Ülkemizde Yapı Denetimi
Ali Osman KILIÇKAYA
İnşaat Mühendisi
A) GİRİŞ
Bilindiği üzere; ülkemiz, 780.000 km² yüzölçümü ve yaklaşık 70.000.000 kişilik nüfusu ile oldukça büyük bir ülkedir. Halen 81 adet il merkezi, 887 adet ilçe merkezi ve 40.000 adet civarında köy statülü yerleşim birimlerimiz ve 3066 adet belediye teşkilatımız vardır.
Bu belediyelerin 81’i il belediyesi, 887 si ilçe belediyesi geri kalan 20981’i ise belde belediyesidir.
Böyle büyük bir ülkede doğal olarak her yıl binlerce yapı yapılmaktadır.
Bu yapılar nasıl denetlenmektedir, konu ile ilgili yasal mevzuat yeterli midir, sağlıklı bir yapı denetimi yapılabilmekte midir?
Mesleki bir sorumluluk anlayışıyla bu ve benzeri sorulara cevap bulmak üzere; konuyu yasal mevzuat ve uygulama açısından ele almak ve sonuçta naçizane bazı önerilerde bulunmak istiyorum.
B) YASAL MEVZUAT
Ülkemizde, resmi kuruluşlara ait yapılar hariç olmak üzere “yapı denetimi” 03.05.1985 tarih ve 3194 Sayılı İmar Kanunu ile 29.06.2001 tarih ve 4708 Sayılı Yapı Denetimi Kanunu gibi kanunlar çerçevesinde yapılmaktadır.
Bu kanunların konumuzla ilgili bulduğum bazı maddeleri aşağıdadır.
1- 3194 Sayılı İmar Kanunu
Bu kanunun “Amaç” başlıklı 1.maddesinde “bu kanun, yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların, plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun bir şekilde teşekkülünü sağlamak amacıyla düzenlenmiştir”, “Kapsam” başlıklı 2.maddesinde “Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapılar bu kanun hükmüne tabidir.” Denilmektedir.
Kanunun 28.maddesinde inşaatın Fenni Mesuller tarafından yaptırılacağı, 38.maddesinde fenni mesuliyetlerin mühendisler, mimarlar ve fen adamları tarafından yürütüleceği, 42.maddesinde ise cezai hükümler yer almaktadır.
Buradan da görüldüğü üzere, bu kanunda “Yapı Denetimi” konusu ele alınmamıştır. Ancak 3030 sayılı yasaya (Büyükşehir Belediyeleri Yasası) tabi olmayan belediyelere ait Tip Yönetmeliğin 58.maddesinde Fenni Mesullerin denetim görevi yapacağı, bu elemanların mal sahibi veya vekili (ki çoğunlukla müteahhittir) tarafından belirleneceği ifade edilmektedir.
2- 4708 Sayılı Yapı Denetimi Kanunu
13.07.2001 tarih ve 24461 sayılı RG’de yayınlanarak yürürlüğe giren bu kanunun bazı maddeleri aşağıda özetlenmiştir.
Kanunun 1.maddesinde “Kanunun amacı can ve mal güvenliğini teminen İmar planına, fen, sanat ve sağlık kurallarına, standartlara uygun kaliteli yapı yapılabilmesi için proje ve yapı denetimini sağlamak ve bu konuya ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.”, “Kanunun kapsamı 3194 sayılı yasanın 26 ve 27.maddelerine tabi yapılar hariç, belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak yapılardır” denilmektedir. Kanunun 3.maddesinde “Yapı Denetim Kuruluşları (YDK) ve personelleri ile müteahhidin, binaların taşıyıcı sisteminde oluşacak hasarlardan dolayı 15 yıl diğer kısımlarda oluşacak hasarlardan dolayı 2 yıl sorumlu olduğu” 5.maddesinde “yapı denetimi asgari hizmet bedelinin, yapı yaklaşık maliyetinin %3’ü olduğu”11.maddesinde “Kanunun Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bolu, Bursa, Çanakkale, Denizli, Düzce, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ ve Yalova gibi pilot illerde uygulanacağı” ifade edilmektedir.
