Ankara’da Taşkın Koruma Önlemleri

Ankara’da Taşkın Koruma Önlemleri

Mehmet Necat ÖZGÜR
Uzman, İnşaat Yüksek Mühendisi

Giriş

DSİ tarafından planlanan Ankara Taşkın Koruma Projesi yıllar önce 1972 yılında tamamlanarak devreye girmiştir. Bu proje kapsamında Mogan-Eymir-İmrahor vadisi yoluyla kente gelen taşkının belli bir miktarı İncesu sel kapanında tutularak, geri kalanı  -kent içindeki bölümünün üstü kapatılan- Ankara Çayına aktarılmaktadır. O tarihten bu zamana kadar bölgede -önceki hasarlarla kıyaslandığında- önemli bir taşkın hasarı yaşanmamıştır.

Mogan-Eymir-İmrahor Havzası, İncesu Deresi yoluyla Ankara Çayı’na ve Sakarya Nehrine bağlanan Ankara’nın en önemli taşkın koridorudur. Kentin seçkin bir yöresinde bulunan bu vadi, taşkın koridoru olma niteliğini sürdürürken, bu özelliğiyle çelişen yoğun bir yapılaşma baskısı da yaşamaktadır. 1968 yılında oluşan sel, bu koridor üzerinde yer alan Cebeci, Sıhhiye gibi alçak kottaki semtlere zarar vermiş ve can kayıplarına da yol açmıştır. Havzanın tarihi incelendiğinde, gelen su miktarında zaman içinde azalma olduğu da gözlenmektedir. Gerçekten de yaklaşık 100 yıl öncesine kadar tek bir göl olan Mogan-Eymir, su çekilmesi sonucunda, aralarında kot farkı olan iki ayrı göle dönüşmüştür.

2007 yılında DSİ 5. Bölge Müdürlüğü Havzanın taşkın projesini yeniden ele alarak bir planlama raporu düzenlemiş ve taşkın önleme ölçütlerini değiştirmiştir. Yeni ölçütler, doğal sürecin ve gözlemlerin aksine, taşkın debilerinin artacağı varsayımına dayanmaktadır.

Mogan-Eymir-İmrahor Havzası

Mogan ve Eymir Gölleri

Mogan gölü, havza içerisinde bulunan derelerden beslenmektedir. Genellikle mevsimlik akan ve debileri yaklaşık 2-100 l/s arasında değişen bu dereler yaz aylarında kurur; kış ve ilkbahar mevsimlerinde oldukça yüksek debiye ulaşır.

İçinde bulunduğumuz yılda Ankara Büyükşehir Belediyesi, Mogan Gölünün kuruma riski taşıdığı iddiası ile, ekolojik tutarlılığı tartışılan önemli yatırımlar yaparak Kızılırmak’tan su pompalamaya başlamıştır. Göl ve çevresinin mevsimsel değişkenlik özelliklerinin bilinmesine karşın, havzalar arası su aktarımı yapılarak Mogan Gölünün su düzeyinin yükseltilmesi, taşkın debisinin yetersizliği kabulüyle taşkın önleme projesi DSİ tarafından yenilenen havzanın akış aşağısında taşkın hasar riskini de herhalde artırmaktadır!

Mogan Gölü ve Eymir Gölü arasındaki yaklaşık 3 m kot farkı, Eymir Gölüne yüzey suyu akımını sağlamaktadır. Eymir gölünün girişinde bulunan küçük bir bölge, sulak alan özelliğini korumaktadır. Gölbaşı ilçesi tarafından bölünmüş olan Mogan ve Eymir gölleri, belirtilen sulak alan aracılığı ile bağlantılıdır. Mogan Gölünden boşalan sular, bu sulak alanda yayılarak taşıdıkları her türlü maddeden arınmakta ve Eymir Gölüne ulaşmaktadır. Bu alan ayrıca taşkın alanı olarak sel sularını depolamakta, depolanan suyun fazlasını Eymir gölüne bırakmaktadır.

Ancak, yapılaşmalar sonucunda alanın büyük bölümü sulak alan özelliğini yitirdiğinden, iki göl arasındaki bağlantı, ayrıca bir kanal aracılığıyla sağlanmıştır. Mogan gölü çıkışında bir regülatör ve Ankara-Konya karayoluna kadar uzanan kanal, gölün fazla sularını Eymir gölüne iletmektedir.

Özel Çevre Koruma Bölgesi

Nüfus artışına bağlı olarak, doğanın ve yerleşim yerlerinin taşıma kapasitelerinin zorlanmaya başlamasıyla, toplumlar doğa ve çevre koruma konularında önlem alma zorunluluğunu duymuşlardır. Ülkeler, belli bölge ve türlerinin zarar görmesini önlemek amacıyla koruma statüleri oluşturmuştur. Türkiye’de de, farklı kuruluşların yönetiminde doğal sit, milli park gibi değişik tanımlar altında korunan alanlar bulunmaktadır.

Mogan-Eymir-İmrahor Havzasının, gölleri de içeren 275 km² bölümü Özel Çevre Koruma Bölgesidir. Büyükşehir belediye sınırları içinde yer alan tek özel çevre koruma bölgesi olan bu alan, idari yönden Ankara’nın Çankaya ve Gölbaşı ilçelerinin belli kısımlarını kapsar.

Sulak Alanlar 

Sürekli olarak doygun zemin koşullarında olan arazilere ‘sulak alan’ denilmektedir. Eko-sistemlerde yaşamın sürebilmesi için gereken koşulları sağlayan ve bu işlevine koşut olarak ortamın temizliğini de yapan sistemin çalışmasında en önemli faktör, bitkilerin arıtma kapasitesidir. Havadan aldıkları oksijeni kökleri vasıtasıyla suya ya da atık suya ileten bitkiler, aynı zamanda suda istenmeyen kirletici maddeleri besin olarak kullanarak suyun arıtılmasını sağlamaktadır. Sulak alan bitkileri, tarım ilaçlarından ya da maden işletmelerinden gelen zehirli maddeleri uzaklaştırma özelliğine de sahiptir. Bitkiler arasında, ağır metalleri dokularında toplayarak sudan uzaklaştıran türler de bulunmaktadır. Kimyasal dönüşümlerin gerçekleşmesinde rol oynayan sulak alan toprağı, sulak alan bitkileri için gerekli olan besinlerin de temel kaynağıdır.

Su toplama havzasında tarım, hayvancılık, sınaileşme ve kentleşme gibi insan etkinlikleri arttıkça, göllere ve yüzey sularına canlı yaşamın kullanabileceğinden çok daha fazla azot ve fosfor ulaşır. Yoğun tarım yapılan alanlarda kullanılan sentetik gübrelerde bol bulunan ve suda çözünürlülüğü yüksek azot, toprakta tutulamadığı için yüzey suları ile göllere gelir. Böylece, aşırı beslenme birincil üretici bitkisel plankton kütlesinin ortamın taşıma kapasitesinin üstünde artarak besin zinciri kopmasına (ötrofikasyona) neden olur.

Mogan gölü ötrofik (besin zinciri kopmuş) göl niteliğindedir. Tarım arazilerinden ve atık deşarjlarından gelen azot ve fosfor tuzları, evsel atıklar (fosfor ve azotça zengin organik maddeler), -azot ve fosfor kaynağı- gübreler, tarım ilaçları, endüstriyel atıklar (ağır metaller) yağmur ve yüzey su akışı aracılığıyla göle taşınmaktadır. Bu tür maddeler göldeki canlı yaşamını olumsuz etkilemekte, göllerin ekolojik yapılarını ve su kalitesini bozmaktadır.

Göllerde besin zinciri yıkımının nedeni aşırı azot ve fosfor yüklemesi olduğu için, çözüm, azot ve fosforun havzada göllere ulaşmadan aşağıda örnekleri verilen çeşitli biçimlerde denetlenmesinden geçer.

Tampon bölge oluşturulması ve korunması: Göllere su taşıyan derelerin taşkın bölgelerindeki sulak alanların (sualtı ve su-üstü) doğal bitki örtüsünün korunmasıyla azot ve fosforun uzaklaştırılmasıdır. Ekolojik açıdan akıllı olan bu yönteme, Mogan Gölü’nü çevreleyen doğal sulak alan, iyi bir örnek oluşturur.

Nokta kaynakların uzaklaştırılması: Fosfor ağırlıklı atık su salınımının göle ulaşmasının engellenmesidir. Atık su, göl ayağına yapılacak bir branşman ile herhangi bir nehir veya denize deşarj edilerek sorun başka noktaya taşınır. Fosfor ve azotun, havzada denetlenmesi, bütünsel iyileştirmenin ilk aşamasıdır.

Biyo-manipülasyon: Aşırı azot-fosfor yüklemesi sonucu artan otçul balıklar, ekosistemde hayvansal tek hücrelileri azaltarak, suya yeşil renk veren bitkisel planktonu artırır. Bu balıklar dip çamurundan beslendikleri için çamuru karıştırarak suyu bulandırır; ışık geçirgenliğini azaltır. Azalan ışık geçirgenliğinin sonucu yok olan sualtı bitkilerini geri kazanmak için ’Otçul balık çıkartılması’ ve ‘Etçil balık eklenmesi’ yapılabilir.

Mogan ve Eymir sulak alanının, büyük risk altındaki havzanın korunmasında çok önemli bir yeri vardır. Sulak alanlara verilen zararlar zaman içinde ortaya çıkacaktır. Başka havzalardan aktarılan sularla göllerin takviyesi yapılmadan önce, göl eko-sistemine ilişkin ön çalışmalardan yararlanmak gerekmektedir.

Havzada Yapılaşma

Mogan Gölü güneyinde, Mogan-Eymir arası sulak alan üzerinde, ve İmrahor Vadisinde aşağıda özetlenen yoğun yapılaşma baskıları vardır.

Mogan Yöresi

Gölbaşı ilçe merkezi göl kıyısına yaklaşmıştır. Göl kıyısında ayrıca yeni bir planlamayla çeşitli spor tesisleri için de yer ayrılmıştır. Vadinin taşkın koruma işlevi, taşkının akış yukarısında önlenmesi anlayışıyla değiştirildiğinde, kıyıdaki etkinlikler riskten kurtulacaktır. Üniversiteler tarafından da, yerleşke kurmak gibi ya da değişik amaçlar için bölgede satın alınmış olan arazilerin bir kısmının kullanılabilirliği, vadinin taşkın koruma işlevine bağlıdır.

Eymir Yöresi

Örencik bölgesinde, 101 Blok halinde toplam 2104 adet 5 katlı konut inşaatı TOKİ tarafından başlatılmıştır. Eymir Gölü yakınlarındaki yeni toplu konut bölgesinin sulak alanlara etkisi incelenmemiştir.

İmrahor Yöresi

Kentsel Dönüşüm projelerinin gerçekleştirileceği en önemli alan olan bu bölge, düşük kotlarda yerleşimin sağlanabilmesi için vadinin taşkın koridoru özelliğinden sıyrılmasını beklemektedir. İmrahor vadisi başkentte en yoğun kamulaştırma etkinliğine sahne olan yer olma özelliğine de sahiptir.

DSİ 5. Bölge Müdürlüğü tarafından planlama raporu yapılarak önerilen yeni taşkın önleme projesi ile havzada, akış aşağısında belli yerlerin kuru kalmasının sağlanacağı gözlenmektedir.

Eski planlama doğrultusunda akış aşağısında Mogan-Eymir-İmrahor vadisi ve İncesu sel kapanı tarafından depolanmakta olan taşkın, 2007 Planlama Raporu ile akış yukarısında önerilen sel kapanında (uygun teknik koşullarla yapıldığı varsayılarak) tutulabilecektir.

Ancak, yerleşim yerleri sağlama açısından önemli bir katkısı olduğu gözlenen akış yukarısında taşkın kontrolü yaklaşımının, akış yukarısında önerilen sel kapanının zorunlu olarak içereceği geçirimsizlik perdesi nedeniyle akış aşağısındaki sulak alan eko-sistemini ortadan kaldırması ve gölleri kurutacak sonuçlara yol açması kaçınılmazdır.

Kızılırmak Havzasından Mogan Gölüne 2007 yılı Mayıs ayından başlayarak anlaşılmaz bir biçimde su aktarılması da (ki, bu sular doğal olarak Eymir Gölüne de geçmektedir), bu olasılığa karşı, sanki baştan alınan bir önlem görüntüsü vermektedir. Oldubitti tarzında başlatılan bu işlemin, göllerdeki yaşama yapacağı etki incelenmemiştir.

Havzanın Taşkın Koruma İşlevinde Yeni Yaklaşım

DSİ 5. Bölge tarafından planlanan proje, Mogan Gölünün, 500 yıl tekerrürlü taşkında çevreye hasar verecek kadar yükseleceği öngörüsüyle, akış yukarında 10 m yüksekliğinde taşkın depolama seddesi yapılmasını önermektedir. (1)

Mogan Gölünün akış yukarısında yer alan iki adet sedde (Dikilitaş ve İkizce) yıllardır taşkın koruma görevi görmektedir. İmrahor Vadisindeki İncesu Sel Kapanı da, bir taşkın sırasında havzadan aktarılan suyun Ankara kenti içinde hasara yol açmayacak biçimde İmrahor Vadisi içinde güvenle birikmesini sağlar.

Önerilen Sel Kapanı, Mogan Gölü ile akış yukarısında mevcut olan iki adet sedde arasındadır. (1) Yeni sel kapanı, belirtilen diğer seddeler tarafından akış yukarısında kısmen denetlenen, vadiler ve akış aşağısındaki İncesu Sel Kapanı ile de bütünleşik olarak denetlenmekte olan taşkının, Mogan Gölü öncesinde yeniden denetlenmesine yöneliktir. Bu tesisin yapımına yönelik olarak hazırlanan Planlama Raporunda ise (1) havzada akım gözlem istasyonu olmadığı ve önerilen projenin dayandırıldığı hidrografların sentetik olarak üretildiği de belirtilmektedir. (1) Raporda (1) Havza içi istasyonlar güvensiz olarak nitelendirilerek, havza dışındaki istasyon verileri kullanılmıştır. Bu verilerle elde edilen 500 yıllık taşkın debisi, Q500 (360 m3/s) değerinin nasıl elde edildiği ise açıklanmamaktadır. Sentetik hidrograf yöntemiyle elde edilen ve daha önceden kullanılan hidrolojik verilerin çok üstünde olduğu gözlemlenen yeni akım değerleri tartışılmalıdır.

Mevcut tesislerin kapasite hesabında, iki göl arasındaki sulak alanın ve Mogan Gölü akış yukarısındaki sulak alanın üstü yer almamaktadır. Mogan ve Eymir Göllerinin bir taşkın kapasitesine sahip olmaları, ancak belirtilen alanların da suyu taşımaları ile gerçekleşebilir. Kapasite incelemelerinde başka bir ilginç durum daha ortaya çıkmaktadır. 500 yıllık taşkın gelmesi öncesinde Dikilitaş ve İkizce göletlerinin boşaltılması ile taşkın için gerekli depolama kapasitesi kendiliğinden sağlanacaktır. Mevcut göletlerin işletmesinde bu konuya değinilmemekte; ancak, önerilen yeni sel kapanının işletmesinde bu tesisin dip savakla kontrolü, başka bir deyişle gerektiğinde boşaltılması öngörülmektedir.

Havzada 360 m³/sn olarak belirlenmiş olan Q500 değerinin hesap yönteminin eleştirisi

1972 yılında yapılan taşkın önleme amaçlı Mogan Gölü Tesislerinin (göl seddeleri ve regülatörler) boyutlandırılmasında da Q500 değerinin kullanılmış olduğu Planlama Raporunda açıkça belirtilmektedir. Bu durumda, Q500 değeri kullanılarak yeni bir yapı tasarlamanın amacı anlaşılamamaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla, 2007 yılında Q500 değeri değiştirilmiştir. Bu durumda 1972 yılında hayata geçirilen sedde ve regülatörlerin hesabında kullanılan Q500 değerinin neden değiştirildiği merak edilmektedir.

Şu satırlar Planlama Raporundan alınmıştır: “Mevcut durumda 32,83 hm³ hacimli taşkın Mogan gölü tarafından ötelenememektedir. Göl seviyesi 975,00 m kotuna kadar yükselmektedir. Bunun anlamı, DİE’nin 2000 yılı nüfus sayımına göre 35.308 kişinin yaşamakta olduğu Gölbaşı ilçe merkezinin bir kısmının taşkın suları altında kalmasıdır.”(1)

Şu satırlar da konuya ilişkin bir başka kaynaktandır: “Proje alanı için taşkın analizleri yapılmış ve bu analiz sonuçlarına göre göllerin taşkın kontrol yapılarının kapasiteleri ve maksimum su seviyeleri belirlenmiştir. Her iki gölün regülatör kapaklarının ve çıkış kanallarının mevcut kapasiteleri yeterli bulunmuş, Mogan Gölünün 500 yıl 100 yıl tekerrürlü taşkın hidrograflarına karşı gelen maksimum su seviyeleri sıra ile 973.73 m ve 973.04 m hesaplanmıştır. Eymir Gölü için benzer şekilde yapılan hesaplamalar sonucu maksimum su seviyesi 969.39 m ve 968.79 m bulunmuştur.”(3) (Bu kaynağa göre, Q500 275 m³/s dir.)

