Mimarlığın Gündemi-1
Cihat UYSAL, Mimar Y. Mühendis
Devekuşu Kabare Tiyatrosu sahneyi “kanadın var yerdesin, boynuzun yok devesin…” şarkısı ile açardı. Günümüzde mesleklerin tanımı ve eğitim programları bu şarkıyı hatırlatacak kadar başkalaştı. Mesleklerden bazıları günümüzün rant rüzgarından aldıkları pay kadar varlığını sürdürürken, bazıları da giderek kimlik değiştiriyor ya da başkalaşıyor. Mimarlık da bunlardan birisi. Mimarlığın yanında gereği kalmamış ya da gerektiği halde kent planlama gibi sofrada kendine hiç yer bulamayan ya da ölmeye yüz tutan meslekler de var.
İnsanoğlu, yeryüzündeki varlığı ve yaptıklarını sil baştan sorgulamanın gerekliliğini uzunca bir süredir düşünmeye başladı. Ülkemizde durum bu kadar açık seçik ortaya çıkmadı henüz. Uygarlık düzeyinde eriştiğimiz bilinç oranında bu sorunları algılıyoruz, bir çok şeyin de ayırdında değiliz. Mimarlar, yaşamın neredeyse bütün sorunlarını içine alan bir konumda oldukları, yaptıkları işin sonuçlarını daha yakından gördükleri, algıladıkları için ülkemizde ve dünyada içinde bulundukları sorumluluğa karşı en duyarlı gurupta yer alıyor. Her ne kadar bu endişeyi taşıyan mimar giderek azalsa da, konu mimarların gündeminde hep dile getiriliyor.
Ülkemizde köyden kente göçün gerçekleştiği uzun yıllar yaşanan yap-sat dönemi, yapı tasarım ve üretim sürecini kirletti. Bunun dışında büyük ölçekli tasarım ve üretim talebi olması gereken kamu yatırımlarında yapı teknik ve teknolojisinde dünyadaki gelişmelerden habersiz sürdürülen politikalar tasarımın ve üretimin geliştirilmesinin önünde engel oluşturdu. Bu nedenle, yapı tasarımının uygulama sorunları, yapı üretim teknik ve teknolojisi, yapı denetimi usulen geçiştirilen düzeyde kaldı. Bu ve benzeri nedenlerle, son yıllarda başlatılan Mimarlar Odasının SMGM (Sürekli Mesleki Gelişim Merkezi) adıyla sürdürülen çalışmalarının kapsamı yaşamın gerisine kaldı ve kalıyor. Altyapı yatırımları neredeyse mimar eli değmeden yapıldı ve yapılıyor. Bugün hala yol, baraj, köprü, arıtma, su deposu, sanayi sitesi gibi yapılar mimarsız yapılmaktadır. Mimarların bu denli gereksinmelerden uzak kalması, mimarlığın giderek salt artistik bir olgu olarak algılanmasına neden oldu. Bugün ülkemizde gerek meslektaşlarımın çoğunluğu gerekse, dışında kalanlar mimarlığı böylesi bir kemiksiz bir kimlikte algılamaktadır. Kökü sanayi devrine uzanan ve bugün bir yandan nimetlerinden yararlandığımız diğer yandan da dertlenip ah, vah! diye sorgulamak istediğimiz bilim ve teknolojideki gelişim süreci daha çok mimarlık mesleğinin gündeminin değişmez ögesi olmalıdır. Ne var ki, ülkemizde mimarların eğitim ve meslek gündemi teknik ve teknoloji kavramlarının uzağında kaldı.
Bu konudaki son gözlemimi Mimarlar Odası Ankara Şubesinin ağustos-2009 tarihli, “Mimari Tasarım Eğitimi” başlıklı dosyası ve yine Mimarlar Odası Dergisinin 351. sayısında yeralan “mimarlık ve eğitiminde-kalite/yetki ve sorumluluk” adlı dosya ile ilgili görüşlerimi özetleyerek dile getirmeye, paylaşmaya çalışacağım.
Sözünü ettiğim her iki dosyada yer alan yazıları okudum. Ülkemizden katılan akademisyen ya da örgüt üyesi yazı sahiplerinin hiç biri mimarlık eğitimi kapsamında teknik ve teknoloji kavramlarını bir kere bile kullanmamışlar. 351. sayısında yer alan ACE (Avrupa Mimarlar Konseyi) Başkanı Juhani Katainen konuşmasında teknolojiyi öne çıkarmış ve meslek sorumluluğunu bu bağlamda dile getirmiştir.
Teknik ve teknoloji dışlanarak düzenlenecek mimarlık ve tasarım eğitimi gündemi günümüzün sorunlarını kavramamızda eksik kalacaktır. Teknik ve teknolojinin pazarı haline gelmiş olan ülkemizde çağdaşlığı öngörmek, teknik ve teknoloji kullanımında topluma değer katma ve daha nitelikliyi talep etme bilincinin yerleşmesine destek vermeyi gerektirir. Ancak o zaman toplum kendini daha akılcı bir düzeye yükseltir.
©Yapı Dünyası Dergisi 2010