Mehmet Akif Ersoy Kimdir?

Mehmet Akif Ersoy’un Hayatı (1873-1936)

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Mehmet Akif Ersoy, 1873 yılının Aralık ayında, İstanbul’un Fatih ilçesinin Sarıgüzel semtinde doğmuştur. Mehmet Akif’in babası Mehmet Tahir Efendi (1826–1888) ve annesi Emine Şerife Hanım’dır (1836–1926). Mehmet Tahir Efendi çocuk yaşta Arnavutluk’tan İstanbul’a gelerek tahsil etmiş ve Fatih Medresesi müderrisliğine kadar yükselmiş alim ve arif bir zattır. Annesi ise aslen Buharlı olan Tokatlı bir aileye mensuptur.

Babası, ona ebced hesabıyla (ebced rakamları denilen alfabetik bir sayı sistemini kullanarak, kelime, cümlecik veya cümlelerin sayısal değerini hesaplama ve bunlardan anlamlar çıkartma işlemidir) doğum tarihini ifade eden “Ragif” adını verdi. Fakat telaffuzu zor geldiğinden arkadaşları ve annesi ona “Akif” ismiyle seslendi, zamanla bu ismi benimsedi.

İlk öğrenimine Fatih’te Emir Buhari Mahalle Mektebi’nde başladı. İki yıl sonra iptidai (ilkokul) bölümüne geçti ve babasından Arapça öğrenmeye başladı. Ortaöğrenimine Fatih Merkez Rüştiyesi’nde başladı (1882). Aynı zamanda Fatih Camii’nde Farsça derslerini takip etti. Mehmet Akif, rüştiyedeki eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca dillerinde hep birinci oldu.

Rüştiyeyi bitirdikten sonra 1885’te dönemin gözde okullarından Mülkiye İdadisi’ne kaydoldu. 1888’de okulun yüksek kısmına devam etmekte iken babasını kaybetti. Ertesi yıl büyük Fatih yangınında evlerinin yanması aileyi yoksulluğa düşürdü. Babasının öğrencisi Mustafa Sıtkı aynı arsa üzerine küçük bir ev yaparak aileyi bu eve yerleştirdi.

Mehmet Akif öncelikle meslek sahibi olmak ve yatılı okulda okumak istediği için Mülkiye İdadisi’ni bıraktı. O yıllarda yeni açılan ve ilk sivil veteriner yüksekokulu olan Ziraat ve Baytar Mektebi’ne (Tarım ve Veterinerlik Okulu) kaydoldu. Okul yıllarında spora büyük ilgi gösterdi; başta güreş ve yüzücülük olmak üzere uzun yürüyüş, koşma ve gülle atma yarışlarına katıldı; şiire olan ilgisi okulun son iki yılında arttı. Mektebin baytarlık bölümünü 1893 yılında birincilikle bitirdi. Daha sonra bu okulda Türkçe öğretmenliği yaptı. Resimli Gazete’de Servet-i Fünun Dergisi’nde şiirleri ve yazıları yayımlandı.

I. Dünya Savaşı sonrasındaki ağır mütareke şartları, yaşanan işgaller ve Yunanlıların İzmir’e asker çıkarması üzerine, Milli Mücadele hareketine katılmak için, 1920 Şubatında Balıkesir’e giderek Kuva-yı Milliyecilerle görüştü. Burada, Zağanos Paşa Camii’yle çeşitli yerlerde halkı birlik ve direnmeye çağıran vaaz ve konuşmalar yaptı. Balıkesir’den dönüşünde, işgal altında yaşadığı güçlük ve sansürlerle bunaldığı bir dönemde, Anadolu’dan gelen davet üzerine, 10 Nisan 1920’de, 12 yaşındaki oğlu Emin’i de yanına alarak gizlice yola çıktı. Ve yolda buluştuğu Ali Şükrü Bey’le Geyve’ye, oradan da, Büyük Millet Meclisi’nin açılışının ikinci günü olan 24 Nisan’da Ankara’ya vardı.

Mehmet Akif’in hem öğrencilik hem de hocalık yaptığı bu mekanda bugün İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi hizmet vermektedir. Mehmet Akif ve arkadaşlarının yemekhane salonu bugün İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Mehmet Akif Ersoy Fuaye Salonu olarak kullanılmakta, iç kapı üzeri ve çevresini tam kıtalarıyla İstiklal Marşı ve Akif’in büyük portresi süslemektedir.

II. Meşrutiyet’in büyük etkisinde kalan Akif, arkadaşı Eşref Edip ve Ebül’ula Mardin’in çıkardığı ve ilk sayısı 27 Ağustos 1908’de yayımlanan Sırat-ı Müstakim dergisinin başyazarı oldu. Balkan Savaşı, Çanakkale Muharebeleri ve Kurtuluş Savaşı dönemlerinde çeşitli görevlerde bulunup, Balıkesir’e giderek 6 Şubat 1920 günü Zağnos Paşa Camii’nde çok heyecanlı bir hutbe verdi. Halkın beklenmedik ilgisi karşısında daha birçok yerde hutbe verdi, konuşmalar yaptı ve İstanbul’a döndü.

Hacı Bayram Camii’ndeki ilk vaazı üzerine, Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye’deki görevinden azledildi. Biga’dan en yüksek oyu alarak mebus seçildiğinden habersiz olan Akif, Meclis reisi Mustafa Kemal Paşa’nın teklifiyle Burdur’dan mebus seçilerek Meclis’e girdi (5 Haziran 1920). Mebusluğu sırasında Eskişehir, Kastamonu, Burdur, Antalya, Konya, Sandıklı, Dinar gibi il ve ilçelerde halka ve cephelerde askerlere Milli Mücadele’yi teşvik eden konuşma ve vaazlar yapmıştır, ki bunların en önemlisi, Kastamonu’daki Nasrullah Camii’nde verdiği ünlü vaazdır. Bu vaaz ve konuşmalar, Anadolu’da çıkmaya başlayan Sebilü’r-reşad mecmuasında yayımlandığı gibi, risale şeklinde de basılarak Anadolu’ya ve cephelere dağıtılmıştır. Bütün bu çalışma ve gayretleri, kendisinin “Milli Mücadele’nin manevi lideri” olarak anılmasını sağlamıştır.

Büyük Millet Meclisi’nin ikinci döneminde, aday gösterilmeyen Mehmed Akif, Ekim 1923’te, dostu ve hamisi Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine Mısır’a gitti. Bundan sonraki iki yılda yalnızca kışları Mısır’da geçiren Akif, 1925 sonlarında gittiği bu ülkeden vefatı öncesine dek bir daha dönmedi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bir kararıyla, 1925’te, Diyanet İşleri Başkanlığı, Mehmed Akif’e bir Kur’an meali yapması teklifinde bulundu. Akif, mealini tamamlamasına rağmen, bazı çekincelerinden dolayı teslim etmeyerek, tercüme için verilen parayı iade etti.

18 Eylül 1920 tarihinde açılan milli marş güftesi yarışmasına, konulan mükafatın kaldırılması şartıyla gönderdiği ve “Kahraman Ordumuza” ithaf ettiği şiiri, 700’ü aşkın şiirden bağımsız olarak, ebedi “İstiklal Marşımız” ilan edildi (12 Mart 1921). Kanunen kaldırılması mümkün olmayan para mükâfatı da, Mehmed Akif merhum tarafından, fakir İslam kadın ve çocuklarına iş öğreterek sefaletlerine nihayet vermek amacıyla kurulan Darü’l-Mesâi adındaki hayır cemiyetine bağışlandı.

1921’de Ankara’da Taceddin Dergahı’na yerleşen Mehmet Akif, 500 lira ödül konularak açılan İstiklal Marşı yarışmasına başta katılmadı. Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey’in ricası üzerine arkadaşı Hasan Basri Beyin teşvikiyle ikna oldu. Onun orduya ithaf ettiği İstiklal Marşı, 17 Şubat günü Sırat-ı Müstakim ve Hakimiyet-i Milliye’de yayımlandı. Hamdullah Suphi Bey tarafından mecliste okunup ayakta dinlendikten sonra 12 Mart 1921 Cumartesi günü saat 17:45’te Milli Marş olarak kabul edildi. Akif, ödül olarak verilen 500 lirayı bir hayır kurumuna bağışladı.

Kurtuluş Savaşı ve zafer sonrası uzunca bir süre Mısır’da yaşayan Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, 17 Haziran 1936’da tedavi için İstanbul’a döndü. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da, Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda vefat etti. Resmi makamlardan gerekli ilgiyi görmeyen cenazesi, üniversite gençliğinin ve halkın yoğun ilgisiyle Beyazıt Camii’nden kaldırılarak, Edirnekapı Mezarlığı’nda defnedildi. En önemli iki eseri İstiklal Marşı ve şiirlerini yedi kitap halinde topladığı Safahat’tır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir