Meslek ve Toplum
Cihat UYSAL, Mimar Y. Mühendis
Mesleklerin ortaya çıkması, değişime uğraması, yok olması tarih boyunca gözlemlenen bir süreç. İş bölümü ve uzmanlaşma ile başlayan bu oluşum, toplumların tarih içindeki konumunu birbiriyle karşılaştırmak için güvenilir bir gösterge. Toplumların yaşama tarzının izleği. Toplumların kimisi yılan oynatmayı, kimisi kilim dokumayı kimisi kaplumbağa terbiye etmeyi, kimisi duvar örmeyi, kimisi silah yapmayı iş edinirken bunların sonucu kimisi dünyaya hakim olmayı, kimisi birilerine teslim olmayı iş edinir olmuş.
Meslekleri kaçınılmaz kılan işbölümü günümüzde hızla değişiyor. Öyle ki, bazıları doğarken yok oluyor. İnsanlık tarihinin geçmişini anlamaya çalışırken, elde kalmış çok sınırlı kalıntı (örneğin, Konya’nın Çumra İlçesinde milattan beş, altı bin yıl önce kemikten olta, iğne yapılması, ev, içine ocak, dışarıda yol yapılması gibi çevre ögelerinin varlığı) o dönemi anlamamız için bize çok az bilgi veriyor. Bütünü anlamak için hayal gücümüzü zorlamamız ve olsa olsa yöntemiyle düşünmemiz gerekiyor. Bu da, gerçeğe varmak için yetmiyor. Tarih boyunca toplumların birbiri ile oluşturdukları ilişkiler ile ilgili olarak bilinen daha çok göç, yağma ve haraç akını kavramının sınırlarında kalıyor. Ne yazık ki, insanlığın tarihi ve bugün sürdürülen kabaca böyle. Sonuçlarına bakılırsa, iyi şeyler yapmak isteyenler hep daha beceriksiz çıkmış.
Ortalama tarih öğrenenlerimizin aklında kalan en eski karşılaşma Kadeş Savaşı. Anadolulu Hitit Toplumu ile Mısırdaki Firavun toplumu insanlığın savaş töresini sürdürüyor. Tarih boyunca defalarca terk edilen Gaziantep’in, İslahiye İlçesindeki Yesemek Açıkhava Heykel Atölyesi ilk kez bu dönemde terk ediliyor. Daha sonra Pers, Moğol, Haçlı… akınlarıyla birçok terk etme olayı yaşanıyor. Ancak, örneğin heykel yapanlara heykeltıraş deniyor muydu? Ya da onlara ne oldu …gibi konularda daha ayrıntılı bilgi yok ortada. Ama, heykel yapılmasının uzun yıllar talep edildiği bir gerçek.
Ön Asya, (Diyar-ı Rum, Anadolu) insanoğlunun neredeyse tamamının Afrika’dan dünyaya yayılırken, Asya’dan dörtnala gelinirken… geçtiği bölge. İskender, Sezar, Timur gibi bir çok ünlü (!) ve sayısız toplum için yol olmuş. Tarih boyunca ticaret, kültür ve göç yolu olmuş bu yörede, peşine düşülen zenginliklerle birlikte meslekler daha hızlı oluşmuş ve de yaygınlaşmış.
Toplumların zamanla farklılaşması ile ilgili en ilginç örnek Amerika kıtası. Amerika’nın keşfi diye bildiğimiz işgal, yağmalama sürecinde, yeryüzünün bu yeni tanınan bölgesinde insanların savaş konusunda pek bir birikime sahip olmadığını, uzmanlaşmadığını, meslek oluşturmadığını öğreniyoruz. Bu insan kıyımı ve yağma insanlığın egemen kültürlerinin elinde göz ardı edilmiş, hiçbir zaman öne çıkarılmamıştır. Bu süreci anlamak için bugün de sürdürülen Haçlı Seferlerini nasıl kabullenir halde olduğumuzu ayırt etmemiz yeterlidir. Tarih ne yazık ki, güçlülerin yazdığı bir oluşuma verilen addır. Ve de savaşın meslek edinilmesi ile doruğa çıkmıştır. Mesleklere ilişkin sorunlar bu süreç içinde algılandığı zaman, mesleklerin ülkemizdeki sorunlarını ve onun gerektirdiği sorumlulukları anlamak kolaylaşacaktır.
Cumhuriyetin kurulduğu dönemde ülkemizin yeniden örgütlenmesi konusundaki çalışmalar istenilen yaygınlıkta ve yoğunlukta sürdürülememiştir. Meslekler, toplumun gelişmesi için gerekli örgütlenmeyi başaramamıştır. Mesleklerin gelişme hedefi içindeki işlevi içi boş biçimsel bir kurumlaşma ile geçiştirilmiş, üretimle ilişkisi kesintiye uğramış hatta kopmuştur. Batıda dev adımlarla gelişen, ve dünyayı pazar edinen sermayeye ve onu ateşleyen teknolojik devrime karşı başta eğitim ve üretim olmak üzere bütün alanlarda teslim olunmuştur.
Mühendislik ve mimarlık mesleği çerçevesinde konuya bakarsak, biraz siklet farkı, biraz da beceriksizliğimiz nedeniyle, bir yandan profesyonel hizmet ticaretine (GATTS) yani, yabancı teknik işgücüne teslim olmamızla ilgili gelişmelere karşı çıkarken, diğer yandan mühendislik ve mimarlık topluluklarının aralarında süren görev tanımı tartışması ile mühendis ve mimarların birbirine girmesi sorunların niteliğini yeterince yükseltemediğimizin acı bir sonucu.
Hizmet talebi düzeyi çok düşük olan bir toplum olmamız, yapılar depremde yıkılacak diye korku ile yaşamamıza neden oluyor. Yol, liman, fabrika, termik, hidrolik santral… gibi konularda dünyada neler oluyor, neler yapılıyor, neler tartışılıyor diye ciddi bir iletişim, tartışma ve geliştirme ortamı ortada yok. Genellikle, büyük sermayenin sadece mal ya da hizmet satmak için tek yanlı talep yarattığı yapay olarak gündeme gelen bir süreç yaşıyoruz. Bir zamanlar üniversite gençliğinin bugünkü AB konusunda “onlar ortak, biz pazar” diye bir sloganı vardı. Ne yazık ki, konular slogandan öteye götürülemedi. Büyük yatırımlarda şirketlerimiz taşeronluğun ötesine geçecek ivmeye erişmedi, erişmeyi hedeflemedi. Onun yerine, “turizm sanayisi” adı ile otel yapmak tercih edildi.
Evet, bence zamanı geldi ve de geçiyor. Ülkemizin mimarlar yerine, mimarlık; mühendisler yerine, mühendislik mesleklerinin niteliğini yükseltmek üzere örgütlemesi ihtiyacı zorunluluk halini aldı. Sorunlara böyle bakılmadığı sürece mühendis ve mimar eli değmemiş ürün ve yapılarla kaplı ülkemizin bağımsız varolabilme gücü ortadan kalkacaktır. Umarım, bu konuları gündemimizde öne çıkarmaya zamanımız kalmıştır. Yesemek Heykel Atelyesinin terkedilmişliğini, o heykeltıraşların unutulduğunu aklımızdan çıkarmayalım.
©Yapı Dünyası Dergisi 2006