Kobilerin Problemleri ve Çözümler

Kobilerin Problemleri ve Çözümler

Dr. Hakan BÜTÜNER, IMECO

Mikro, küçük ve orta ölçekli işletmeler; Türkiye’de bulunan tüm işletmelerin %99’unu temsil ettiklerinden ve de istihdam sağlayarak, girişimciliğe ve yeniliğe katkıda bulunduklarından, sosyal ve ekonomik açıdan çok önemlidirler. Ulusal mevzuatın KOBİ (Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler)lere çeşitli avantajlar sağlayarak telafi etmeye çalışmasına rağmen, KOBİler birçok problem ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Pazar’da yaşanabilecek sapmaları ve eşitsizlikleri engellemek için, yasal olarak güvenli ve de kullanıcı dostu bir tanımlama yapmak gereklidir.

Daha büyük bir grubun bir parçası olan ve bu sayede özgün KOBİlerden daha güçlü bir ekonomik altyapıdan yararlanabilen işletmeler, sözü edilen KOBİ desteklerinden yararlanamazlar.

Finansal tavanın yükselişi, 1996 yılından beri yükselen verimlilik ve fiyat göz önünde bulundurularak tasarlanmıştır, buna rağmen çalışan sayısı tavanı sabit kalmıştır.

Avrupa Birliği durumu aşağıdaki şekilde tanımlamıştır;
Dünya Bankası, 1 ile 50 arasında çalışanı olan işletmeleri küçük, 51-200 arasında çalışanı olan işletmeleri orta, 200’den daha fazla çalışanı olan işletmeleri büyük işletmeler olarak tanımlamaktadır. KOSGEB (Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı), 1-50 arasında çalışanı olan işletmeleri küçük, 51-150 arasında çalışanı olan işletmeleri orta ölçekli işletmeler olarak tanımlamıştır.

KOBİler, Türkiye operasyonlarının %99,5’ini oluşturur ve ekonomide önemli rol oynarlar.

Küreselleşme sürecinde KOBİlerin, ülke ekonomilerinden ve ekonominin baş aktörü olan firmalardan etkilenmediğini söylemek zordur. Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, KOBİler ekonominin doğal elemanlarıdır ve aynı zamanda sosyal, politik ve ekonomik istikrarın garantisi olarak görünürler, ve Avrupa Birliği tarafından getirilen kapsamlı tanım için iyi bir başlangıç noktasıdırlar.

KOBİler, ülke ekonomisi için dinamizm oluştururlar, ülkenin önemli bir kısmını istihdam ederler, ve ayrıca Türkiye’deki bölgelerin gelişimi için denge unsuru olacaklardır.

İşletme Kategorisi       Çalışan Sayısı        Ciro Toplamı     veya      Bilanço
Orta Ölçekli                    < 250                     ≤ 50 milyon €                 ≤ 43 milyon €
Küçük Ölçekli                 < 50                       ≤ 10 milyon €                 ≤ 10 milyon €
Mikro İşletme                < 10                        ≤ 2 milyon €                   ≤ 2 milyon €

Ülkemizde, KOBİler genellikle üretim ve tarım sektöründe ve ayrıca hizmet sektöründe faaliyet göstermektedirler. Bazı problemlerini aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz:
1. Yüksek vergi oranları ve sosyal güvenlik primleri
2. Reel faiz oranlarının yüksekliği
3. Nakit akışı problemleri
4. Pahalı enerji kullanımı
5. Banka kredilerinin minimum kullanımı ve doğal kaynaklarla ayakta kalma savaşı
6. Kurumsallaşma ve ortak iş konularına eğilimli olmamak
7. Kayıt dışı ekonomi, kabul edilebilir bir seviyeye düşememekte ve bu da KOBİlerin rekabet gücünü düşürmektedir.
8. Makul olmayan devlet düzenlemeleri
9. Hammadde fiyatları
10. Fason düşüncesinden kurtulmak için yeterli oranda gelişmemek
11. Uluslararası finansal raporları hazırlayamamak
12. KOBİler küçük ama masrafları çok yüksek
13. Kalifiye eleman sayısı kısıtlı
14. “Know-how” ve teknolojik gelişmelerin yetersizliği nedeniyle, KOBİler uluslararası ve ulusal gelişmeleri takip edememektedirler.Reel faiz oranlarının yüksekliği KOBİlerin yeni teknolojilere yatırım yapmasını engellemektedir. Yeni yatırım yapılmadığı için, işsizlik artmakta ve işsizlik arttığında toplum barışı düşmektedir. Risk alınmamakta ve bu nedenle yabancı pazarlara girmek imkansızlaşmaktadır. Bunun sonucunda, ülkeye döviz girişi olmamaktadır.Bankalar, yatırımcılar ve KOBİler için faiz oranlarını düşürebilir. İpotek ve teminat sistemi kaldırılabilir. KOBİler ülkenin büyük bir bölümüne istihdam sağlamakta ve buna rağmen özellikle SSK ve yüksek vergilerle karşı karşıya kalmaktadırlar.

Devlet KOBİleri destekleyebilir. KOBİlerin des- teklenmesi, yatırımların desteklenmesi demektir. Girişimciliğin desteklenmesi, Türkiye ekonomisinin daha fazla kalkınması ve yeniden yapılanması anlamına gelir. Yani KOBİler çok önemlidir, çünkü onlar ekonominin isimsiz kahramanlarıdır. Şimdi, devlet KOBİleri destekliyor gibi görünmekte fakat bu destekler yetersiz kalmakta ve uygulamada birçok sorunla karşılaşılmaktadır. Küçük yatırımcıların yolunu açmak için bazı mevzuatlar değiştirilebilir. Yine, vergi düzenlemeleri değiştirilebilir ve bürokrasi minimum seviyede tutulabilir.

KOBİler bir araya gelebilir ve ihracat devlet tarafından desteklenebilir. Eğer KOBİler bir araya gelirse, holdingler meydana getirilebilinir ve yeni uluslararası ticaretler oluşturulabilinir. KOBİler, büyük endüstrilerin iskeletini oluştururlar, ve yabancı pazarlarda daha güçlü olmak için KOBİler daha güçlü hale gelebilirler. Uluslararası alanda kendilerini kanıtlamaları için, yeni teknolojilere ve AR&GE çalışmalarına yatırım yapmalıdırlar.

Enerji fiyatları bölgelere göre yapılandırılabilir, gelişmemiş bölgelere teşvik artabilir, böylece bu bölgelere yapılacak yatırımlar artabilir. Faiz oranları, hammadde fiyatları ve vergiler Türkiye’de oldukça yüksektir. Devlet, mevzuatları KOBİlerin perspektiflerine göre değiştirmemektedir, kalıcı ve sabit mevzuatlar geliştirilebilir. Devlet, gerçek soysal politikalar izleyebilir.

KOBİlerin birçok problemi olduğunu ve aynı zamanda çözümleri olduğunu da görmekteyiz. Bu problemler içinde, özellikle turizm sektöründe bulunan KOBİlerin dönemsel ve vasıfsız eleman istihdam etme sorununa ve bu problemin nasıl aşılabileceğine odaklanmak istiyoruz.

Konaklama ve turizm sektörü dört ana faaliyet alanından oluşmaktadır – restoranlar ve yemek hizmetleri, oteller ve pansiyonlar, seyahat ve turizm hizmetleri ile rekreasyon, eğlence ve turistik yerler. Konaklama ve turizm sektörü; devlet, eğitim, halk ve hatta sektörün kendi liderleri ve uygulayıcıları arasında bir ortak kimlik eksikliğinin sıkıntısını çekmektedir. Bu, sektörün doğası ve kapsamına ilişkin kafa karışıklığı yaratmakta ve konaklama ve turizm sektörünün ekonomi üzerindeki toplu etkisinin önemi, ve iş yaratma ve gelir üretme üzerindeki etkileri çoğunlukla göz ardı edilmektedir.

Konaklama ve turizm sektörünün bu dört ana alanı, geçmişte birbirlerinden farklı sektörler olarak kabul edilmiştir. Şimdi ise, konaklama ve turizm sektörünün tek ve birleşik bir sektör olduğunu kabul etmenin zamanı gelmiştir. Gerçek şu ki, tamamını düşündüğümüzde, turizm ve konaklama sektörü, dünyanın en önemli ekonomik sektörlerinden birisidir.

