İklimi Korumanın Bedeli
Türkiye ekonomisinde 3 yıllık yol haritasını belirleyen Orta Vadeli Program (OVP), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklandı. OVP’de; büyüme, istihdam, fiyat istikrarı, ödemeler dengesi, finansal istikrar, kamu maliyesi, afet yönetimi, yeşil dönüşüm, dijital dönüşüm, iş ve yatırım ortamı olmak üzere 10 temel başlık altında uygulanacak 297 politika ve tedbir yer aldı. Temel başlıklar arasında yer alan yeşil dönüşüm ve dijital dönüşüm konuları; iklim değişikliğiyle mücadeleye ve ekonomik kalkınmaya yönelik oluşacak pozitif katkı nedeniyle dikkatleri üzerine çekti. Yeşil dönüşüm başlığına göre; iklim değişikliğinin çevresel yıkıcı etkilerini azaltmak adına, iklim değişikliğiyle ilgili uygulamaların bütüncül bir şekilde ele alındığı temel mevzuata yönelik hazırlıkların tamamlanması hedeflendi. Emisyon Ticaret Sisteminin (ETS) hukuki altyapısının tamamlanması ve Avrupa Birliği (AB) Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasına (SKDM) uyumlu bir şekilde geliştirilmesi de OVP’nin hedefleri arasında yer aldı.
Ne var ki, hükümetler bugünlerde küreyi ısıtmanın ağırlığını bütçelerinde hissettikleri sıcak bir gündemle karşı karşıyalar. Son yıllarda yoğun tartışma bulan “karbonun fiyatlandırılması” konusu, yaklaşan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirvesi’nde yerini almış bulunuyor. 23 Eylül tarihinde New York’ta gerçekleşecek olan etkinliğin, sera gazı emisyonlarına karşılık bir bedel konulması diğer bir deyişle karbonun fiyatlandırılması üzerine ülke bildirimlerine ev sahipliği yapması bekleniyor.
“Pricing Carbon” yani karbonun fiyatlandırılması, iklim değişikliğine bağlı oluşan sosyal maliyetlerin iktisatta karşılığını bulması anlamına geliyor. Bilindiği gibi, başta fosil yakıtların yanması sonucu ortaya çıkan sera gazlarının neden olduğu küresel ısınma, insan sağlığına olan etkilerinden, artan deniz seviyesinin kıyı kentlerde meydana getirdiği taşkınlara, bitki ve hayvan türlerinin yok olmasına kadar pek çok çevresel sorunu beraberinde getiriyor. Tüm bu etkilerin yarattığı tahribatların bedeli de atmosfere salınan bu emisyonların dışsallıkları olarak her bir coğrafya ve habitatı farklı şekilde ve dolayısıyla farklı mali sonuçlarla etkileyebiliyor. Yale Üniversitesi’nin bir araştırmasına göre tüm bu etkilerin küresel ölçekteki yıllık maliyeti 1.6 trilyon dolar olarak nitelendiriliyor.
Karbon Vergisi mi? Ticareti mi?
Ekonomistler, kurulan piyasa mekanizmalarına rağmen iklim değişikliğinin sonuçlarının gelecek kuşaklara büyük bedeller ve riskler yüklemesinden ötürü, iklim değişikliği ile mücadeleyi bir piyasa başarısızlığı olarak değerlendirmekteler. Çözüm için gerekli olanın, bu bedel ve risklerin piyasa fiyatlarına yansıtılmasında yattığını ve buna giden yolda ise çevresel tahribatlara ait maliyetlerin içselleştirilerek karbon salımlarına fiyat konulmasını gerektiğini ifade etmekteler.
Karbonun fiyatlandırılmasında en yaygın olarak kullanılan politika ve araçlar arasında karbon vergisi ve karbon/emisyon ticareti karşımıza çıkıyor. Dünya Bankası’nın Ecofys uzmanlarının desteği ile hazırladığı “Pricing Carbon Instruments” yayını bu alanda dünya üzerinde tecrübe edilmiş bu ekonomik araçlara ait analizler sunuyor. Şu ana kadar yaklaşık 40 ülkede ve 20 eyalette/kentte bu alanda uygulamalar hali hazırda hayata geçirilmiş bulunuyor.
Aralarında ülkemizin de bulunduğu pek çok ülkede ise karar vericilere dönük analitik çalışmaların yürütülmesi için hazırlıklar yürütülüyor.
Karbon vergileri, iktisadi sistem içerisinde karbona biçilen fiyatı garanti etme rolüne sahipken, emisyon ticaret sistemleri, emisyonları belli bir kota ile sınırlayarak çevresel açıdan pozitif etkiyi garanti edebiliyor. Her iki yaptırım mekanizması, karbona bir bedel biçilmesini ve bu bedelin muhasebeleştirilmesine yardımcı araçlar olarak ele alınabilir.
Üst Sınır Ticareti (Cap and Trade) adı verilen Emisyon Ticaret Sistemleri (ETS) emisyonlar için bir üst sınır belirlenmesini ve tesislere tahsis edilen emisyon izin(permi)leri üzerinden kirleticiler arasında ticareti sağlamakta. Bu noktada ortaya çıkan kritik sorular arasında, bu izinlerin hangi üst sınır emisyon değerine göre, bu üst sınırın tesis bazında emisyon verilerine dayanıp dayanmadığı ve hangi yöntemle tahsis edildikleri yeralıyor. Bu açıdan, 3. fazına giren Avrupa Birliği ETS’inde elde edilen tecrübeler ülkemiz gibi ülkeler için de önemli dersler veriyor.
Öte yandan karbon vergisinin uygulanması sonucunda elde edilecek hazine gelirlerinin düşük karbonlu teşvik araçlarına aktarılması ve bu teşvik mekanizmalarının doğru tasarlanıp işletildiği durumlarda emisyonların azaltımında önemli başarılar elde edilebilmekte. Bu noktada hassas denge, ilgili yaptırımlarla toplum refahına ket vurmadan, toplanan bu gelirlerin tekrar düşük emisyonlu kalkınma (emisyon azaltımı) için geri kazanılmasında yatıyor.
Geçtiğimiz yıllarda, karbonun fiyatlandırılmasına dönük girişimlere, Çin ve Amerika’nın bazı eyaletlerinin de ETS sistemini kullanarak dahil oldukları görülmektedir. Çin’in altı eyaletinde pilot uygulamalar devam ederken, ulusal bir ETS programının 2016 yılında hayata geçirilmesi planlanmış bulunuyor. Bunun yanı sıra, ABD’nin Kaliforniya eyaletinde 2012 yılında hayata geçirilen ETS sisteminin 2015 yılında eyaletin toplam emisyonlarının %85’ini kapsaması hedefleniyor.
Karbon vergisi tarafında ise, dünya genelinde vergi sistemini uygulayan 13 ülke bulunuyor. İsveç gibi hibrid adı verilen gerek karbon gerek ETS sistemini uygulayan ülkeler de bulunmakta. İsveç’in başta elektrik üreticileri ile sanayiyi hedef aldığı ETS’e ilave olarak, konutlarda uyguladığı karbon vergisi ile biyo-kütle enerjisine geçilerek ciddi azaltımlar elde ettiği biliniyor.
Karbona Biçilen Bedel
Morris Üniversite’sinden iktisat profösörü Dale Jorgenson, 2013’de yayınlanan “Double Dividend: Environmental Taxes and Fiscal Reform in the United States” başlıklı kitabında karbon vergisini farklı kurgularla ele almakta ve ABD’nin yıllık kalkınma hedefi olan %2 oranını bu vergi ile %2.4’e taşımak için bir fırsat yaratabileceğini de iddia etmektedir. Öte yandan, karbon için biçilen fiyat aralığının ton başına 10 ila 50 amerikan doları olması ve ortalama fiyat için 30 doları öngörmesi düşük gelirli kesimin etkileneceğini ortaya koyuyor. Jorgenson, kitabında buna dönük çözüm önerilerini de getiriyor.
Karbon vergisini uygulayan bir diğer ülke Birleşik Krallık ise, emisyonları 2050 yılında 1990 yılına göre %80 oranında azaltmayı hedeflemiş bulunuyor. Hükümetin iklim değişikliği komitesi danışmanları, bu hedefin sağlanmasında 2020 yılı itibariyle karbon tonu başına 30 Sterlin ve 2030 yılında ise 70 Sterlin fiyat biçilmesini öneriyor.
Tüm bu ulusal çapta girişimler küresel piyasalar üzerinden yaratılan haksız rekabetle sonuçlanabildiğinden, gelişmiş ülkeler açısından ideal olanın karbona küresel ölçekte ortak bir fiyat belirlenmesini ortaya koyuyor.
Ülkemizin Durumu
Bilindiği üzere, ülkemizde karbon vergisi alanında doğrudan karbona özel bir vergi uygulaması bulunmamakla beraber, dolaylı olarak petrole uygulanan vergi oranı açısından OECD ülkeleri arasında ülkemiz ilk sıralarda yer almaktadır. Yine çevre vergi oranı açısından da Danimarka ve Hollanda’dan sonra 3. sırada bulunuyor. Öte yandan, Meksika, ABD, Şili’nin de aralarında yer aldığı karbon vergisini değerlendiren ülkeler petrol vergisi açısından OECD ülkeleri arasında son sıralarda bulunması oldukça dikkat çekicidir.
Ülkemizde, 17.05.2014 tarih ve 29003 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sera Gazı Emisyonlarının Takibi Hakkında Yönetmelik ile 2016 yılı itibari ile sera gazı emisyonlarının tesis bazında hesaplanması sağlanacaktır. Yine, Karbon Piyasalarına Hazırlık Ortaklığı (PMR) projesi kapsamında ise emisyon ticaretinin de dahil olduğu karbon piyasa mekanizma araçlarının ulusal ölçekte analiz edilerek karar vericilere dönük bulguların paylaşılması hedeflenmektedir. Bu alanda dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmeye devam etmek ve diğer Bakanlıklarla işbirliği içerisinde yürütülmesi planlanan analitik çalışmalar ışığında hareket edilmesi önem arz ediyor.
Sera Gazı Emisyonlarına İlişkin Mevzuat
“Sera Gazı Emisyonlarının Takibi Hakkında Yönetmelik”, 25 Nisan 2012 tarihli ve 28274 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bir dizi maddesinde yapılan değişiklikler ile Yönetmelik 17 Mayıs 2014 tarihli ve 29003 sayılı Resmi Gazete’de revize edilerek yayımlanmıştır.
Yönetmelik’te yer alan izleme ve raporlama yükümlülüklerine ilişkin Bakanlığımızca “Sera Gazı Emisyonlarının İzlenmesi ve Raporlanması Hakkında Tebliğ” hazırlanmıştır.
Mevzuat kapsamında, Yönetmeliğin Ek-1’inde yer alan faaliyetleri gerçekleştiren tesisler, her yıl düzenli olarak izleme, raporlama ve doğrulama sürecine tabi olacaktır. Tebliğ kapsamında hazırlanacak olan İzleme Planları, 1 Ekim 2014 tarihine kadar Çevre Bilgi Sistemi aracılığı ile Bakanlığa iletilecektir. İzleme Planlarının onaylanmasını takiben tesisler 1 Ocak – 31 Aralık 2015 tarihleri arasında gerçekleşecek emisyonları içeren doğrulanmış Emisyon Raporlarını 30 Nisan 2016 tarihine kadar Bakanlığa sunacaklardır.