Bu kanun gereği çıkarılan 05.02.2008 tarih ve 26778 sayılı RG’de yayınlanarak yürürlüğe giren “Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği” nin, 9.maddesine göre müteahhitler için şantiye şefi zorunluluğu getirilmiş, 11.maddesine göre YDK’ların toplam denetim yetkisi 360.000 m² olarak belirlenmiş, 15.maddesinde ise teknik personelin denetim yetki limitleri tanımlanmıştır. Aynı yönetmeliğin 25.maddesinde ise yapı denetim hizmet bedellerinin yapı sahibi tarafından ödeneceği iade edilmektedir.
C) UYGULAMA
Yapı denetimi ile ilgili yasalar ve yönetmelikler yukarıda özetlenmiştir.
Buna göre; 13 Temmuz 2001 tarihine kadar 81 ilin tamamında yapı denetimi 3194 Sayılı İmar Kanuna göre yapılmış, bu tarihten beride bu kanunun uygulanacağı il sayısı 62’ye düşmüş olup, kalan 19 ildeki yapı denetimi ise 4708 sayılı kanuna göre yürütülmektedir.
Yasalar ve yönetmeliklerin amir hükümlerine karşılık olarak uygulamanın nasıl olduğuna bir göz atmakta yarar vardır.
C-1) 3194 Sayılı İmar Kanunu’na Göre Yapı Denetimi Uygulaması
Kanun metninde yapı denetimi ile ilgili bir açıklık yoktur. Bu yasaya göre çıkan Tip Yönetmelik çerçevesinde, yapı sahibi veya vekili bir fenni mesul tutacak, bu kişi projenin uygulamasını denetleyecek, aykırı bir husus görürse konuyu 3 gün içinde ilgili belediye veya valiliğe bildirecektir. İnşaatın her aşaması müteahhitlerin yetki ve sorumluluğu altında yürütülmektedir. Bu durumda sadece yasal bir prosedürü tamamlamak üzere müteahhitlerce seçilen fenni mesulün sağlıklı bir denetim yapması mümkün değildir.
C-2) 4708 Sayılı Yasaya Göre Yapı Denetimi
Bu yasaya göre yapı denetimi “Mal sahibinin bir yapı denetim firması ile anlaşması, ilgili idarede açılacak hesaba yasada öngörülen denetim bedelini yatırması, yapı denetim firmasının ise, uygulama projesi, ruhsat alımı vb. gibi aşamalardan başlayarak, yapı kullanma izin belgesi alınana kadar yapının her aşamasını denetlemesi” şeklinde olmalıdır.
Ancak genel uygulama şekli bu değildir. Genelde mal sahipleri hiç ortada yoktur. İnşaatın, projelendirme, ruhsat alımı, yapı denetim firması seçimi, yapımı, yapı kullanma izin belgesinin alımı… vb. gibi tüm aşamaları müteahhitlerin inisiyatifi altında yürümektedir. Böyle bir işleyiş eşyanın tabiatına aykırıdır.
C-3) Resmi Kurumlarda Yapı Denetimi
Resmi kurumlar tarafından yaptırılan yapılar, bu idarelerin kendi bünyelerindeki istihdam ettikleri teknik elemanlar veya idarelerce görevlendirilen müşavir firmalar tarafından denetlenmektedir.
D) DEĞERLENDİRME
Yukarıda açıklanan yasal mevzuat ve uygulamalara baktığımız zaman, yasalarda öngörülen amaca uygun ve etkili bir yapı denetimim yapıldığını söylemek maalesef mümkün değildir.
Neden?
a) 3194 sayılı İmar Yasasında; tarif edilen Fenni Mesuliyet görevi tamamen şekilden ibaret bir görevdir. Bu görevi kabul eden bir teknik elemanın, şantiyeye gitmesi patronu konumundaki müteahhidi denetlemesi mümkün değildir.
b) 4708 Sayılı Yapı Denetimi Kanunu da iyi niyetlerle kaleme alınmakla beraber bazı konularda yetersiz bir kanundur. Bu kanuna ve yukarıda açıklanan uygulamaya göre amaca uygun sağlıklı bir yapı denetiminin yapılması mümkün değildir.
b-1) Yapı Denetim Kanununda tanımlı olan “Yapı Denetim Sistemi” ile uygulanan sistemin örtüşmediği konu ile ilgili her bir kurum, kuruluş ve bireyler tarafından bilinmektedir. İnsanlarımızın genel yapısı dikkate alınırsa bu konuda daha iyimser olmayı gerektirecek bir durum da söz konusu değildir. Bu noktadan hareketle, kanun yapıcıların, kanunları hazırlarken son derece katı, net ifadeler kullanmaları, mümkün olduğu kadar bireysel çıkarlara göre yorumlanabilecek esnek hükümlere yer vermemeleri gerektiğini söylemekte yarar vardır.
b-2) 4708 sayılı yasanın, 1.maddesinde belirtilen amaca uygun bir şekilde yapılanmadığını ve olası aksiliklerde “bir sorumlu bulma” anlayışıyla kaleme alındığı kanaatimi söylemeden geçemeyeceğim.
Çünkü anılan yasanın 3.maddesinde; Yapı Denetim Kuruluşları ve bu kuruluşun personelleri ile müteahhidin taşıyıcı sistemde oluşacak hasarlardan dolayı 15 yıl diğer kısımlardan dolayı 2 yıl sorumlu olduğu belirtilmektedir. Bu sorumluluk hem mali ve hem de cezai bir sorumluluktur.
Hiçbir demokratik hukuk devletinde böyle bir yasa ve uygulama yoktur. Bir işi yapanla, onu denetleyeni aynı ölçüde sorumlu tutmak hukuk kuralları ile akıl ve vicdanla bağdaşmaz.
Burada, “denetçi firma personeli sorumlu olmasın” gibi bir istemim yoktur. Sadece konunun bu haliyle adil olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Elbette denetçi firma ve personeline de, hapis meslekten men vb. cezalar olmalı, ama ücret olarak (%3) ünü (!) aldıkları inşaatın %100’nün mali sorumluluğunu neden bu kuruluşlar üstlensin ki?
M.Ö. 4000 yılında Babil Kralı Hammurabi’nin çözdüğü konuyu biz aradan geçen 6008 yıla rağmen çözememişiz. Hammurabi özetle “bir müteahhidin yaptığı bina çökerse müteahhit aynı binayı yeniden yapacağı gibi, bina sahibinin zarar ziyanını da karşılar” şeklinde bir kanun çıkarmış. İşin özeti ve püf noktası budur.
Eğer bir sorumlu tarifi yapılacaksa bu tarif “Müteahhit” şeklinde olmalıdır.
Tekrar ediyorum, bir yapıda olası aksiliklerde birinci dereceden sorumlu kişi “Müteahhit” dir. Bunun dışında sorumlu yaratmak, gibi gayretler kamu menfaatinden yana değil bir kısım ehil olmayan sermayeden ve cehaletten yana tavır koymaktır ki bu da “Devlet” olma mantığı ile bağdaşmaz. Mühendislerce yönetilen bir Bakanlığın Yasa gereği %3 lük yapı denetim ücretini alan (gerçekte alamayan) bir YDK‘nu ve bu ücretin de çok az bir bölümünü alan teknik personeli işin bedelinin %100 ünden sorumlu tutma anlayışı da sorgulanmalıdır. Bu meslektaşlarımız “biz ne yapıyoruz” diye düşünmelilerdir.
b-3) Bir diğer önemli konu da malzeme kalitesidir. Siz devlet olarak haddanelerde hurda ağırlıklı cevherlerden standart olup olmadığı belli olmayan demir üretimine ve satışına izin vereceksiniz, bazı kuzey ülkelerinden standardı belli olmayan demir ithaline ve satışına izin vereceksiniz, çeşitli ülkelerden standart olup olmadığı tartışılan çimentonun ithaline ve satışına izin vereceksiniz, ülkenizde üretilen çimentolar zaman zaman 50 kg yerine 39-42 kg’a kadar düşecek ve bunlara bir denetim uygulanmayacak ve bütün bu olumsuzlukların hesabını Yapı Denetim Kuruluşlarına ve elemanlarına soracaksınız. Bu adil bir uygulama değildir.
b-4) Bayındırlık ve İskan Bakanlığı yapı denetimi konusunda ilgili yasa ve yönetmeliklerden gelen yetkisi çerçevesinde İnşaat Mühendisleri Odası ve Üniversitelerle işbirliği içerisinde zaman zaman kurslar düzenlemektedir. Bu kurslarda görevli hocalarımız proje denetçilerine yönelik olarak “projelerde, basitlik-simetri ve düzenlilik aranmasını, konsol yapılar ile planda ve düşeyde düzensizlik içeren yapılara ait projelerin onaylanmaması” tavsiyesinde bulunuyorlar. Bu zaten Deprem Yönetmeliği’nin de gereğidir. Ancak proje denetçisinin bunu önlemesi mümkün değildir. Çünkü İşi alan müteahhit firma önce mimari projeyi hazırlatıyor, ilgili belediyeden tasdik ettiriyor ve bu tasdikli mimari projeye göre de statik-betonarme projeleri hazırlanıyor ve incelenmek üzere proje denetçisine geliyor. Yani yapı sistemi seçilmiş ve ilgili belediyece onaylanmış olarak geliyor. Bu saatten sonra proje denetçisi sistem değiştiremez, değiştirirse adama güle güle derler. Bu kurslar Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından düzenlenmektedir.
Bakanlık bu konudaki en yetkili kuruluş (devlet yani) olarak neden belediyelere deprem yönetmeliğine aykırı olarak düzensizlikler içeren yapı projelerini onaylamayın demiyor da topu proje deneticilerine atıyor? Bunu anlamak mümkün değildir.
b-5) Bazı Yapı Denetim Kuruluşlarının ve bazı teknik elemanların (denetçilerin) sergiledikleri davranışlar “Meslek Etiği” açısından sorgulanmalıdır. Ankara’da yaşayıp İstanbul, İzmir ve Gaziantep gibi illerde yapı denetleyenler vardır. Bu işleyişten yarar beklemek mümkün değildir.
c) Önemli bir konu da “Müteahhitlik”dir. Ülkemizde devletçe, can ve mal emniyeti yönünden risk taşımayan berberlik, terzilik vb. gibi mesleklerde diploma aranırken, bin bir fedakarlıkla zar zor sahip olabildiğimiz ve canımızı emanet ettiğimiz evimizi yapan müteahhitlerden hiçbir şey aranmaz. Parası olan herkes bu işi yapabilir. Oysa bu müesseselere bir kalite getirmek ve caydırıcı kararlar almak ve uygulamak, onları eğitmek, eğitilmiş eleman kullanılmasını zorlamak yaptıkları işin önemi, mali-hukuki ve vicdanı sorumluluğu açısından bilgilendirmek gibi önlemlerle zaten yapı denetim işinin büyük bir kısmını halletmiş oluruz.
d) Ülkemiz; %95’i deprem riski altında olan bir zemin yapısına sahiptir. Böyle bir ülkede neden sadece 19 il de yapı denetimi yapılıyorda, kalan 62 il de yapılmıyor?
Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle ikili bir denetim sistemi yoktur.
e) Resmi Kuruluşlardaki yapı denetimi hizmetlerinin daha iyi olduğunu belirtmekle beraber, yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Aksi halde, depremde en çok hasar gören kamu binalarını açıklamak zor olur. Buralarda, müteahhit firmanın iş ahlakına, siyasi gücüne, kontrolün cesaret ve mesleki sorumluluğuna bağlı olarak iyi ya da kötü uygulamalar olabilmektedir.
f) Ülkemiz de halen 40.000 civarında köy vardır ve nüfusun yaklaşık %35’i köylerde oturmaktadır. Bu yerleşim birimlerinde ise hiçbir yapı denetimi yoktur.
E) SONUÇ VE ÖNERİLER
Sonuç itibariyle; yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde ülkemizde sağlıklı ve etkili bir yapı denetimi yapıldığını söylemek mümkün değildir. Çünkü; ülkemizi yönetenler, her zaman siyasi kaygılarla, popülist yaklaşımlarla hareket ederek karar almakta ve bu anlayışla “Tavşan’a kaç- Tazı’ya tut” demektedir. Hal böyle olunca da böylesine karmaşık, çarpık, esas amaca hizmet etmekten uzak, kendi kendimizi kandırmaktan başka bir işe yaramayan çözümler üretmekten öte gidemiyoruz.
Bu bağlamda çözüme yönelik önerilerim aşağıdadır.
1- 4708 Sayılı Yapı Denetimi Yasası aşağıdaki yönlerden revize edilmelidir.
1-1) Yasanın kapsamı 19 il ile sınırlı olmamalı tüm ülke yasa kapsamına alınmalıdır.
1-2) Yapı Denetim Kuruluşu ve Personelleri ile Müteahhidin sorumlulukları ve cezaları birbirinden ayrılmalı ve asıl sorumlunun müteahhit olduğu net olarak vurgulanmalıdır.
1-3) Yapı Denetim Kuruluşu seçimi müteahhit firma tarafından değil denetlenecek olan yapının özellikleri ve YDK’nun kapasitesi gibi hususlar dikkate alınarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın ilgili birimi eliyle yapılmalı ve böylece YDK ları bağımsız hale getirilmelidir.
1-4) Yapı Denetim Hizmetinin Bedeli yapı yaklaşık maliyetinin en az %5’i olmalı ve bu bedeli yapı sahibinin ödemesi sağlanmalıdır.
1-5) YDK bünyesinde görev yapacak personeller için asgari ücret tarifesi belirlenmelidir.
1-6) Son yönetmelikle (5 Şubat 2008) Proje Denetçisi Mimar ve İnşaat mühendislerine “Proje ve Uygulama
Dentçisi” tanımı ve uygulamaya yönelik bazı belgelere (form-6) imza mecburiyeti getirilmiştir. Proje denetçisi başka bir ilde de olabilir. Projeyi inceler, onaylar ne şantiyeyi ne kalıbı ne demiri görür. Atılan imza hayali olur. Dolayısıyla bu maddenin işlerliği yoktur. Eski haline dönmelidir.
1-7) Aynı yönetmeliğin 15.maddesinde teknik personel denetim yetkileri belirlenmiş olup; buna göre 120.000 m² lik bir inşaat için YDK’ları (11) adet mühendis çalıştırmak durumundadır. 9.maddeye göre de lütfen bir şantiye şefi zorunluluğu getirilmiştir. Denetim kadrosuna karşılık olarak ciddi bir yapım kadrosu da tanımlanmalıdır. Yoksa şantiyelerde muhatap bile bulunamamaktadır.
2) Malzeme kalitesi ve standardı disipline edilmelidir. Tamamına yakın bir kısmı deprem riski taşıyan Ülkemizde kullanılması sakıncalı olan malzemelerin ithali ve satışı önlenmelidir.
3) ”Müteahhitlik” kuruluşları çok önemli bir görevi, kendimizin ve ailemizin canını emanet ettiğimiz binaları yapma görevini yürütmektedirler. Böyle önemli bir görevi yürüten kuruluşlar (ya da kişiler) için bazı nitelikler aranmalı bunlar disipline edilmelidir.
4) İlçe ve Belde belediyelerinin çoğunda teknik eleman yoktur. Bu yapıdaki bir belediyenin her branşta teknik eleman ve donanıma sahip olan belediyelerle aynı yetkiye sahip olması anlayışı değişmelidir. (Ya yetkiyi kullanacak kadro ihdas edilmeli ya da bu belediyeler plan-proje onayı ve denetim açısından en yakın donanımlı bir belediyeye bağlı olmalıdır.)
Sayın Bayındırlık ve İskan Bakanımız ve TBMM’indeki mühendis ve mimar kökenli milletvekillerimizin zaten konuların içinden geldikleri ve bunların bir çoğuna vakıf oldukları ve dolayısıyla sorunlara çözüm bulunması yolunda hareket edeceklerine ve bakanlık bünyesindeki meslektaşlarımızın da önemli katkılarıyla bu problemlerin aşılmasına çalışılacağına olan inancımı koruyorum.