Bir başka kaynakta ise şu satırları okumak mümkündür: “Mogan Gölü için hesaplanan tekerrürlü akım sürelerinde 500 yıllık anlık pik debi 235.9 m³/s ve bir taşkın hacmi ise 23.085.958 m³ olarak hesaplanmıştır. Bu akım göl seviyesi 972.50 de göle gelmesi ve suyun 973.00 kotunda bırakılmaya başlaması durumunda Mogan Gölü seviyesi 973.63 seviyesine kadar yükselecektir.”(2)

Planlama Raporundaki Diğer Hususlar

Yeni projenin maliyet hesaplarında ne yazık ki çevresel kayıplar (sulak alan kaybı, malzeme ocakları, biyo-çeşitlilik gibi) yer almamaktadır. Önerilen seddenin çizimleri, enjeksiyon perdesi, blanket gibi geçirimsizlik unsurlarını içermemektedir. (1) Enjeksiyon perdesinin taban kayasına kadar indirilmemesi durumunda, korkulan 500 yıllık taşkını, altı ve üstü geçirimli bir yapı nasıl tutacak? Perdenin taban kayasına kadar indirilmesi durumunda, maliyetler ve sulak alan ekolojisi nasıl etkilenecek? Geçirimsizlik perdesiyle bölgenin sulak alan özelliklerinin yok olacağı ise açıktır.

İmrahor Vadi tabanında, viyadük altında ASKİ Atıksu Arıtma Tesisi yapılacağı yazılmaktadır. Ancak, İmrahor Vadisi havzanın taşkın işlevi açısından hayati bir unsurdur. Böyle bir tesis, vadinin taşkın taşıma kapasitesini ortadan kaldırmaktadır. İmrahor Vadisinin çok düşük kotlara kadar imara açılması, Mogan-İmrahor havzasının taşkın açısından yeniden planlanmasının istendiğini akla getirmektedir.

Kanun hükmünde olan, bölgenin Çevre Düzeni Planında sulak bataklık alanlara kesin koruma yasağı getirilmiş, “…bu alanlara hiçbir tesis yapılamaz ve bilimsel araştırmalar sonucunda belirlenecek yöntemler dışında alanın mevcut dokusuna müdahalede bulunulamaz…” hükmüne yer verilmesi ile bölgede ekolojik değerler ön plana çıkarılmıştır. (4) Bu plan değiştirilmeden sulak alanda bir yapı yapılması yasaya aykırıdır.

Sonuç

Yapılabilirlik çalışmalarında fayda-masraf analizleri yapılırken, çevresel değerlerin de çok önemli maliyetler içerdiği unutulmamalıdır. Ankara’nın taşkın koruma önlemlerinde eski bilimsel çalışmaların sonuçları yerine kullanılmak için sonradan değiştirildiği anlaşılan Q500 değerinin nasıl elde edildiği, DSİ 5. Bölge Müdürlüğü Planlama Raporunda yer almamaktadır. Bu değer esas alınarak önerilen sedde, sulak alana yer altı suyu transferini önleyecektir. Bu olgu, ekolojik dengeyi etkileyecek olan büyük bir maliyettir.

Yeni yerleşim yerlerinin yapılaşma baskısı altında yapılan akış yukarısında taşkın koruma önlemlerine yönelik çalışma, sadece Mogan-Eymir-İmrahor havzasında değil, tüm başkentte çevresel açıdan telafisi olanaksız bir yoğunluğa yol açabilir. İmrahor Vadisi, taşkın koruma işlevini sürdürürken, rekreasyon alanı olmalıdır; yerleşim yeri değil!

Kaynaklar
[1] Ankara Mogan ve Eymir Gölleri Havza Taşkın Planlama Mühendislik Hizmetleri İşi Planlama Ara Raporu, Dolsar Mühendislik, DSİ 5. Bölge Müdürlüğü, 2007.
[2] Mogan ve Eymir Gölleri Havzasının Hidrometeorolojik Özellikleri, Elektrik İşleri Genel Müdürlüğü, 2001.
[3] Gölbaşı Mogan-Eymir Gölleri İçin Su Kaynakları ve Çevre Yönetim Planı Projesi, Proje Yöneticisi Prof. Dr. Doğan Altınbilek, ODTÜ, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı ASKİ Genel Müdürlüğü, 1995.
[4] 1/25 000 Ölçekli Gölbaşı Özel Cevre Koruma Bölgesi Cevre Düzeni Planı.

©Yapı Dünyası Dergisi 2009 Sayı: 2009/154 de yayınlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir