Taşıyıcı Sistemlerin Yapı Estetiğine Katkısı
Erhan Karaesmen Hoca İle Söyleşi
Yapı Dünyası: Yapı taşıyıcı sistemlerinin özelliği olan bazı binalarda, köprülerde ve farklı görünüşlü endüstriyel yapılarda aranan estetik unsurunu tamamlayıp tamamlayamadığı hep tartışılmıştır. Sizin birikimli mühendis deneyimli hoca ve sanat kültür alanlarıyla ilgilenen entellektüel kişiliğiniz yapı sanatının bu özgün konularıyla uğraşmanıza yol açmış bulunuyor. Yapı sektörümüz içinde sizin bu konulardaki yayınlarınızı Türkçe’de ya da yabancı dillerde izleyen epeyce meslektaşımızda mevcut. Onların hatırlatması üzerine sizinle bu konularla ilgili bir söyleşi yapmayı düşünüyoruz.
Erhan Karaesmen: Yapı sistemi kavramı, bitmiş ürünün görsel etkileyiciliğini de özel bir anlam yoğunluğu kazanır. Adına kısaca taşıyıcı sistem denen kolon, duvar, kiriş, kafes, kiriş, döşeme, kemer, tonoz, kubbe, karmaşık ters tonozlar, büyük mekanların özel örtü sistemleri ve benzeri tüm elemanların komşuluğu ile oluşur. Burada taşıyıcı sözcüğünün kuvvetli bir sıfat olarak bu sistemin ana görevinin yapının güvenli biçimde ayakta durmasını sağlamak olduğunu düşündürür. Ancak, bu sistemi oluşturmak mekanik bilgisi ve matematiksel mantık içinde yürütülmüş analizlerin ürünü ve sadece dayanım ve stabilite koşullarını tatmin eden bir cisimler kümesi oluşturmak anlamına gelmez.
Yapı taşıyıcı sisteminin kendisini oluşturan öğelerin, içine yerleştikleri mekanla sadece soğukkanlı bir dayanımcılıkla değil, aynı zamanda konuşkan bir dayanışma içinde bütünleşmesi söz konusudur.
Yapı sistemi oluşturma geniş oylumlu mekanlar büyük açıklıklar taşıyan özel mekanlarda mimarlık unsuru ile birlikte organik bir komşuluk içinde bulunma amacını güder. İnsanda tinsel bir dinginlik duygusu yaratan bazı özel mekanlar vardır. Özelliği olan yapıların ön mimarlık tasarımından itibaren taşıyıcı sistemin birlikte düşünmeye ve onunla organik bir görsel biçimde bulunmayı amaçladığı bilinebilir. Ancak bu uyumun sağlanmadığı sıradan binaların ve yapıların sayıca nezihidir.
Yapı Dünyası: Bu arada sokak aralarına sıkışmış sıradan küçük yapıların temsil ettiği çağdaş kentleşmenin benzersiz ruh sıkıcılığının da binalardaki mimarlık unsuru ile taşıyıcı sistem arasında bağlantı bulunmayışından kaynaklandığını söyleyebilir miyiz?
Erhan Karaesmen: Kentlerin, en azından Türkiye’mizde dahil gelişmesini tamamlayamamış ülkelerdeki kentlerin ancak, bu biraz daha karmaşık şehirleşme kültüründen yoksunluk, kentleşme kurallarına riayet etmeme ve savrukluk, kamu yönetim birimlerindeki umursamazlık gibi unsurlar. Yeniden tekil bir binada olup çevresiyle birlikte alabildiğine o tek binanın zavallılığını, mimarlık ve mühendislik mesleklerinin gereği olan minimum özenin gösterilmediği bu talihsiz yapılarda mimarlık-yapı mühendisliği arasındaki uyumun akılcı ve organik yan yana gelmesi zaten beklenemezdi. Bu yapılarda taşıyıcı sistemden mekan tamamlayıcılığı falan gibi üstün işleselliğe yardımcı olmaktan çok, yapının genel dayanımı ve stabilitesinin sağlanmasını beklenebilir. Ancak bu tür yapıların mimarlık tasarımındaki özensizlik, bilgisizlik ve ihmal yanısıra inşa edilişindeki akıl almaz gayri ciddiyet dolayısıyla ülkemizdeki, özellikle deprem riski yüksek olduğu bilenen, bu tartışılan konunun güncel çerçevesi olarak yakın tarihlerde iki ayrı ulusal seminerde yaptığım sunuşların bir özetini vermek isterim. 2004 yılında Antakya’da, 2005 yılında Antalya’da İnşaat Mühendisleri Odası (İMO)’nun oralardaki şubelerinin yerel teknik ve kentsel sorunlarla ilgili iki ayrı konferans düzenlediği hatırlardadır. Sosyal ekonomik gücü yüksek iyi eğitilmiş ve duyarlı hemşehrilere sahip, oluşlarıyla hep örnek gösterilen bu iki kentimiz son çeyrek yüzyılın yukarıda sözü edilen kentleşme bunalımı, bu iki seçkin kentte yoğunlukla yaşanmıştır. Mimar ve mühendis meslektaş potansiyeli de bir hayli yüksek olmakla birlikte mekansal ruhsuzlaşmaya sürüklenmiş bir Antakya ve Antalya örneğinden maalesef söz edilebilir.
Yapı Dünyası: Ancak sayısı çok yüksek olan sıradan binaların, kentlerin karekterlerine egemen olmasının yanı sıra kalıcı kültür mirası niteliği taşıyan özel binalar da inşa edilmektedir. Bu konuda ne dersiniz ?
Erhan Karaesmen: Evet; bir dönemin uygulamalarına bakıldığında zaten bu özel yapılar ve geleceğe mesaj taşıdıkları görülür. Sıradan yapılar zaman içinde yok olmuştur. Heybetli tarihi yapılar, büyük tapınaklar, toplumsal buluşma binaları, köprüler, anfi tiyatrolar o dönemin yansıtıcıları olarak görev yapar ve anlam taşırlar. Günümüzde bile genel bir ruhsuzluk ve görsel çirkinlik yaratan sıradan yapıların yanı sıra az sayıda da olsa özel binalar ve yapılar inşa edilmektedir.
Bu sadece teknik dünyanın bir beklentisine değil toplumsal bir ihtiyacada cevap verir.
Ayrıca genel bir kural olarak, yapıların boyutları biraz daha büyüdükçe ve onlardan beklenen fonksiyonlar biraz daha nitelik kazandıkça onlara gösterilen özen biraz daha artmaktadır. O noktadan itibaren mimarlık ve yapı mühendisliği arasındaki organik bütünleyicilikten söz edilebilir.
Yapı Dünyası: Burada binaların ve yapıların alışılmış dışı oluşlarının bir etkeni olarak boyutlardan söz ediyorsunuz.. Ayrıca başka etkenler daha var mıdır (olabilir mi)?
Erhan Karaesmen: Yapıların hem dış görüntü olarak cesametini oluşturan formları ve geometrileri hem de içerideki yapı öğelerinin bir bölümünün teknik dille “açıklık” olarak adlandırdığımız özel nitelikleri yapı boyutlarını büyütürler. Ancak, bir yapıyı ve özellikle bir binayı “çok özel” kılıcı başka unsurlar da vardır. Yapıldığı dönemin teknolojik özelliklerini ve üstünlüklerini inşa edildiği yörenin ve ülkenin genel sosyo ekonomik niteliklerini yansıtıp yansıtmamaları da onları özel yapan etkenler arasındadır. Ayrıca; dinsel, toplumsal ya da diğer tür mesajlar yayıyor olabilme bir özel yapının ana unsurları arasındadır. Tapınak türü yapılar, ulusal görkemli anıtlar bu söylenenin örnekleri olarak hatırlanabilir. Burada dış görünüşteki görkemden söz ederken, göze hoş gelici biçimde çevresindeki doğa parcalarıyla ve daha önceden mevcut yapılarla uyumu unsurunun da ağırlığı bulunduğu hatırlanmalıdır. Toplumsal amaçlı kullanım binaları (kültürel kullanım, sportif performans seyretme, ibadet, büyük boyutlu alışveriş vb.) amaçlarla onları gündelik kullananlara iç rahatlığı sağlaması gerektiği açıktır.
Ancak bu tür yapıların sadece içeride onu kullananlar tarafından değil dışarıda onu gören çok daha yüksek sayıdaki yurttaşlar tarafından takdir görmesi halinde gerçekten özel ve başarılı bir yapılaşma örneği yaratılmış olur.
Dışarıdan kitle olarak görünüşün sağladığı görsel tatmin özel yapılar için gerçekten çok anlamlı bir unsurdur. Bu “özel yapı” anlayışı binanın alışılmışın dışında bir iç akış işlevselliği yaratılması anlamına da gelir. Dış görünüşteki görkemin yanı sıra tekil bina olarak etkileyiciliği ve çevresiyle uyumundaki rahatlığın araştırılmasıyla binanın iç mekanlarında da oylumlu hacimler ve boyutlar ortaya çıkar. Toplumsal ortak kullanım amaçlı yapılarda, bu genel bir beklenti olarak zaten mevcuttur. Bu beklentiye karşılık vermede mimarlık yaratıcılığından gelen mekan tasarımı elbette öne çıkar. Ancak, bu mekanın tasarımında ve inşaatında tamamlandıktan sonra bitmiş ürün olarak hizmete girişinde yapı taşıyıcı sisteminin mimarlık düşüncesini ve imgelemini kuvvetle takviye etmesi gerekir.
Yapı Dünyası: Taşıyıcı sistem ile mimari mekan arasındaki bu birbirini tamamlayıcılık olayını biraz daha açabilir misiniz?
Erhan Karaesmen: Taşıyıcı sistem, bazende karkas olarak adlandırılan yapı parçaları bina türü bir yapıya etki yapan tüm yüklerin güvenli bir şekilde karşılanmasına cevap verecek yapı ögelerinden oluşur. Bu ayrı ayrı parçacıklar alışılmış yapılarda döşeme, kiriş, kolon, taşıyıcı perde, duvar gibi bilinen ögeleri kapsar. Bunlar düz çizgisel geometrili çubuk elemanları ile çoğunlukla yatay ve düşey yerleşmiş düzlem elemanlarıdır. Aralarında yük etkilerine karşı birlikte ve dayanışma içinde hareket etmeyi sağlayacak kuvvetli bağlantılar vardır. Bunlar sayesinde taşıyıcı elemanları arasında bir süreklilikten söz edilebilir. Bu süreklilik sayesinde ayrı ayrı ögeler artık tek bir yapı sistemi oluştururlar. Bunun adı da, yukarıda değinildiği gibi, karkas yada taşıyıcı sistemdir. Mimari fonksiyonelliğin ve ayrıca içinde yaşayanlara ve dışarıdan bakanlara keyifli bir görsel ortam yaratmada işe yarayan fantezilerin ve detaylandırmaların tümünün birden bu taşıyıcı sistemle mekanik ve organik bir uyum içerisinde olma mecburiyeti vardır. En basitinden mimari proje birbirine komşu iki mekanı ayıran bir yığma, bölme duvarı tasarlamışsa bunun yaratacağı düşey yüklerin taşınabilmesi için bu duvarın hemen altına karkas üyelerinin yerleştirilmesi gerekir. Mimarlık imgeleminde gözetilen işlevsellik büyük çoğunlukla gündelik yaşamın işlem fonksiyonlarını rahatlatma amacını güder. Taşıyıcı sistem bir mimarlık ürünü olarak binanın yaratacağı yükleri ve ayrıca doğadan gelecek kendiliğinden yaratılmış rüzgar, deprem gibi yatay yükleri bu taşıyıcı sistem güvenle bir elemanından diğerine aktararak ve en sonunda da temeller aracılığıyla toprağa aktararak karşılayabilmelidir. Bazı bina mekanlarının boyutları ve bu arada dışarıdan gelen doğa ürünü yüklerin yoğunluğu bina taşıyıcı sistemlerinin bazı ögelerinin hem boyutları hemde konacağı yerleri belirleyici kuvvetli unsurlar olarak ortaya çıkar. Ancak taşıyıcı sistem düşey yatay her türlü etkin yük altında böylesine bir iş plan düzenine ve ögelerinin geometrisiyle ilgili öylesine belirlemelere sahip olmalıdırki mimarlık düşüncesinin öngördüğü iç fonksiyonellik ve dıştan bakanlar için görüntü hoşluğu kaybolmasın.
Burada mimar imgeleminden gelen bazı kitle ve mekan düzenlemelerinde fantazi unsuruna fazla öncelik verildiğine tanık olunabilir. Bu duramda taşıyıcı sistemlerin bazı yapılar için çok zorlanması gerekeceği açıktır. Dolayasıyla taşıyıcı sistem ile mimarlık ögelerinin uygun komşuluğu ve işçiliği sağlanamamasına yol acılabilir. Buna karşılık formda ve boyutlarında görselliği uygun şekilde gözetecek aşırı fantezilere kaçmamış hoş bir mimarlık anlayışının ürünü olan mekanlarda taşıyıcı sistemin bu komşuluğu ve iç içeliği çok daha doğal biçimde sağlaması beklenir. Maalesef uygulamada uyumu daha kolay sağlanabileceği bu tür yapılarda da birbirini tamamlayıcılık ve kolkolalık sağlanamadığı sıkça görülür. Burada, mimarlık sistemi ve onun karkası oluşturulurken mimarlar ile mühendisler arasında yeterli diyalog kurulamamış oluşu ana sebeplerden biridir. Ama bunun yanı sıra mühendislik tasarımının, özellikle yapı taşıyıcı sistemi tasarımının kuvvetli bilgi dayanağı ve profesyonel ciddiyetle ele alınmamış oluşu unsurununda payı bulunabilir.
Yapı Dünyası: Bu uyumsuzluk durumuna sık rastlanıyor olsada dünyadaki tüm yapılar için bunun çok genel bir durumu yansıtmayacağı herhalde düşünülebilir, değil mi?
Erhan Karaesmen: Evet haklısınız. Birbirini tamamlayıcılık, iç içe komşuluk durumlarının yaratıldığı sayısı arzulanandan daha da az kalsa çeşitli tür binalarda alkışlanacak ve örnek oluşturacak bir birliktelikten söz edilebilir. Bu tür binalarda mimarlık tasarımı ile yapı taşıyıcı sistem dizaynı ilk aşamalardan itibaren içten irtibatlı birbirine paralel iki faaliyet gibi yürütülür. Aslında, bu zaten her tür bina için arzulanan ideal durumdur. Ancak, önceden değindiğimiz sıradan yapılarda bu tür bir çalışmanın gerçekleşmesi olanaksız kaldığından beklentiler özelliği olan binalara yönelmektedir. Boyutları büyük, görkemli bir kitle görüntüsü verebilecek toplumsal-ekonomik-teknolojik gösterge niteliği taşıyan bu çok özel binalar kısaca şöyle hatırlatılabilir.
1- Toplumsal hizmet ve buluşma binaları. (Yurttaşa sürekli hizmet veren üst düzey yönetim binaları, bakanlıklar, genel müdürlükler, yasama ve yargı eylemlerinin yer aldığı ulusal prestij binaları vb… Bu gruba ayrıca prestijli eğitim binaları, üniversitelerin merkez yerleşkelerindeki simgesel anlam taşıyan ve o sistemin bir çeşit görsel temsilciliğini yapan ana binalar, kapsamlı ve kalifiye sağlık hizmeti sunduğu bilinen büyük hastane binaları…)
2- Yapıldığı devir ve yörenin temsil ve sembolik sosyal platformunu oluşturabilme şansına sahip büyük boyutlu ibadet binaları, tapınaklar.
3- Toplumsal dinamizmin buluşma ve hareket noktalarını oluşturan ulaşım sistemlerinin yoğun hareketlilik gösteren büyük boyutlu terminal binaları. (Büyük tren istasyonları, birkaç hattın kesiştiği ve ulaşımın yanısıra ek bazı sosyal-ticari fonksiyonlarada sahip büyük metro istasyonları, yoğun yolcu akışına sahip havaalanı terminal binaları, liman terminal binaları vb.)
4- Yurttaşların epeyce bir kesiminin kalabalık gruplar halinde ziyaret ettiği kültürel dinlenme, vakit geçirme ve bilgilenmelerine yardımcı toplumsal buluşma binaları. (Konser ve opera salonları, tiyatrolar, müze binaları, büyük hacimli kütüphane binaları vb..) Bu tür binalar günümüz toplumlarında sosyal yaşam standardı ve eğitim düzeyi yüksekliğinin göstergesi olarak kabul edilir. Mimari görünüş, kitle etkisi ve taşıyıcı sistem uygunluğu yönünden özen gösterilerek tasarlanır ve inşa edilir. Dünyanın çeşitli yerlerinde inşa edilen kültür etkinliklerinde toplumu buluşturma amaçlı bu binalar yapıldıkları dönemin kentsel gelişme rasyonelini ve görsel zevkini yansıtmaya çalışırlar. Ülkemizde maalesef bu gruba giren çok az sayıda başarılı örnekten söz edebiliriz. Şu aralar, garip ve tutarsız biçimde, yıkılıp yıkılmayacağı spekülatif tartışmalara konu olan İstanbul Taksim Meydanı’ndaki Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Binası 30 küsür yıl öncenin anlayış ve ölçülerine göre düzgün bir yapıydı. Devletin bağlantılı kurumları ile ilgili özel kuruluşlar arasındaki bir anlaşmazlık ve uzlaşmazlık sonucu yapımı maalesef birkaç yıldır durdurulmuş olan İstanbul-Ayazağa’daki Sanat Kültür Merkezi’de tamamlandığında başarılı bir örnek oluşturma şansına sahiptir. Benzeri, çok yavaşlatılmış bir ilerleme durumu Ankara’nın günün birinde tamamlandığında iftihar edilecek bir bina tipini ortaya koyma potansiyeline sahip Ankara Konser Binası içinde geçerlidir.
5- Sportif etkinliklerin sergilendiği ve izleyicilerine dinlendirici bir vakit geçirme şansı tanıyan büyük spor tesisleri. (Açık ya da kapalı stadyumlar ve yüzme havuzları, büyük spor salonları vb.) Ülkemizde spor izleme amaçlı bir tüketim duygusunun ağır bastığı itiş kakışlı ve özensiz giriş çıkış alışkanlıkları dolayısıyla mimarlık ve yapısal özelliklerine maalesef dikkat edilmeyen bazı başarılı örnekler mevcuttur. İstanbul’daki Abdi İpekçi Spor Salonu ve yeni Olimpiyat Stadyumu’ndan “bunlar arasında” söz edilebilir.
6- Tüketim imparatorluklarının ülkemizede yansıyan ürünleri arasında içinde büyük alışveriş merkezi, lokanta, sinema vb… ögeleri barındıran büyük boyutlu binalar. (Kent merkezlerinde gittikçe daha fazla boy gösteren bu binaların bazılarının simgesel değer taşıma eyleminde olduğu bilinmektedir.)
7- İç mekanları geniş ve yaygın dıştan kitle etkisi değilse bile en azından cephe görüntülerinin düzgün olmasına gayret edilen özel imalat yerleri fabrikalar, üretim tesisleri. (Bu tür yapılarda taşıyıcı sistem daha ön planda gözükmekle birlikte mimari tasarım unsurları fantezi biçiminde değil ancak işlevselliği gözeten bir iç hareket akışkanlığını taşıyıcı sisteme uygun olarak sağlama amacındadır.)
8- Çoğunlukla konut yada işyeri amaçlı bazende otel biçiminde kullanılabilen yüksek binalar. “Yukarılara ve gittikçe daha yükseklere tırmanmak insan oğlunun çok eski dönemlerden beri tutkulu bir arzusuydu. Mühendis-Mimarlar içerisinde yükseklere tırmanan bir yapıyı tasarlamak inşa etmek çekici ve prestijli bir konuydu. Bunun üstüne birde nüfusu ve hareketliliği hızla artan kentsel alanlardaki arsa sıkışıklığı ve yetersizliği gelince gittikçe daha fazla yüksek bina yapılır oldu. Önceleri ABD’de başlayan bu eylem giderek Asya Ülkelerinede sıçradı.
Özellikle Çin Shenyang kentindeki etkileyici yükselmelerle dünya rekorlarını altüst etmeye hazırlanıyor Asya ülkelerinin yüksek yapılar genel planlama ve tasarım aşamalarına henüz ABD uzan kişilerinden, kurumlarından destek alarak yürütülüyor. İnşaat işlerinin kendi müteahhitlik güçleri ile çözmeye hazırlansalar bile o alanda da batı ülkelerinden uzmanlık oldukları biliniyor. Ancak Çin’de yüksek mimarcılıkta tasarım ulusal ölçüye geçmesi için ciddi arayışlar içinde sahnelendiği de biliniyor.
Bu kümeler içinde yer alan epeyce bir sayıdaki özel kullanım amaçlı binanın aynı zaman “mesaj” yayıncılık niteliğine sahip olduğu düşünülmelidir. Dolayısıyla söz konusu mimarlık-yapı sistemi uyumunun bu özel yapılarda daha da öncelikle aranması gerekmektedir. Ancak dünyadaki tüm yapılar içinde özelliği olan yapılar sadece binde (hatta on binde, on bindedir) mertebesinden rastlanan yapılardır.
Yapı Dünyası: Ancak geri kalan çok büyük çoğunluk içinde birşeyler söylenebilir miydi?
Erhan Karaesmen: İleri ve ideal bir uyum alınmasa bile dünyadaki yapıların, bina türü yapılar başta olmak üzere herşeyden önce belli bir yapısal güvenliği sahip olması beklenir. Ayrıca kullanım amaçlarınada işlevsellikte gözetilmiş olmalıdır. Bu iki ana koşul bu çok kalabalık kümeleri ada kendi halinde, daha alışılmış tüm yapılar için anahtar kavramları belirler doğrudan doğruya müstakbel kullanıcılar tarafından inşa edilmiş olsunlar yada bir mimarlık tasarımına sahip olarak usta-kalfa türü yapımcılar tarafından inşa edilmiş olsunlar yapı güvenliği özellikle sağlanma durumundadır. Yapı kalite kontrolleri, sistemleri ve mekanizması gelişmesi ülkelerde küçük ve mütevazi amaçlı basit yada birazda binalarda doğru her türlü yapıda sağlanması nispetten kolaydır. Gelişmekte olan ülkelerde ise nüfus özellikle kentsel nüfus artışındaki büyük sürat çok sayıda binanın hızla yapılmasını gerektirir. Bu ülkelerin bir bölümünde ciddi bir yapı mekanizması olmadığından yapı güvenliği sağlanmasında çok fazla zorlanır. Ülkemizde her deprem afetinden sonra yapı kalitesizliğinin hasarlarının arttırıcılığı, bozukluğundan bolca söz edilebilir. Ancak ülke ve yapı çapında gerekli oturmuş bir yapı mekanizması kontrolü hale işlevsellik kazanmamıştır. Türkiye adına çok hayıflanılacak acıklı bir sosyal-ekonomik konumu göstermektedir.
Yapı Dünyası: Sonuç olarak taşıyıcı sistemler bir yapının güvenliğini sağlayacak unsurlar olmanın ötesinde başka işlevselliklerede sahip olabilmelidirler anlattıklarınızı kısaca bu anlayış içerisinde özetleyebilir miyiz?
Erhan Karaesmen: Yukarıda ayrıntısıyla kümeleştirmesine gayret edilen özel yapılar büyük ölçüde görsel mesaj yayma ve dağıtma görevinde yerine getirilen toplumların bir ödenimde refah ve teknoloji üstünde düzeyini gösteren önemli sembollerdir. Dıştan bakışta belli bir etkileyicilik yaratma ve bir çeşit “ey insanlar bana dikkat edin” mesajının yayma durumundadır. Kitlesel görsellik sadece boyla, posla azametle ve cephelere getirilen sistemlerle değildir. Bazı binanın taşıyıcı sisteminde bu sistemin genel formu elemanların biçimleri ve geometrileri, göze kör olabilmektir. Yapının genel boyutları ayrımındaki boyut ile bu taşıcı sistem arasındaki iç bağlantı organik biçimde yaratıldığından insan gözü ve beyni baktığı yapıdan keyif duyar. Ayrıca, duymalıdır da. Bir düzlem içinde eğrisellik taşıyan yada üç boyutlu eğrisel düzeye sahip olan yapılarda gözün yapı gördüğü nesne zaten, binanı kendisidir. Geçmişte Büyük Sinan’ın daha yakın tarihlerde Gaydi’nin gönümüzde bazı yapılar da kendini vuran eğrisel geometrinin zarif ve görkemli etkileyicilik yapı taşıyıcı sisteminin mimarı amaçlarda mükemmel buluşmasının tam bir zarifidir.
Bu etkileyicilik ve içinde bulunduğu bir mekandan refahlık duyma beklentisi insanoğlunun öncelikle bu özel yapılarda aradığı bir katilesidir. Yapının iç mekanlarında ve onları bağlayan geçici bölgelerinde taşıyıcı sistemin ustalık ve akılcı bir biçimde kullanılması üstü kapalı bir mekanda dolaşırken huzur duyabilme beklentisini daha kolay karşılar taşıyıcı sistemleri elemanları bazen çok az gözükür fonksiyonel yapı elemanların arasına gizlenmiştir. Bazı taşıyıcı sistem gözüm algılayabildiği o anda ortaktır. Yapı güvenliğini sağlayıcı güçlü boyutlara sahip olma şartı bir ona unsurdur; ancak gözükür yada gizlenmiş olsun bir yapı taşıyıcı sistemleri içi mekanlara komşu öğeleride o mekanlara duyulan tinsel huzuru artırmaya yardımcı olur estetik sözcüğü belki biraz abartmalı kullanılmış gibi dursada mimarlık-yapı taşıyıcılık sağlandı yapılar göze ve ruha zevk veren oluşumlardır. Yapı sanatına yansımış biçimiyle estetik kavramıda zaten işte, budur.
Yapı Dünyası Dergisi 2006 Sayı: 123-124 de yayımlanmıştır.