Turizmdeki belirgin dönemsel dalgalanmalar çok büyük bir problemdir. Konaklama işletmelerinin yüksek sezonu en fazla 4-5 aydır. Bu süre boyunca, en temel yatırım masraflarını bile karşılamak oldukça güçtür. İşgücünün büyük çoğunluğu ülkenin diğer yerlerinden gelmektedir, ve yerel halk için düşük sezon işsizlik anlamında gelir ve düşük sezonda geçinmek çok zordur.

Turizm endüstrisindeki herkes, daimi ve güvenli bir iş kontratı, insana yakışır bir iş ve makul bir gelir ile garantiye alınmalıdır. Ekonomi politikasına baktığımızda, istihdam büyük bir soru işaretidir. Ekonomi politikası istihdamı ve saygın işlere erişimi teşvik ederse, sendikaların ve birliklerin desteğini kolayca kazanacaktır. Bu, turizm sektöründe kalıcı sözleşmelerin sayısını artırmak için sunduğumuz ilk fikirdir.

Konaklama ve turizm sektöründe, her seviyedeki meslek için profesyonellik standartları dramatik olarak yükselmeye devam etmesine rağmen, konaklama ve turizm sektöründeki işler, dünyanın birçok yerinde, halen güvenilir bir meslek olarak görülmemektedir. Konaklama ve turizm sektöründe bir kariyer her ne kadar bazı Avrupa ve Güneydoğu Asya ülkelerinde prestijli olsa da, bunlar istisnadır ve dünyanın diğer yerlerinde konaklama ve turizm sektöründe çalışmaya gösterilen düşük saygı ile karşılaştırılamaz.

Daha büyük problemlerin bir kısmı da, konaklama ve turizm sektörünün imajı ve sektörün kendisi ile ilgilidir. Bu sektörde, “herkes bu işi yapabilir ve çok az bir eğitim bile yeterlidir” diyen bir eski bir inanış vardır. Bu inanış, insanları sokaklardan alıp, hiçbir eğitim vermeden işe yerleştiren sektör işletmecileri tarafından ebedileştirilmektedir. Bu durum, gerçekten fazlasıyla sık görülmese de, fakat dikkate alınmayan nokta, bu işletmecilerin içinde yüksek rekabet barındıran turizm ve konaklama sektöründe barınamadıklarıdır.

Konaklama ve turizm ile ilgili meslekleri finansal olarak destekleyen profesyonel kredibilitenin yokluğu, diğer bazı faktörlere de bağlanabilir:

Sektördeki işlerin ağırlıklı olarak vasıfsız ve düşük ücretli oldukları konusundaki genel algı.

Sektörün geniş bir yelpazede olduğu söylenebilecek olan istihdam ve kariyer olanakları konusunda yeterli farkındalığın olmaması (birçok insan, doğrudan iletişim halinde oldukları hizmet personeline bakarak karar vermekte ve muhasebe, pazarlama, insan kaynakları, mühendislik, iletişim, enformasyon sistemleri, vb. gibi sahne arkasında çalışan insanları göz ardı etmektedir.)

Sektörün göreceli olarak yeni olması ve bunun sürekli gelişen bir ortam olması (örneğin, her geçen gün eko-turizm, tarih turizmi ve organizasyon turizmi ile alakalı yeni iş olanakları ortaya çıkmaktadır, ve teknolojideki avantajlar sürekli olarak bu uzmanlık alanını yeniden şekillendirmektedir.)

Yeni doğan meslekler olarak görülen birçok konaklama ve turizm meslekleri gibi, konaklama ve turizm eğitimi ve uygulamaları alanı da olgunlaşmış bir alan olarak kabul edilemez. Bu alanı tanımlamak için kullanılacak en iyi tanım “gelişen bir disiplin” olduğudur. Kendini adayan profesyonellerin ve eğitimcilerin sürekli çabaları ve ulusal beceri standartları sistemlerinin kurulması ve fonlanması sayesin- de, konaklama ve turizm sektörü en sonunda dünyanın bir çok yerinde, eğitim ve uygulama ile birlikte beceri seviyeleri ve yönetime bağlı spesifik özellikleriyle ileri düzeyde yapılanmış bir profesyonellik olarak anılır.

Şirketler kendi kendilerine – ürün ve aktivite gelişimi ve bunun yanında devlet yardımları ile – seyahat sezonunu uzatmaya yardımcı olsalar dahi mevsimsellik faktörü ile karşılaşacaktır. Daha öncesinde, çalışanların ya işlerine son veriliyor veya de farklı sezon için uyarı alıyorlardı. Yerel halkın önemli bir kısmı işsiz kalıyor ve sezonluk işçiler başka yerlere gidiyordu.

Turizmdeki farklı paydaşların işgücünün ana kategorilerine ilişkin temel öğrenme ve öğretme ihtiyaçlarına rağmen, işlerin çoğunluğu için, özellikle de KOBİlerle ilgili olarak, göreceli olarak düşük seviyelerde becerilere sahip işgücü ile kategorize edildiğini göstermektedir. Diğer yandan, ilave becerilere karşı yeni talepler gelişmeye başlamıştır. Turizm sektöründeki büyük oyuncular doğal olarak vasıflı işgücü geliştirmek için çeşitli yollar ve araçlar bulmuşlardır.

Becerileri geliştirmeye ilişkin karşılaşılan temel problemler: beşeri sermayenin olmaması ve yüksek personel değişim oranı; turizm endüstrisinin iş alanı olarak, sezonluk çalışma dahil, yetersiz ve kötü çalışma şartlarına sahip olduğuna dair imajı; geliştirilecek temel becerilerin olmayışı; işgücü gelişiminin yokluğuna bağlı olarak, mikro işletmelerde azalan rekabetçilik olarak özetlenebilir.

Turizm endüstrisinde becerileri geliştirmek için tasarlanan stratejiler ve ölçümler; ortaklıklar ve eğitim enstitüleri, turizm endüstrisi ve kamu yetkili makamları gibi diğer majör paydaşlar arasındaki diyaloga dayanan daha bütünsel çözümlere yönelik bir eğilim göstermektedir. Eğitimin ötesine geçmekte, ve daha geniş bir öğrenme perspektifi ile öğretme ve pratik uygulama elemanlarını birleştirmektedirler.

Öğrenme, istihdam ve işgücü ortamı arasındaki doğrudan korelasyon, becerileri geliştirmek isterken, ekonomik ve sosyal boyutları da göz önünde bulundurmayı gerektirir. Bu, öğrenmeye ilişkin ortak bir felsefeye yönelik olarak geliştirilebilir. Bu yaklaşım, artan rekabet ile gereken pratik işbirliği ve örgütlenme sayesinde öğrenme ve yenilikçilik sürecinde olan tüm turizm ve eğitim paydaşlarını içermektedir.

Toplum politikalarının ve programlarının var olan katkısı ve potansiyeli temelde, eğitim ve öğretim, istihdam ve eğitimsel organizasyon ağı ile ilgilidir. Turizm endüstrisindeki becerilerin geliştirilmesine uygulanan bu katkı ile yenilikçi fikirlerin gelişmesine olanak sağlanmaktadır.

Araştırmanın sonuçları üç temel alana ilişkin formüle edilmiştir; kalifiye işgücünün dikkatini sektöre çekmek, sektörde var olan kalifiye işgücünü muhafaza etmek ve geliştirmek, rekabeti artırmak için bölgesel ve yerel seviyelerdeki mikro işletmeleri desteklemek.

Tüm dünyada, konaklama ve turizm eğitimi ve öğretimine yönelik olarak çok sayıda yaklaşım mevcuttur. Bu; teori ve operasyonel deneyimi harmanlayan teknik/profesyonel eğitim programlarından, stajyerlik ve görev başı eğitimi ve hatta diploma, lisans, yüksek lisans ve doktora seviyelerindeki akademik programlara kadar değişkenlik göstermektedir. Dünya çapında birçok konaklama ve turizm eğitim ve öğretim programı, kolej ve üniversite sistemleri, mesleki ve teknik eğitim sistemleri ve ortaöğretim sistemleri de dahil olmak üzere kamu kurumları tarafından “üvey evlat” olarak değerlendirilmektedir. Geleneksel eğitim sistemi, konaklama ve turizm eğitimine ciddi bir uğraş olarak bakmaya son yıllarda başlamıştır.

Yönetim pozisyonunda olan insanlar ve yönetimde kariyer yapmak isteyenlerin, saha işlerinde başarılı olmak için gereken becerileri tüm detayları ile anlamaları neden önemlidir? Çünkü, yönetmek zorunda oldukları insanların çoğu “deneyim ekonomisi” nde başarılı olmak için gereken becerilere sahip değildirler ve çoğunun kapsamlı bir eğitim alması şarttır. Ayrıca, iş süreçlerinde ve hizmet sunumu sistemlerinde gelişim kaydetmeye başlamadan önce, hem “işin neyi gerektirdiğini” hem de “çalışan için neyin gerektiğini” bilmek zorundadırlar. Konaklama ve turizm alanında yöneticileri geliştirmek için yaygın olarak çok uzun zamandır kullanı- lan bir yaklaşım da, saha işlerini de içeren yapılandırılmış uygulamalı öğrenme yöntemidir.

Konaklama ve turizm sektöründe giderek artan küresel rekabet, endüstrinin düşük kar marjları, bir çok şirketi özellikle KOBİleri, temel iş uygulamalarını yeniden düşünmeye ve verimliliği artırmayı hedefleyen spesifik stratejiler geliştirmeye yöneltmiştir. Sektörün işgücü yoğunluklu doğası gereği, bu çabalara yönelik önemli bir birim de insan kaynaklarıdır. Daha önce üretim sektöründe başarılı olan yüksek performanslı iş organizasyonlarına geçiş, aynı zamanda konaklama ve turizm sektöründe de uygulanmaya başlanmıştır. Çoğu organizasyon, verimliliği ve müşterilerin sürekli değişen ve artan isteklerine cevap verme yeteneğini artırmak için, bir araç olarak saha iş süreçlerini ve hizmet sunumu sistemlerini yeniden planlayıp düzenlemiştir. Bunu başarmak, tüm seviyelerdeki çalışanların sahip olması gereken beceriler, özellikle de organizasyonun ön saflarında çalışan kişilerin sahip olması gerekenler artırılmıştır.

Geçmişte, birçok konaklama ve turizm şirketi, kaliteli hizmete vurgu yapan kalite-güdümlü iş felsefeleri vasıtasıyla sektörde yer edinmişlerdi. Aynı zamanda, sektörün en başarılı şirketlerinin çoğu, hizmetin endüstriyelleştirilmesi üzerine modeller geliştirmişti. Bunu yaparken, ilk hedefleri, hiçbir şeyi şansa bırakmadan etkili bir hizmet sunumu sağlamak olmuştu.

Ön-büro işleri, olabildiğince basit ve olabildiğince sınırlı olacak şekilde tasarlanmıştı, böylece neredeyse herkes tarafından gerçekleştirilebilirdi. Çalışanlardan çok az şey beklenir ve bu şekilde, doğal olarak çalışanlar da çok düşük beklentilere sahip olurlardı. Çalışanlara verilen eğitimler, en temel ve en basit eğitimler olup, çalışanlara dikkatlerini veya kendi muhakemelerini kullanacakları çok az bir alan verilir veya hiç verilmezdi. Bu şekilde, ortaya çıkabilecek kişisel hatalar minimum seviyeye indirilirdi. Ne yazık ki, hizmetin endüstriyelleşmesinin sonucunda ortaya çıkan gerçek sonuç, bir başarısızlık döngüsü oldu, çünkü müşterilere hizmet sunan çalışanlar sıralamada en sondaydılar.

Çoğu şirket, bugün, olabildiğince düşük vasıflı elemanlar çalıştırarak ve bu elemanlara olabildiğince düşük ücretler ödeyerek tasarruf edemeyeceklerini anladılar, çünkü bordro masrafları daha düşük olsa bile, bu stratejinin sonuçları başka açılardan çok daha pahalıya patlamış oldu: işgücü değişim oranı yükseldi ve müşteriler kaybedildi. Daha karlı olduğu düşünülenin, aslında en az karlı olduğu kanıtlandı. Konaklama ve turizm sektöründe bulunan birçok lider firma, ön-büro çalışanlarını ilk sıraya alarak ve iş süreçleri ile hizmet sunumu sistemlerini onların etrafında tasarlayarak, kendilerini etkili bir şekilde yeniden yapılandırdılar.

Belirtildiği gibi, daha rekabetçi ve daha verimli olma gereksinimi ile harekete geçirilen işyerinin yeniden organizasyonu, özellikle ön-büro çalışanlarında artan becerilere yönelik bir talep yaratmıştır. Aynı zamanda, mezun olup iş hayatına atılacak olan bir çok öğrenci ve hali hazırda işyerinde çalışanlar bu yeni işyeri kavramına hazır değildir. Verilen eğitimin temel hedeflerinden biri; öğrencileri mesleki eğitim programları ile hazırlamak olmalıdır.

Gerçek şu ki, vasıfsız işgücü için iş olanakları günden güne azalmaktadır. Küresel rekabetçi iş ortamında vasıfsız elemana olan talep ve ihtiyaç oldukça azdır. Ön-büro çalışanlarına ilişkin artan yüksek beceri seviyelerine yönelik ihtiyaç ile, mevcut eğitim ve öğretim sistemlerinin çoğu ile geliştirilmiş olan düşük beceri seviyelerine yönelik hazırlanış karşılaştırıldığında, sonuç, çok bilinen adıyla, yetenek açığı olmaktadır.

Bir öğretim kültürü oluşturmak ve telkin etmek, konaklama ve turizm şirketlerinin bu yetenek açığını kapatmadaki başarıları için oldukça kritik bir noktadır. İş Yerinde Eğitim gibi alternatif araçlar yoluyla sunulan programlar, konaklama ve turizm sektörü tarafından değerlendirilmekte, zira bu programlar hem çalışanlar hem de işverenler için daha uygun olmaktadır. İşyerinde devam eden uygulamalı öğretim süreleri boyunca, ön-büro çalışanları işlerini pratik yaparak öğrenmekte ve kritik iş gereksinimleri açısından değerlendirilmektedir. Ayrıca yöneticilerde, bir yandan etkili bir öğretim dönemini yönetmek diğer yandan da çalışanın işteki performansını izlemek için eğitim almaktadır. Yöneticilerin etkili eğitmenler olmadan önce, ön-büro işlerinin tüm yönlerini tamamen anlamaları ve tüm detaylara vakıf olmaları gerekmektedir.

Ön-büro çalışanlarına eğitim veren sistemlerin uygulanması tercih edilir, çünkü bu yaklaşım ön- büro çalışanlarının verimli çabalarını en üst seviyeye çıkarır ve bu sırada eğitim programlarının sunulması için harcanan zamandan çalınmamış olur. Konaklama ve turizm sektöründe kullanılan hedefler: bir şirketin hizmet hedefine kalıcı bağlılık sağlamak için bireysel ve işyerinde eğitim; tüm çalışanların, kendilerinden beklenen sorumluluklarının ve standartlarının farkında olmalarını sağlamak; ve problemlere, ortaya çıktıklarından sonra cevap veren tipik reaktif yaklaşımdan ziyade, koçluğa dayalı proaktif bir yaklaşım sayesinde eğitim ihtiyaçlarına cevap vermek.

Tüm seviyelerde çalışan kişiler, problemleri önceden görebilmeli ve müşterin ihtiyaçlarına cevap verecek durumda olmalıdırlar. En başarılı şirketler hakkında yapılan bir araştırma, çalışanlarını çok dikkatli bir şekilde seçtiklerini ve onları müşterilerin önüne çıkarmadan önce kapsamlı bir eğitimden geçirdiklerini göstermektedir. Bu şirketler, bekledikleri deneyimi yaşayamaz ve hayal kırıklığına uğrarlar ise, bir daha geri gelmeyecek olan müşterileri yabancılaştırma riskini göze alamayacaklarını bilmektedirler.

©Yapı Dünyası Dergisi 2014 Sayı: 216-217-218 de yayımlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir