Düşünmeye Değer

Düşünmeye Değer

Cihat UYSAL, Mimar Yüksek Mühendis

Yaşadıklarım, öğrendiklerimle bir türlü örtüşmüyor. Karşılaştığım bilginin neyin bilgisi olduğunu karıştırır oldum. Doğru sandığım ile gerçeğin bilgisini hangi cümlede neden kullandığımı ayıramaz oldum. Bu yüzden yazdıklarım için hayal ürünü gerçeklerim diyebilirim. Bence hayal gibiliği öğrendiklerime uymamasından kaynaklanıyor. Gerçek olması ise, meslekte otuz yılı aşkın gözlem ve tanıklıklarımın ürünü olmasına dayanıyor. Tanıklığın yeminli olma şartı aranıyor mu, doğrusu bilmiyorum. Eskilerden bir gün idi, bugün adı belleğimden silinmiş bir usta (!) ya şantiye binasının döşemesi üzerine kaplama için şap döktürecektim. Nasıl hazırlık yapılacağını anlattım. Ertesi gün bir de ne göreyim, söylediklerim bir kulağından girmiş neresinden çıkmış anlayamadım. Kum ıslatılarak, çimento tozu koklatılarak döşemeye yerleştirilmiş ve üzerine hamur açarken un serper gibi çimento, su serpilerek mala ile parlatılmış. Niye tarif ettiğim gibi yapmadın dediğim zaman aldım cevabımı. “Şefim senin dediğin gibi yaparsak çok pahalı olur, nasıl olsa üzeri kaplanacak” demez mi. Birkaç sorudan sonra bu işçinin özgüveninin kaynağını öğrendim. Meğer daha önce üç binanın müteahhitliğini yapmış, böyle bir deneyime sahip olmanın verdiği cesaret ile konuşuyormuş. Böyle birikimli (!) müteahhitlerin varlığı üzerine düşünmeye değer.

Yıllar var ki, birçok Avrupa ülkesinde yapı sektörü açısından büyük bir durgunluk yaşanıyor. Durgunluğun belirleyici nedenlerinden birisi nüfus artışındaki azalma diğeri ise yapı yapma ihtiyacının kalmaması. Öyle ki, örneğin İngiltere’de inşaat ve mimarlık öğrenimi yapılan okullardan bazıları kapatıldı. Bunun sonuçları üzerinde düşünmeye değer. Elin oğlunun geleceğe bakarak yapılan bu düzenlemeleri dayandırdığı gerekçelere bakılırsa, bizim de onlar gibi davrandığımızı görebilecek miyiz diye bir düşünceye dalıyor insan. O noktaya gelmemiz pek kısa sürede gerçekleşeceğe benzemiyor. Çünkü, ülkemizde hem nüfus artıyor hem de durmadan, düşünmeden yapı yapıyoruz, ne var ki, doğru yapı yapmayı öğrendiğimizde, o güne değin yaptıklarımızın çoğunu yıkmamız gerektiğini anlamamız olası. Bunun böyle olmasını dilemiyorum ama yine de gerçeği anladığımızda, gelecekte böyle bir karar verme olasılığının hiç de zayıf olmadığını düşünüyorum. Deprem gibi ölümcül afet bile bizi böyle düşünmeye zorlayamadığına göre, bunun bilinen sosyoloji kavramlarını zorlayan bir açıklaması olmalı.

Hayal ile gerçeği karıştırmaya başlamam yeni sayılmaz. Bir zamanlar çevremizde yer alan yapılarla ilgili olarak, düşüncemi ortaya koymak için mühendis öldürür, mimar süründürür diye bir cümle kurmuştum. Bu cümlenin ne denli gerçeği yansıttığı konusunda ise beklediğim tepkiyi alamamıştım. Yani korktuğum başıma gelmemiş, hiçbir meslektaşım beni kınamamıştı. Bunun nedenlerini de düşünmeye değer. AB’ye girme konusunda süren tartışmada bu gibi temel konulara hiç değinilmemesi bana şap yapan ustayı hatırlatıyor. Mali milat gibi serap misali bir görünüp bir yok olan denetim yasasının gerçekleşmemesinde mevcut yapıların güvensizliği ve bunu gören sermayenin rahat kazanma yolları varken böyle netameli bir konuya girmekte hevesli olmamasının payı büyük.

Yapı Dünyası Dergisi 2002 Sayı: 75-76 da yayımlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir