Şubat 2023 Depremlerinde Binaların Ağır Hasar ve Yıkımlarında Tasarım, Yapım ve Denetim Hataları Yanında Depremlerin Büyüklüğünden ve Yönetmeliklerden Kaynaklanan Sorunlara İlişkin Bir İrdeleme: Antakya Örneği Yazısı Hakkında Değerlendirme
H. Polat GÜLKAN
Başkent Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, ODTÜ’den Emekli Öğretim Üyesi
ABD Ulusal Mühendislik Akademisi (US-NAE) Üyesi Bilim Akademisi Üyesi
YORUM
Türkiye Mühendislik Haberleri – No. 516 – 2023/5 Sayısında Yayınlanan Mehmet Nuray Aydınoğlu ve Caner Gülenç Tarafından Hazırlanmış
Genel Gözlem
Yazının başlığı içinde yer alan yukarıdaki uzun ibare yerine “Türkiye’nin Deprem Hasarlarında Dünya Birincisi Olmasının Müsebbibi Bulundu: 1975 Sürümü Yönetmelik” diye konulsaydı içinde sergilenen iddialar ve varılan sonuçlar açısından daha münasip olurdu.
Gerçekten de eğer bu yazı alaycı bir şaka veya zoraki sorumluluktan arınma savunması değilse ona isim bulmak zor hale gelir. Ülkemizdeki inşaat mühendisliği camiasının tamamına hitap eden yanlış ve yanıltıcı bir yazının karşılık görmeden arşivdeki yerini alması, bilimsel görünümlü peri masallarının bu camiaya mal edilmesi manasına gelir. Bu yazının sahibi böyle bir kanaatin ilgili kamuoyunda yer almasına taraftar değildir. Cevapsız bırakılan iddialar daha sonraki alıntılara yer bırakmakta, gerçeğe hiç uymayan ifadeler gerçeğin yerini alabilmektedir. Onun için aşağıdaki hususları ilgili meslektaşlarımın bilgisine sunmayı görev bilmekteyim.
İlk olarak ifade etmek isterim ki bu yazının sahibi olan ben 1975 yılında yürürlüğe giren “Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelik”in avukatı değilim. O belgenin hazırlanmasında aralarında benim de bulunduğum görev görev kabul etmiş çok sayıda başka insan vardı. Bunların bir kısmı halen hayattadır. Yalnız 1975 Yönetmeliğinin 6ncı Bölümüne konu olan betonarme yapılar başta olmak üzere hesap esaslarının 50 sene sonra bir izahını yapmak bana düşüyor çünkü 6ncı bölümün çoğunu hazırlayan iki kişinin birisi bendim. İkincisi Türkiye’de hep göre geldiğimiz bina çökmelerinin 1975 Yönetmeliğinin “kapasite tasarımı ilkelerine göre hazırlanmamış” olmasıyla izah eden komik bir iddia ile şimdi karşılaşıyoruz.
Cevap verme hakkım doğmuş bulunuyor.
Biraz Tarih Malumatı
Ülkemiz 1969 yılına kadar hiçbir konuda Usul Yönetmeliğine sahip değildi.1 Her ne kadar Türk Standartlar Enstitüsü 1962’den beri standartlar hazırlamakta ise de bu belgeler sanayi üretimi ve imalat ile kısıtlıydı. Mühendislerin çelik, betonarme veya yığma yapı sistemlerini hesaplarken uyacakları kurallar belirsizdi ve herkes statik proje hesabı yaparken neye göre yapacağını kendisi belirlerdi. İlgili belediye kabul ettiği sürece herhangi bir mesele olmazdı.
Yerine göre Alman, Amerikan veya Fransız şartnamelerinin kullanılmakta olduğunu bilmekteyiz. Devlet ihale dosyalarında gerektiği zaman Türkiye Köprü ve İnşaat Cemiyetinin (TKİC) 1950’li yıllarda hazırladığı tasarım esasları kullanılırdı fakat bunların modern manada yönetmelik olduklarını ileri sürmek mümkün değildir. Zaten bu belgelerin amaçları da ihale dosyalarının idare açısından boşlukta kalmasını önlemekti, o kadar.
1960’lı yılların sonuna doğru Türkiye Köprü ve İnşaat Cemiyeti üyesi olan bazı kıdemli mühendisler2 TS500 diye sıra numarası verilen “Betonarme Yapıların Tasarım ve Yapım Kurallarını” o zaman yürürlükte bulunan Alman DIN1045 normu üzerine inşa etmeyi uygun gördüler. Standardın ilk sürümü 1969’da yürürlüğe girdi. O tarihlerde DIN standartlarında elastik teoriye göre hesap yapılır ve mühendisler hesaplarında çeşitli abak ve Löser tablolarına başvururdu. Yönetmeliğimizin 1968 sürümü bir yanda binalarımızın1967 Adapazarı depremindeki aşikar kötü performansına tepki olarak, diğer taraftan da yönetmeliğin 1962 sürümündeki bariz teorik hatayı (periyot arttıkça artan taban kesme kuvveti) düzeltmek için hazırlanmış bulunuyordu. 1968 Yönetmeliğine göre Birinci Derece Deprem Bölgelerinde hesaba alınacak temel kesme kuvveti 0.06 idi. 1970 Gediz, 1971 Burdur ve Bingöl depremlerindeki can ve mal kayıpları Yönetmelik’in yeniden ele alınmasının şart olduğunu gösterdi ve o tarihlerde afet zararlarının azaltılması işlerinden sorumlu bulunan İmar ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü3 bünyesinde 1974 yılından itibaren bu yönde farklı alt komiteler halinde çalışmalarına başlandı.
Türkiye’deki mevzuat betonarme yapıların hesap esaslarının TSE tarafından hazırlanacak esaslara göre belirlenmesini öngörürken, deprem afetine maruz kalma ihtimali bulunan betonarme binaların nasıl tasarlanacağına ilişkin hükümlerin sahibi TSE ile hiçbir idari bağlantısı olmayan (ve şimdilerde ortadan kalkmış bulunan) İmar ve İskân Bakanlığı olarak tarif edilmişti. Tabiidir ki Yönetmelik’in altlığı TS500 olmak zorundaydı. O da lineer elastik teoriye göre şartlar ihtiva etmekteydi. 1975 yılında bırakın Türkiye’yi dünyada şartnamelere girmiş kapasite esaslı hesap diye bir yaklaşım bilinmezdi. Bu genellemeyi herkesten önce 2024’te, 1975 yönetmeliğini suçlu sandalyesine oturtan kişilerin bilmesi icap eder.
1975 Yönetmeliği o sıralarda revaçta olan düktilite kavramını ve gevrek kırılmayı engellemeyi ön plana çıkaran bir karakterdedir. Kolon ve kiriş uçlarında enine donatının sıklaştırılması ve kirişlerdeki kesme kuvvetinin hesaplanmasındaki ifadeler bir yana, en büyük taban kesme kuvveti katsayısı 0.06’dan 0.10’a artırılmış bulunuyordu (yüzde 67 oranında artış).
1 Aşağıda karmaşayı önlemek adına “standart” kelimesi ile TS500’ü, Yönetmelik kelimesi ile de “Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği” ve onun öncüllerini kast ediyor olacağım.
2 Mesela rahmetli Ali Terzibaşoğlu
3 O sırada Genel Müdürlük içerisinde bulunan Deprem Enstitüsünü başındaki yönetici olan Oktay Ergünay’ı behsetmeden geçemem.
O dönemde alışılan tarzda deprem tehlikesinin ifadesi Deprem Bölgesi kavramı ile belirlenmekteydi. Bölgeler Birinci Dereceden Dörüncü Dereceye kadar sıralanmaktaydı. Beşinci Derece Bölge ise “deprem hesabı gerektirmeyen” yerleri tarif etmekteydi ve haritada beyaz renk ile gösterilmiş bulunuyordu. Tabiidir ki kapasite tasarımına yer vermemekteydi çünkü o sırada bu kavramın varlığı dar bir araştırmacı çevresi hariç hiç kimsece bilinmezdi çünkü ibare dahi icat edilmiş değildi. Bu ibarenin teknik lisana girmesi için daha 40-50 geçmesi gerekiyordu. Şimdi aradan bunca zaman geçtikten sonra Maraş depremindeki hasarları “1975 Yönetmeliğinde kapasite tasarımı hükümlerinin bulunmamasına” bağlayanlar dâhil henüz kimse kapasite tasarımı nedir, nasıl uygulanır habersizdi. O iş teknolojini ilerlemesi, metotların ve nümerik hesaplamaların hızlanması ve olgunlaşmasıyla bilimin ve teknolojinin tabii ilerleyişi içinde hâsıl oldu. Yönetmelik hazırlama işi kehanet değil teorisi, deneysel teyidi, sahadaki tecrübeyle ispatlanmışlığa sahip, hayatını mesleğini icra ederek kazanan mühendislere yol gösterme misyonuna sahip teknik belge hazırlama işidir. Siz mikroskop icat edilmeden önce mikrobiyoloji hakkında yazılar kaleme alan bir araştırmacı veya 19ncu asırda kaybedilen bir savaşın, komutanın elinde uydu görüntülerinin bulunmamasından kaynaklandığını ileri süren bir tarihçi duydunuz mu? Birisi şimdi çıkıp da “halen trafik kazalarında bunca can kaybı ve yaralanma meydana gelmesinin sebebi çoğu insanın bindiği 1980 model arabalarda hava yastığı bulunmamasıdır” derse ne düşünürsünüz? Zamanın insanların hayalindeki kayması işi gerçek hayatta da olabiliyormuş, dersiniz. Hâlbuki hayatın ilerlemesi belirli bir sıra içinde meydana gelir. Kronoloji denen bir şey vardır.
Yönetmelik’inin bir sonraki sürümü 1998’de geçerlik kazandı. Meğerse kapasite tasarımına ilk geçiş 1998 sürümündeymiş. Değildir. 1998 sürümünün hiç bir yerinde bu ibare veya kapasite kelimesi bulunmamaktadır. Sadece kuvvetli kolon – zayıf kiriş ilkesini şart koşan “taşıma gücü”nden bahis eden bir formülasyon vardır fakat o da tek başına kapasite tasarımı katiyen değildir. İsterseniz Kapasite Tasarımının ne olduğunu ders kitabından ve İngilizce lisanında beraberce okuyalım: 4
1.5.4 Capacity Design
Capacity design is a design method for controlling the yielding mechanism of a structure that is expected to respond inelastically to a design loading or an overload. Capacity design was introduced in structural earthquake engineering in Blume et al. (1961)5. Since that time, it has become widely adopted in earthquake engineering practice. 6
The capacity design method involves the following steps:
4 J.P. Moehle (2015): Seismic Design of Reinforced Concrete Buildings, McGraw Hill
5 Blume, J.A., N.M. Newmark, and L.H. Corning (1961). Design of Multistory Reinforced Concrete Buildings for Earthquake Motions, Portland Cement Association, Chicago, IL, 318 pp.
6 Kitabın betonarme yapıların tasarımına ayrılmış olan kısımları Newmark değil o sıralarda University of Illinois’te yeni işe başlamış genç bir akademisyen olan Mete A. Sözen tarafından kaleme alınmıştır. Kapasite tasarımı kavramı ilk defa orada mühendislik dünyasına tanıtılmıştır. (M.N. Fardis (2018): Capacity Design: Early History. Earthquake Engineering and Structural Dynamics, 7: 2887–2896.)
1. Select a target yielding mechanism for the structural system, identifying all the member sections that are intended to yield. The selected mechanism should be one that can be detailed for ductile
2. Apply the design loads to the structural system, and proportion the selected yielding sections for required
3. Determine the internal forces that will develop within the structure when the structure, as designed in step 2, forms the intended mechanism with each yielding section developing the expected member
4. Design the yielding regions for ductile response. Design the remainder of the structure to have strength necessary to resist the internal forces determined in step 2. 7
Bunu 1975’te yapabilen bir bilim insanı veya mühendis vardıysa da ben kendisini tanımıyorum. Tanımak da pek isterdim.
Daha Yakın Tarihe Bakılırsa
Perde, kolon ve kirişlerin elastik sınır ötesinde kapasitelerinin belirli bir metodoloji içinde hesaplanması ilk defa 2007 sürümü Yönetmelikte gündeme geldi. Bu ilavenin hareket ettirici gücü Türk Hükümetinin Dünya Bankasından talep ettiği “İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP)”in gerektirdiği finansman idi. Dünya Bankası okul, hastane v.b. binalarda durum tahkiki ve gereken hallerde takviye yapılmasına ilişkin herhangi bir teknik dokümanın bulunmamasından dolayı borcu hükümetimize vermeden önce bu ihtiyacı karşılayacak yönetmelik tadilatının yapılmasını, projeye ilişkin fonların kullanılmasının ön şartı olarak ileri sürdü. 2007 sürümü Yönetmelik’i ayrı bir Yönetmelik olmaktan ziyade 1998 sürümüne dokuz yıl geçtikten sonra eklenen bir zeyilname olarak görebiliriz. Oradaki Bölüm 7, münhasıran mevcut yapıların bulundukları yerdeki muhtemel deprem yer hareketleri sırasında hangi mertebede hasar görebileceklerini kestirmeye yönelik maddelere sahipti. Bunu 2007 sürümü Yönetmelik’in 7nci bölümünün başlığını beraberce okursak görebiliriz: Bölüm 7: Mevcut Binaların Değerlendirilmesi ve Güçlendirilmesi. Deprem bölgesi kavramı ve bölgeleri karakterize eden yer hareketine ait spektrumun şekli (Şekil 2.5), önceden verilmiş TA ve TB değerleri (Tablo 2.4) 1975’i andırmakla beraber spektrumun sabit hız bölgesindeki 0.8 üst değeriyle azalması idealize edilmiş spektrum prensibine aykırıdır. Daha da aykırı olan 2007.
7 Mealen: “Kapasite tasarımı metodu deprem etkilerine elastik sınır ötesi sınırda karşılık vermesi beklenen yapılardaki akma mekanizmasını kontrol etmeye yarayan metottur. Metot deprem ve yapı mühendisliğine ilk defa Blume v.d (1961) ile tanıtılmıştır. O zamandan beri deprem mühendisliği uygulamalarında yaygın kabul görmüştür. Kapasite tasarımı metodu şu adımlardan ibarettir.
1. Yapı sistemi için hedef akma mekanizması tayin Akma sınırı ötesi davranacak kesitler belirlenir ve buna göre detaylandırılır.
2. Tasarım kuvvetleri yapı sistemine tatbik edilir ve akma gösterecek kesitler iç etkileri karşılayacak tarzda detaylandırılır.
3. Bir önceki adıma göre boyutlandırılmış sistemin hedeflenen tarzda uygun kesit kapasitesine sahip mekanizma meydana getirdiği kontrolü yapılır.
4. Akma sınır ötesindeki kesitler düktil olacak şekilde tasarlanır. Sistemin geri kalan kısmı 3ncü adım sonundaki iç kuvvetlere mukavemet edecek dayanıma getirilir.
Yönetmelikteki Denklem (2.3)’tür. Elastik olmayan tek serbestlikli sistemlerde eşit yer değiştirme prensibine göre sadece T > TB bölgesi için süneklik katsayısı (μ) ile elastik kuvvet azaltma (R) faktörünün aynı olması gereği bu denklem tarafından ihlal edilmektedir. Davranış Katsayısı TB yerine TA diye yazılarak karman çorman hale getirilmiş, elastik kuvvetlerin azaltılmasını sağlayan katsayının güvenliği nedir? sorusunun cevabı verilemez hale getirilmiştir. Bu teorik hataya rağmen 2007-2019 zarfında kaç bina yanlış hesaplanmıştır, siz tahmin edin.
2007 Yönetmelik’inde ilk defa olarak Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsünde lisansüstü seviyede verilen derslerin notasyonu, notları ve prosedürleri ya Yönetmelik maddeleri ya da didaktik tarzda kaleme alınmış “Bilgilendirme Ekleri” halinde zuhur etti. Bunların önceden denenmişlikleri bilinmemektedir. Ülkemizde yüksek lisans seviyesinde öğretilen derslerin ne kadarı bu bilgilere yer vermektedir, ben bilmiyorum. Ancak 2007–2019 arasında artımsal statik itki metodunun ülkemizde yıkılmış, ağır hasara uğramış veya sağlam kalmış herhangi bir binaya uygulanıp gözlemle hesabın nasıl tuttuğu hiç tahkik edilmemiştir.8 2007 zeyilnamesinin de kapasite tasarımına geçişin başlangıcı olarak isimlendirmek temelden yanlıştır.
Çalışmaları 2012-2017 arasında sürdürülüp 2019 başında yürürlüğe konulan “Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği (TBDY)” ise önceki usullerin tamamen bir kenara itilip büyük ölçüde ASCE7 isimli Amerikan standardının tartışmasız kabulüyle kavramlar, formülasyon işaretleri, konuların ASCE7’ye göre farklı sırada da olsa ele alınış tarzıyla yepyeni bir kurallar dizisi elde edildi. Ne var ki Deprem Tehlike Haritası Yönetmelik’in hazırlanmasından sonra (yani at ile arabanın yerlerinin değiştirilmesi gibi) son şeklini aldığı için buradaki hükümlerin ne getirdiği, ne götürdüğü önceden belirlenmiş değildi. Teknik esasların kalbi olan bu hususlar ancak Yönetmelik uygulamaya konulduktan sonra belirlendi.9 Başka bir ülkede bu karakterdeki bir tasarım belgesi değiştirmesinden önce geniş ekiplerce yüzlerce, binlerce hesap yapılır, her maddenin genel denge içindeki yeri belirlenir, katsayıların doğru olduğu teyit edilir, örnek tasarımlar yapılır ancak ondan sonra resmiyete taşınır. Bizde ise “Amerika deprem mühendisliği konusunda başı çeken ülkedir; biz de onların yaptığını aynen almalıyız” denilmiş, daha doğrusu Türk mühendislik camiasına hitaben bu laf edilebilmiştir.10 2019 Yönetmeliğindeki R, Cd ve TB değerleri aynen ASCE7’den alınmadır. Olan farklar da benzerliğin üstünü biraz olsun örtmek için çalakalem değiştirilmiştir. Hâlbuki bu faktörler buz dağının su üstünde kalan uçlarıdır.
Altında standartlar, malzeme grupları, yük değerleri ve bunların birleşimleri, işçilik standartları, başka ortamlarda, başka kimselerce teyit edilmiş olma vasıfları bulunur. Gidip mesela Elazığ’da inşa edilmekte olan betonarme bir binanın fotoğrafını çekin. Daha sonra gidin ABD’nin herhangi bir şehrinde yine inşası devam eden aynı tür binanın resmini çekin. Her iki binanın tasarımdan itibaren içine alındıkları kalıpları, malzeme ve işçilik farklarını düşünün ve yakından inceleyin. Varacağınız sonuç gösterecektir ki mesela R = 8 düzeltme faktörü ülkemizdeki inşaat yapma iklimine, kültürüne göre değildir. İstediğiniz kadar aksini iddia edin, altı boştur, özentiden ibarettir. Olsaydı Kahraman Maraş’ın, Antakya’nın sokakları adeta İsrail tarafından aylarca bombalanan Gazze’ye benzer miydi? Kendi üzerimize oturan elbise varken neden elalemin kıyafetine bürünüyoruz?
8 M.N. Aydınoğlu, sözlü bilgi (2016).
9 P. Gülkan (2023): “6 Şubat Depremleri Işığında Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği Değerlendirmesi,” İMO Türkiye Mühendislik Haberleri, 2023 – 4 Sayı: 515, ISSN: 1300-3445, ss. 12-19.
10 Bu komitede bu yazının sahibi olan ben de bulunuyordum. Bitmiş metnin AFAD’a havalesi için yazılmış yazıda benim tamamına itiraz şerhim bulunur.
2019 Yönetmeliğinde zemin büyütme faktörlerine ilişkin tablolar da bazı satırlar tamamen tahmine dayalıdır. Bunlar keyfi şekilde doldurulmuş, geri kalanı her nasılsa ASCE7’nin aynısı çıkmıştır. Dahası Türkiye Deprem Tehlike Haritası’nın verdiği tasarım spektrumları aynı yerde ve aynı zemin şartları altında kayıtları yapılmış deprem kayıtlarının verdiği spektrumlardan farklı spektrumlar göstermektedir.11 Mesela bu memlekette Mexico City gibi özel zemin şartlarına sahip, 2 s’ye kadar sabit ivme değerine sahip olabilen hiç bir profil bulun(a)maz. Antakya’daki şiddetli yer hareketi kayıtlarının spektrumları zaten bunu açıkça ilan ediyor. O kayıt istasyonlarının bulundukları koordinatlarda istasyon değil de bir 10 katlı bina tasarımı yapıyor olsaydınız aynı zemin şartları için hesaplarda kullanacağınız spektrumun ne kadar farklı olduğunu görürdünüz.11 Halen TBDY’ye göre yüzbinlerce binanın güvenlik değerlendirmesi sadece geçen sene etkilenen bölge değil, başta İstanbul olmak üzere birçok şehrimizde sürdürülmektedir. Tabiidir ki binalar hakkındaki nihai yargı, kullanılan yazılımın dayandığı spektrum olmaktadır. Bizim yaptığımız değerlendirmeye göre hesapta kullanılan kısa ve uzun periyottaki spektral ivmelerin tarif ettiği spektrum şekli gözlemlerle çelişmektedir. Yani pek hassas ve pahalı bir kol saatini eldeki kaya kırmaya yarayan keski ve çekiçle tamir etmeye kalkışıyoruz.
Kahraman Maraş depremlerinde ağır hasara uğrayan binaların ne kadarının 2000 yılı sonrasına denk geldiğini, bölgedeki genel bina stoku içindeki payını veren güvenilir bir kaynak hazırlanmış mıdır, bilmiyorum. Eğer bir tahmin yapacak olursam bu oranı yüzde 80-90 diye ifade ederim. Ülkemizdeki son çeyrek yüzyıl gözlenen şehirleşme, konutlara yapılan yatırım ve özellikle 2005-2020 arasındaki hummalı inşaat faaliyeti bu tahmini doğrulayacaktır. Yazımda eleştirisini yaptığım Aydınoğlu ve Gülenç (2023) makalesi maalesef okuyana bu rakamda da doğru bilgi kazandıran belge değildir. Eğer hasara uğrayan binaların çoğu 1998 sonrası ise ve harfiyen uygulanmış ise hakimin önündeki sanık Yönemelik’in 1998 sürümü olmalıdır çünkü o tarihte hiç olmazsa TS500’ün taşıma gücünü ön plana çıkaran 1984 sürümü vardı. Gerçek hayattan biliyoruz ki ülkemizdeki bina üretimi süreci büyük ölçüde bina yapma sanatının haricinde meydana gelir. Proje aşaması da dahil insanlarımıza başlarını sokacakları, çalışacakları, tahsil veya tedavi görecekleri hacimler bilim ve teknolojinin bilinen esaslarına aykırı unsurları barındırır. İnsanlarımız hayatlarını kaybettikten sonra da sorumlu aranır. ASCE7 veya başka bir kaynağın harfiyen tercümesini esas alsanız bile bu hakikat değişmez ve değişmemiştir.
Bu bakımdan Mehmet Nuray Aydınoğlu ve Caner Gülenç (2023) çalışması kaydırılmış kronolojisi ve hedefi bakımından pek şaşırmış bir savunmadır.
Aynaya Bakmanın Faydaları
Shakespeare’nin eserleri gibi Moliére’nin eserleri de zamandan bağımsızdır. Yazar, beşeri zaafları, hevesleri, etrafımızda gördüğümüz insanları, olayları Fransızlara mahsus alaycı hiciv anlayışıyla tasvir eder. Yorum ve ders çıkarma işi okuyana/oyunu seyredene bırakılmıştır.
11 P. Gülkan, V.H. Akansel and E. Kalkan (2023): “Response Spectrum Shapes Implied by Earthquakes in Turkey: Comparisons with Design Spectra,” Journal of Seismology, https://doi.org/10.1007/s10950-023-10155-7.
Onun Türkçe’ye «Kibarlık Budalası» diye tercüme edilmiş «Le Bourgeois Gentilhomme» adlı tiyatro eseri 17nci yüzyılda olduğu kadar 21nci yüzyılda da geçerlidir. Esas karakter M. Jourdain isimli nasılsa çok zengin olmuş fakat tüccar sınıfına mensup bir adamdır. Jourdain’in bir türlü yenemediği bir saplantısı vardır: Aristokratlar sınıfına kabul edilmek. Hâlbuki devrin Fransız toplumunda katı bir sınıf ayırımı vardır. Ne kadar zengin olursa olsun burjuva takımından birisi asalet unvanı taşıyanların sınıfına geçemez. Jourdain bunu bilmezden gelip saraya kıyafet diken terzilere asiller gibi pahalı kıyafetler ısmarlar, kendisine o sınıftakiler gibi konuşmayı veya dans etmeyi öğretecek hocalar tutar, kibar oluyorum diye evinin içinde abartılı, tuhaf yürüyüşler yapar, eskrim dersleri alır, kızını sırf asil olduğu için yaşlı ve çirki birisiyle evlendirmeye kalkışır, evini zevksiz ve bayağı eşyayla doldurur, kısacası orta sınıftan aristokrasiye atlamak için kendini gülünç hale sokar. Etrafındakilerin çoğu onun saçma meraklarından kendileri de sebeplendikleri için bozuntuya vermez, ceplerini doldurmaya bakarlar. İnsanların zayıf yanlarını çok iyi gözlemleyen Moliére bu eseriyle hiçbir zaman çağdışı olmayacak bir karakter yaratmayı başarmıştır.
Son söz: On binlerce insan depremlerimizde can verirken M. Jourdain olmanın âlemi yoktur. Belirli kısımları ancak üstün bilgi sahibi TGUA’larca anlaşılabilir ve uygulanabilir bir Yönetmelik yerine ülkemizde sağlayabildiğimiz mesleki eğitimden mezun kişilerin anlayıp hakkıyla uygulayabileceği, şart koşulan maddeleri üzerimize uyan, bir metin çıkarmak 6 Şubat 2023 katliamının tekrarını engelleyecek adımı teşkil edecektir.
Ümit ederim ki meramım anlaşılmıştır.