Reçeteli Yaşam

Reçeteli Yaşam

Cihat UYSAL, Mimar Yüksek Mühendis

Doktorlar, haklarında hiçbir şey bilmedikleri insanların
daha az bilgiye sahip oldukları sağlık sorunlarını çözmek için,
çok az bilgi sahibi oldukları ilaçları reçete eden adamlardır.
Voltaire

Yukarıda yazdığım cümleyi, bir gazete ekinde yeralan Prof. Dr. İ. Cem Sungur tarafından hazırlanan bir yazıdan aynen aldım. Voltaire açık sözlülüğü ile ün yapmış bir aydınlama dönemi düşünürüdür. Bu sözler akıl çağının yani rasyonalizmin doğduğu dönemin başlarında dile getirilmiş ancak, geçerliliği daha da derinleşerek sürmekte. Üstelik, dile getirilen sadece doktorlar ile sınırlı olmayıp toplumun bütün katmanlarınca ve de nerede ise her konuya uygulanabilir. Ben bu sözlerin mimarın yarattığı (!) çevre ile onu kullanan insan arasındaki akıl almaz ilişki için de irdelenmesi gerektiğini düşünenlerdenim.

Sanayi devriminden bu yana geçen sürede, insan ile ürün arasında kolaylık adına gerçekleştirilen teknik, teknolojik yenilikler (!) ciddi bir yabancılaşmaya neden oldu. Bu yabancılaşmanın boyutları ise, Voltaire’nin sözünü ettiğine paralel bir değerlendirme ile meslek sahiplerine kadar uzanan bir süreç. Küreselleşme ise, bu süreci sonuçlarını izleyemeyeceğimiz kadar kötü bir noktaya getirdi. Ülkemizdeki uygulamalar göz önüne alınırsa, mimarlık öğrenimi gördüğüm okuldan mezun olduğum günden bu yana geçen otuz altı yılda teknolojide meydana gelen değişmeleri izleyecek neredeyse hiçbir düzenleme oluşturulamamış durumda. Örneğin, yapı konusunda bilgisi olmayan kullanıcıların, bilgisinin yeterliliği kuşkulu insanlar tarafından yapılan yapılarda yaşaması gibi. Büyük depremde “deniz kumunun betonda kullanılamayacağını öğrendikten sonra bir daha kullanmadım” sözleri hepimizin belleğinde. Oysa, sorunların ayrıntılarına giren bir program hala gündeme getirilememiş, en ucuz önlem olan bilginin yaygınlaşmasını sağlayacak örgütlenme sağlanamamıştır. Sorunlar, nerede ise her kente üniversite açmakla kirlenmenin daha da yaygınlaşması ile büyümektedir.

Yapıların taşıyıcı yapısı, altyapısı ve diğer donanımları konusunda teknik ve teknolojik alt yapı böyle iken, kullanıcı ile yapıları tasarlayan arasındaki yabancılaşma hiç gündeme gelmemektedir. Otomobil kullanımının aklın almayacağı boyutlarda yaygınlaşması ve gelişmiş ülkelerde bile ciddi bir sorun olarak ortada durmakta, dünyadaki büyük metropollerde toplu taşıma altyapısına rağmen çözülememektedir. Ülkemizde ise uzun vadeli planların uygulanması gündeme gelmemekte, aksine, kentlerin plansızlığı büyük bir arsa ve yapı rantı yaratarak çözümsüzlüğü körüklemektedir. Taşıt yolu, yaya kaldırımı gibi kavramlar otomobil akışını sağlamak adına tamamen unutulmuştur. Böylece, otoparksız kentlerde kaldırımlar, değnekçi egemenliğine teslim olmuştur. Kaldı ki, yaya kaldırımları zaten çöp bidonları (!) elektrik direkleri, elektrik, telefon dağıtım panoları gibi altyapı ögeleri ile yeterince kullanılmaz hale gelmiştir. Sonuç olarak kent merkezleri atletik ve atik yayalar dışında her babayiğidin dolaşamayacağı bir ortam haline gelmiş, kent merkezi dışında ise yaya kaldırımsız, rögarı kapaksız, kasisi bol alanlar can pazarını oluşturmaktadır.

Bütün bu yazdıklarım, kentlerde yapıların dışında kalan alanlar için geçerlidir. Ne var ki, sıra yapılara gelince, durumu “dışı seni içi beni yakar“ diye özetleyebiliriz.

Soruna bir de herkese ders olması gereken 17 Ağustos depreminden sonra hukukun vardığı sonuçlar gözü ile bakalım. Bu bakışı Yargıtay Onursal Üyesi Çetin Aşçıoğlu’nun kaleme aldığı bir yazıdan özetlemeye çalışayım.

“17 Ağustos depreminden sonra çürük yapıları üreten yapsatçıların yargılandığı davalar zamanaşımına uğradı…
…Asıl sorumlu, yargılama ve savunma sanatını yapacak hukukçu (yargıç, savcı, avukat) yetiştirmeyen her kademedeki eğitim düzenidir…
…Başta politikacılar, hukukçu bilim adamları ve yüksek yargıçlar şapkalarını ve görkemli cüppelerini önlerine koyarak ‘yargıçların memurlaştığı, avukatların izleyici olduğu, bilirkişilerin yargıçlaştığı yargı düzenini’ sorgulamalıdırlar. (*) 

Galiba Voltaire’in söylediklerinin toplumun her kesimi tarafından yararlanılması gereken bir formül olarak algılanması gerekiyor. Her yanı ile reçete-doktor-hasta ilişkisine benzeyen yaşamı sorgulamanın zamanı geldi de geçiyor.

(*) Kaynak: Yargıtay Onursal Üyesi Çetin Aşçıoğlu’nun Cumhuriyet Gazetesi, Bilim Teknoloji eki, 6 Nisan 2007 tarih ve 1046 sayı, sayfa.16.

Yapı Dünyası Dergisi 2007 Sayı: 133 de yayımlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir