Toroslar’daki Gizli Hazine: Varda Köprüsü ve Hazin Hikayesi
Yasemin DUTOĞLU, Mimar, Yazar
Cihat Uysal’ın paylaşımı: Aylardır gösterimde olan Çukurova TV dizisinde arada bir nerede ise durduk yere gösterilen muhteşem “Varda” köprüsü ile ilgili birçok görsel ve bilgi metni var. Bu köprünün ayağı yere basan bir hikayesi…
Adana’da, Belemedik ile Hacıkırı arasında 14 km’lik bölümde 22 tünel açmak ve aralarında Varda Köprüsü’nün yapılacağı Gavurderesi’nin de bulunduğu irili ufaklı dereleri geçmek Hicaz demiryolu projesinin en zor bölümleriydi. 20 yıla yakın süren bu inşa sürecinde Belemedik’te bir Alman kasabası kuruldu, hatta zamanla bir Alman Mezarlığı dahi oluştu. Yasemin Dutoğlu, Bağdat demiryolu üzerindeki en büyük köprü olan Varda Köprüsü’nü (Alman Köprüsü, Koca Köprü) ve hikayesini yazdı.
Adana’dan 64 km uzaklıkta, Karaisalı ilçesine bağlı Hacıkırı (Kıralan) tren istasyonu yakınlarındayız. Burası 600 metre civarındaki rakımı ile Çukurova’nın dayanılmaz sıcağının da Aladağlar’ın kar- boranının da ulaşamadığı mutedil iklimde bir yer. Buralara Çakıt suyunun amansız gayreti ile oluşan muhteşem Kapıkaya Kanyonu’nu görmeye, yemyeşil kızılçam ormanlarının temiz havasını içimize çekip tazelenmeye, Yerköprü’de girdaplar çizerek yeraltına saklanıp birkaç yüz metre sonra tekrar yüzeye çıkan dere kenarında soluklanmaya, ama en çok da bir köprüyü görmeye geldik. Bu köprü orada, Gavurderesi’nin üzerinde, 100 yıldan fazla zamandır insanoğlunun azminin somut simgesi ve bir mühendislik abidesi olarak duruyor: Varda Köprüsü. Alman belgelerinde ismi Gaurdere Viyadük diye geçen köprüyü Kıralan köylüleri Vardıha Köprüsü veya Alman köprüsü diye anıyormuş. Bir de Türkçenin pratik kolaylığıyla bir güzellik yapmışlar; Koca Köprü deyivermişler ona.
Gerçekten koca bir köprü. 172 metre boyunda, 12’şer metre genişliğinde üç büyük kemeri taşıyan orta ayakları 99 metre yüksekliğinde, devasa uçurumu umursamadan geçen muhteşem bir demiryolu köprüsü. Ardı ardına sıralanmış küçük ve büyük kemerlerle demiryolunu sırtlamış, karşı tarafa zarafetle geçirivermiş. Bu heybetli güzelliğin karşısında etkilenmemek mümkün değil. Çelik kafes taşıyıcı üzerine taş örme sistemiyle inşa edilmiş. Büyük ayakların arasında doğu-batı yönünde 1 metrelik bir sapma varmış ve içinde bakım merdivenleri yer almaktaymış.
Köprünün ismiyle ilgili çeşitli hikayeler anlatılıyor. İnşaat sırasında makara sistemiyle taş indirilirken aşağıdaki işçilerin yukarıdaki arkadaşlarına ‘var daha’ diye seslenmelerinden dolayı köprünün bu ismi almış olduğunu söyleyen de var, projede çalışan bir Alman mühendisin Verda adındaki karısına istinaden bu adın verildiğini anlatan da.
Hicaz Demiryolu Projesinin En Zor Bölümleri Buradaydı
Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme çabaları içinde 1830’lardan itibaren zaman zaman gündeme gelmiş olmakla birlikte ancak Sultan II.Abdülhamit Han eliyle hayat bulan bir rüyanın, Bağdat-Hicaz Demiryolu Hattı’nın önemli geçitlerinden biridir bu köprü. 19.yüzyıl sonunda Alman imparatoru II.Wilhelm’in petrol, maden gibi kaynaklara ve yeni pazarlara ulaşma arzusuyla Abdülhamit’in uzak beldeleri payitahta bağlayarak imparatorluğu ayakta tutma, gerekli durumlarda asker ve mühimmat gönderebilme azmi birleşmiş; İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı bir alternatif oluşturma gayretiyle demiryollarının yapımı Almanlara verilmişti. Bu anlaşmanın anısına İstanbul’a hediye edilen Alman Çeşmesi Sultanahmet Meydanı’nı süslerken, dönemin büyük Alman firmalarının oluşturduğu bir ortaklık işe başlamıştı bile (1903). Konya’dan sonra ilk kısımlar kolaylıkla tamamlandı.
Fakat Anadolu bozkırlarını Çukurova’dan ayıran Toroslar aşılması güç bir engel olarak duruyordu karşılarında. Belemedik ile Hacıkırı arasında 14 km’lik bölümde 22 tünel açmak ve aralarında Varda Köprüsü’nün yapılacağı Gavurderesi’nin de bulunduğu irili ufaklı dereleri geçmek bu demiryolu projesinin en zor bölümleriydi. Alman-Türk işbirliği ile yürütülen demiryolu yapımının başmühendisi aslen Tarabyalı bir Rum olup Almanya’ya göçen Mavrogortado idi. Toroslar aşıldı aşılmasına ama bu, öngörülenden çok daha büyük güçlüklerle süren bir çalışmaya ve 20 yıla varan bir sürece mal oldu.
Zamanla Bu Bölgede Bir Alman Mezarlığı Dahi Oluştu
Bu süreçte Almanlar Belemedik’te mühendis ve işçi kadroları için bir kasaba inşa ettiler. Bir kısmının ailelerini de getirmesi ile burada 5000 nüfuslu bir Alman kasabası oluştu. Kasabanın hastane, okul, kilise, sinema gibi donanımlı mekanları, hatta camisi bile vardı. Zamanla Türklerin de yerleşmesiyle 35.000’lere dayanan bir nüfus bölgede yaşar hale geldi. Fakat demiryolu tünellerinin inşası tahmin edilenden çok daha zor oldu. Birçok mühendis bu sonu gelmez gibi görünen işe dayanamayarak ayrılıyor, kimi vatan kimi aile hasretiyle yanıp tutuşuyordu. Aralarında bir mühendis de bulunan 41 Alman inşaat sırasında hayatını kaybetti. Zamanla kasabanın üst kısımlarında bir Alman Mezarlığı da oluştu.
Köprü önce vadinin daha dar kısmına inşa edilmeye çalışıldı. Ama trenler virajı alamayınca mecburen şimdi bulunduğu yere, daha geniş bir açıklık geçilerek yapıldı. Son haliyle Varda, Bağdat demiryolu üzerindeki en büyük köprü oldu. Köprü inşaatı sırasında ardı ardına açılan iki tünel ve ilk denenen köprünün ayakları hâlâ durmaktadır. Büyük bir gayret, emek ve alın terinin sonucu 1912’de köprü tamamlandı. Konya-Adana hattı üzerinde hâlâ trenler geçiyor ve insanoğluna hizmet ediyor.
Köprü tamamlanmış olsa da tünellerdeki meşakkatli çalışma uzun süre daha devam etti. Toroslar delmekle bitmiyordu. 1915’den sonra Çanakkale’den getirilen yabancı esirler ve Ermeni mahkumlar da bu tünel inşaatlarında çalıştırıldı. Demiryolu tamamlandığında artık 1.Dünya Savaşı’nın sonu idi. Ne yazık ki Nusaybin’den İstanbul’a giden ilk ve son tren demiryolunun yapımında çalışan Alman işçilerle savaşı kaybetmiş oldukları için geri çekilen Alman askeri yetkililerini taşıdı.
Milli Mücadelemiz sırasında Belemedik’teki Alman kasabası Kuvayi Milliyeciler tarafından kullanıldı. Karaisalı’daki milisler işgalci Fransızları destansı bir mücadele ile mağlup ederek bölgeyi işgalden kurtardılar.
Bu Demiryolu Projesi Daha Erken Bitirilebilse idi…
Binlerce insanın emeği, alın teri, hatta canı pahasına yükselmiş bu yakın tarihimizin önemli tanığı hakkında ne hikayeler yazılıp ne filmler yapılabilir diye düşünmeden edemiyorum. Bu arada birkaç sene önce çekilen bir James Bond filmiyle Torosların bu gizli hazinesinin gündeme geldiğini ve eskiye göre daha bilinir olduğunu öğreniyorum. Genç nesil onu James Bond’un atladığı köprü olarak tanıyormuş!
Koca Varda Köprüsü’nü görüp buruk hikayesini dinlediğimde kafama iki soru takıldı: Birincisi 16.yüzyılda Moğlova kemeri gibi bir mühendislik ve estetik harikasını inşa etmeyi başarmış bir imparatorluğu üç yüz yıl sonra bu demiryolunu inşa etmek için ele güne muhtaç hale getiren şey neydi? Nerelerde hata yapıldı?
İkincisi de, Toros tünelleri nedeniyle uzadıkça uzayan bu demiryolu projesi daha erken bitirilebilse idi imparatorluğun ve 1.Dünya Savaşı’nın sonu daha farklı olabilir miydi? 100 yıldır imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi dağılıp cetvelle çizilmiş sınırlara mahkum olan ve acıları bir türlü dinmeyen coğrafyamızın kaderi değişir miydi? Kim bilir…
Birkaç yıl önce Fransa’dan bindiğim bir trenle İtalya’ya sınırsız-gümrüksüz, başka bir ülkeye geçtiğimi hiç anlamadan kolayca geçiverdiğimi hatırlarken hayıflandım. İstanbul’dan çıkan trenler, bu Koca Köprü’yü geçip Kerkük’e, Bağdat’a, Halep’e, Şam’a, Medine-i Münevvere’de o mahzun Amberiye İstasyonu’na kadar barış ve güven içinde gidebilseydi keşke… Şüphesiz yaşadığımız dünya çok daha güzel bir yer olabilirdi.
Yasemin Dutoğlu Hakkında: 1967 yılında Tokat’ta doğdu. İlk ve orta öğretimini Tokat’ta tamamladıktan sonra 1989 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesinden mezun oldu. Halen kendi firmasında mimar olarak çalışmaktadır. Fotoğraf ve tezhip sanatıyla amatör olarak ilgilenmektedir. Evli ve iki çocuk annesidir. Yazıları çeşitli yerel dergi ve gazetelerde yayınlandı. Ak Zambaklar Şehri ilk kitabıdır.
Yapı Dünyasının web sayfası süper olmuş elinize sağlık, başarılar.