Duvar – 3
Cihat UYSAL, Mimar Yüksek Mühendis
Bugünlerde İTÜ Makine ve Elektrik Yüksek Mühendisi Burhan Oğuz’un (1919–2009) Yaşadıklarım, Dinlediklerim adlı anılarını okuyorum. Erkilet’ten anılar başlıklı bölümün, duvarın algılanmasına yeni boyut getireceğini düşünüyorum. Hani, “kapı duvar” diye bir deyim var ya bu da bir başka türlüsü.
…Erkilete son gidişimde adamın biri karşıma dikildi. “beğ, benim gapımın önüne direk dikmişsin, gapıyı açamıyom.”
“Kapı önüne direk dikilmez. Bunda bir yanlışlık olacak.”
“Hayır beğ, yanlışlık yoh, gel de bah.”
Belediye Reisinin de ricasıyla tırmandık. Bir kuru duvar ve ortasında bir direk.
“Nerede kapı?”
“Aha burası.”
“Neresi be?”
“Biz bağa goçmüştük, gapıyı örmüştük de.” Meseleyi sonunda Reis bir küfürle hallediverdi de heriften kurtuldum.
***
Ellili yıllarda örneğin, İstanbul Taksim Meydanında biri yapılmış diğeri yapılmamış ikiz blokların ya da biri yedi katlı diğeri dört katlı yapıların sağır kalan duvarları çoğunluktaydı. Bugün de İstanbul’da TEM ya da çevre yolundan geçerken bu sağır duvar sergisi azınlıkta değil. Üstelik, kimisi sıvalı, kimisi sıvasız. O yıllarda Taksim Meydanındaki bu sağır duvarlar yağmura karşı yapıyı korumak amacıyla siyah bir yalıtkan ile kaplanırdı. O kapkara duvarları altmışlı yıllarda reklam panoları kaplamıştı. Öğrencilik yıllarıma rastladığı için Taksim Meydanının duvar reklamı panolarının fotoğrafını çekmiş, “sermaye sarkan duvarlar” adını verdiğim sergi ile Taşkışla’da, İTÜ Mimarlık Fakültesinin öğrenci panosunda konuyu arkadaşlarımla paylaşmıştım. Anadolu’nun birçok yerinde bu süreç adım adım yürürlükte. Motorlu taşıtlar kentlerin taşıyamayacağı yoğunluğa erişince, duvar ile ilgili anılarımızın yerini kargaşa aldı. Bu süreç hızını azaltmadan bütün ülkede yayılmasını sürdürüyor.
Kentleşme sürecinde neredeyse boş arsa kalmadı. Eskiden boş arsalar mahalleliyi bir araya getiren alanlardı. Top oynamaktan mahalle kavgasına değin yaşananlar böylesi alanları ya da sokakları oluşturan duvarların arasında olurdu. Buna karşın, her taşını, tuğlasını ezberlediğimiz duvarların bizden ne aldığının, bize ne verdiğinin pek ayırdında değildik. Önceleri duvarlarda “duvara işeyen eşektir” ve “çöp dökmek yasaktır.” yazardı. Bu yazıların yerini sırasıyla “top oynamak yasaktır”, “kahrolsun Amerikan emperyalizmi” sloganları aldı. Daha sonra insanlar rengarenk duvar yazıları (grafiti) ile kendine yer aradı. Bir kaç yıldır dünyada kaldırımlarda üç boyutlu resim yapma denemeleri yapılıyor. Ama iş işten geçti, insana yer ve duvar kalmadı. Sırasıyla büyük reklam panoları ve son olarak günümüzde ışıklı panolar çevremizi kirletiyor. Besbelli, insanlar artık çözümü böylesi sanal ögelerde arıyor. Çünkü, insanoğlu çevrenin insana yararlı hale gelmesi konusunda çaresiz.
Kontroldan çıkarak büyüyen kentlerde yollar, meydanlar motorlu taşıt trafiğine esir düşüp, arsalar AVM’lere dönüşünce, kent mekanları bu saldırının sürdüğü yeni tür duvarlara dönüştü. Alışageldiğimiz duvarın yerini ışıklı ilan ve tabelalarla insana hücum eden görsel saldırı aldı. Benzeri saldırı da başta konutlar olmak üzere her yeri saran tek yanlılığı ve insanın etkinliğine kapalı bir çeşit duvar, iletişim duvarları olan internet ve tv yayınlarında sürüyor. Reklamlar söyleşileri, belgeselleri ve diğer yayınları izlenemez hale getiriyor. Reklam kesintisi yapmama savında olanlar bile alt yazı ile kirliliği sürdürüyor.
©Yapı Dünyası Dergisi 2011 Sayı: 185 de yayımlanmıştır.
Duvar – 1 Yapı Dünyası Dergisi 2011 Sayı: 183 de yayımlanmıştır.
Duvar –2 Yapı Dünyası Dergisi 2011 Sayı: 184 de yayımlanmıştır.