlendirme yapılan birinci aşaması iptal edilerek; tarama işlemi üç yerine iki aşamada yürütülmedir.
b)  Bir binada göçme riski bulunup bulunmadığını, hızlı ve hassas bir şekilde belirleyebilmek üzere, elde mevcut eski ve isabet derecesi düşük kriterler terk edilerek, bilimsel kesinlik derecesi yüksek P25-metodu gibi geliştirilmiş güncel kriterler [3,6,7] kullanılmalıdır.

9) ‘Göçme Riskli’ Binaların Durumu
‘Göçme riski’ bulunduğu belirlenen bir binanın sahibine iki veya üç yıl gibi bir süre verilerek, bu süre içinde binasını ya yıkıp yeniden inşa etmesi veya binasını iyice güçlendirmesi istenir. Bu süre sonunda gerekeni yapmayanların binaları, polis marifeti ile iskandan arındırılır. Göçme riski bulunmayan binaların sahiplerine, binalarının ‘göçme riski’ taşımadığını gösteren, bir Kalite Belgesi = Sertifika verilir. Böylece, o binada oturanlar deprem korkusunu ve stresini üzerlerinden atmış olurlar.

10) ‘Sıfır Can Kaybı’ Projesinin Yararları
Birinci ve ikinci derece deprem bölgelerinde bulunan tüm illerimiz için en akılcı çözüm, can güvenliğini esas almak ve dolayısı ile, sadece kat kat üstüne yıkılma riski taşıyan binaları bulup çıkarmaktır. Bu takdirde, en şiddetli bir depremde bile ‘kimsenin burnu bile kanamayacak’ ve can kaybı teorik olarak ‘sıfır’ olacaktır. İşte, bu nedenle, bu çalışmaya “Sıfır can kaybı” projesi denilmektedir. Sıfır can kaybı projesinin ana hedefi, adından da anlaşılacağı üzere, tüm özel sektör ve kamu binalarında, can kaybının önlenmesi ve bu arada doğal bir yan ürün olarak can kaybı beklenmeyen binaların belirlenmesidir. Sıfır can kaybı projesinin sağlayacağı yararlar şunlardır:
a) Türkiye’de hiçbir depremde pratik olarak can kaybı olmayacak ve tüm dünya kamuoyu önünde evrensel bir başarı elde edilecektir.
b) Göçme riski bulunan binaların saptanması ile, güçlendirilmesi gereken bina sayısı, bina stoku içinde sadece yüzde 4’e inecek ve binaların geri kalan yüzde 96’sı için güçlendirme gereği ortadan kalkacaktır.
c) Tüm bina stokunun yüzde 96’sı gibi çok büyük bir bölümünün ‘göçme riski’ taşımadığının ortaya çıkarılması, en önemli bir yan ürün olarak kendini gösterecek, yurttaşlarımız göçme riski taşımayan bir binada yaşıyor olduğunu öğrenmek suretiyle olası bir depremin psikolojik tedirginliğini üzerinden atmış olacaktır.
d) ‘Sıfır’ can kaybı projesi, acil arama, kurtarma, ceset torbası, defin işlemleri, acil barınma, acil beslenme gibi afet yönetimi ve kriz faaliyetlerini adeta sıfıra indirecektir.
e) DASK ve benzeri deprem sigorta teminatlarının riskleri büyük ölçüde azalacaktır.

11) Sorumluluk ve görev kimin ?
Burada vurgulanmak istenen en önemli husus, sıfır can kaybı gibi önemli bir risk yönetimi projesinin gerçek sahibinin özel sektör değil, Devletin ve ilgisi nedeni ile Yerel Yönetimin ta kendisi olduğudur! Çünkü, bir binanın kat kat üstüne göçme riskinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi, tamamen bir “can kaybını önleme projesi” olduğu için, Anayasaya göre, sorumluluk doğrudan Devlete ve görev icabı Yerel Yönetimlere aittir. Zaman su gibi akmaktadır. Bu nedenle, 1. ve 2. derece deprem bölgelerinde bulunan tüm İl ve İlçelerimizde ‘sıfır can kaybı’ projesi derhal uygulanmalı, Yerel Yönetimler tarafından göçme niteliği bulunan ve bulunmayan tüm özel sektör ve kamu binalarının P25-Hızlı değerlendirme Yöntemi ile taranmasına hemen başlanmalıdır. Bu kaçınılmaz ve geciktirilemez Anayasal bir görevdir. Şüphesiz, mal sahipleri dilerlerse, binalarının ‘göçme riski’ taşıyıp taşımadığını, bir uzman kuruluşa kendileri de tayin ettirebilirler.

12) Sonuç
a) Bir bina stoku içinde, şiddetli bir depremde %4 oranında binanın göçme sureti ile yıkılarak, önemli sayıda can kaybına neden olacağı bilinmektedir.
b) Can kaybını ‘sıfıra’ indirebilmek ve teorik olarak hiçbir kimsenin burnunun dahi kanamasına olanak vermemek için yapılacak en akıllıca iş, binaların tek tek elden geçirilerek, ‘göçme riski’ taşıyıp taşımadıklarının belirlenmesidir. Bu iş, ülke çapında risk yönetimini en düşük maliyetle ve en kısa sürede başarıya ulaştırır.
c) ‘Göçme riskini’ en hızlı, en güvenilir ve en az maliyetle tayin edebilmek için, P25-Hızlı Değerlendirme Yöntemi, bilimsel olarak en gerçekçi bir değerlendirme olanağı sağlar [7].

Referanslar
[1] “Deprem Şurası Komisyon Raporları” Temmuz 2004, Ankara ve “Deprem Şurası Genel Kurul Çalışmaları”, Ekim 2004, İstanbul, T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Yayınları, Ankara.
[2] Tezcan, S.S., Gürsoy, M., Kaya, E. ve Bal, İ. E., (2002), “Depremde Can Kaybını Önleme Projesinin Tek Sorumlusu Devlettir”, Dünya İnşaat Dergisi, Sayı 2002-07, s.107-111, İstanbul (CV-280).
[3] Bal, İ. Engin (2005), “Deprem Etkisindeki Betonarme Binaların Göçme Riskinin Hızlı Değerlendirme Yöntemleri ile Belirlenmesi”, Master Tezi, İnşaat Fakültesi, İTÜ, Temmuz 2005.
[4] Tezcan, S.S., (2005), a) “Belediyelerin Acil Görevi ve Bina Sertifikasyonu”, Dünya İnşaat Dergisi, 2005/10 s. 108-110, b) Aralık 2005/12, s. 92-95, c) “Bina Taraması Yolu ile Depremde Sıfır Can Kaybı” İnşaat Dünyası Dergisi, 2008/11, Sayı:307, s.128-136, İstanbul.  (CV-352).
[5] Tezcan, S.S., (2007), “İstanbul’da Deprem Taraması Bir Fiyasko” Derya Sazak ile röportaj, Milliyet Gazetesi, 19 Şubat 2007, p.13. (CV-382).
[6] Bal, İ.E., Tezcan, S.S., and Gülay, G.,(2007), “Betonarme Binalarda Göçme Riskinin Belirlenmesi İçin P25-Hızlı Değerlendirme Yöntemi”, 6. Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı, İTÜ, İnşaat Mühendisleri Odası Şubesi, Harbiye, 16-20 Ekim 2007, Maslak, İstanbul. (CV-389).
[7] Tezcan, S., Bal, İ.E, Gülay, G., Yalçın, C., (2007), “Binaların Depremde Göçme Risklerini Tayine Yarayan Hızlı Puanlama Yöntemleri Mukayeseli Değerlendirme Raporu”, Kadıköy Belediye Başkanlığı Çevre Koruma Müdürlüğü, Ekim 2007, Kadıköy. (CV-399).

©Yapı Dünyası Dergisi 2009 Sayı: 164-165 de yayımlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir