Kafam Karışık
Ruhi TARKAN, İnşaat Yüksek Mühendisi, ODTÜ
Ülkemizdeki inşaat faaliyetlerinde kalitenin ön planda olmayışına atıfta bulunarak, bunun sebeplerini, kimimiz Devlet İhale Kanununda, kimimiz denetim mekanizmasında, kimimiz ihalenin en ucuz teklif verene verilmesini sağlayan işveren idareye, kimimiz müteahhide, kimimiz işi yapan taşeron’a, kimimiz de ülkemizde kaliteli işçi ve teknik eleman olmayışına bağlarız.
Ancak hiçbirimiz, kaliteli işçinin eğitim ile elde edilebileceğini, kaliteli işçi bulunsa bile bunun sisteme uyumu için, hizmet içi eğitim yapılması ve bunun zamanla tekrarlanması gerektiğini, kimimiz işyerlerinde uygun bir kontrol mekanizması bulunmadığını söyler, bazıları yeni yetişen mühendislerin üniversitelerde iyi yetiştirilemediğinden bahseder ve kalitesizliği hep başkalarının üstüne yükleriz. Böylece kendimizi sorgulamaktan uzaklaşır ve soruna çözümü de bulamayız. Bu iş yıllarca böyle devam eder gider.
Bunları değerlendirirken gelişmiş Avrupa ülkeleri ve ABD den bahsederek oralarda bu gibi işler olmaz, çünkü müteahhitleri kaliteye önem verirler, mühendisleri iyi yetişmiştir, ihale kanunları iyidir gibi düşüncelerle kendimizi avuturuz. Oralarda da kötü müteahhit olabileceğini, kötü denetim olabileceğini, iyi yetiştirilmemiş mühendis olabileceğini hiç düşünmeyiz.
Ancak, oralarda yine de görevini iyi yapan denetimciler, hakkını arayan müşteriler vardır. Mevcut kanunların uygulanması sayesinde, kalitesiz işleri yapanlar ya müşteri bulamaz, ya da bellerini doğrultamayacakları gerçeği ile karşılaşmaları oldukça sıklıkla başlarına gelir.
Biz de işini iyi yapmayan müteahhit bir başka kurumun ihalesine girebilir, kanunlar da gelişmiş ülkeler sistemine oldukça uyarlanmış olduğu halde, bunu uygulayanların veya uygulayacakların aynı transformasyon sürecine girmemesi sebebiyle uygulamalarda hep aksaklıklar olur.
2008 yılının son aylarında karşılaştığımız finansal veya ekonomik kriz ABD’den tüm dünyaya yayılmaya başladı. Esasen bu krizin ayak sesleri 2004 yılından beri geliyordu. Ancak ABD dahil kimse uyanmadı. Hatta ABD ve Avrupa, Türkiye’deki banka krizinden ders de almadı. O dönemde Türkiye’de de Bankalar risklerini iyi hesaplamadan kredi veriyorlar, kredileri kendi gruplarına kullandırıyorlar, nasılsa bu tür krizlerde devlet onların zararlarını karşılar diye düşünüyorlardı. Sonunda zararları Devlet karşıladı ama banka sahiplerinin bir bölümü bundan zarar gördü. ABD ve gelişmiş Avrupa ülkeleri bu tür bankaların ve bankacıların sadece Türkiye’de çıkabileceğini düşündüler, kendi ülkelerinde böyle bir husus gerçekleşmez diye kabul ettiler, banka ve finansal kuruluşlarını iyi denetleyemediler.
2001 yılı öncesinde de Türkiye’de de Bankalar yeminli murakıpları vardı. Maliye Bakanlığı vardı. Bunların denetleme raporları acaba hiç mi gerçeği açıklamıyordu! Banka yöneticileri de tıpkı şimdi ABD de olduğu gibi kendi menfaatlerine zarar gelmediği sürece durumu idare etmeye mi çalışıyorlardı.
Sonra BDDK gibi yeni Denetleme kuruluşları devreye girdi. Artık her şeye inanmak zorlaştı ama, eğer BDDK işini iyi yapıyorsa, yani manipülasyonları fark ediyor ve buna müsaade etmiyorsa, bugün ülkemizde tüm bankalar kontrol altındadır diye kabul etmek lazım. Bilançolarında gizlenen bazı kalemler olmayacak, teminat mektupları riski dahil tüm risklerin kontrol altında denetleniyor olması lazım!
ABD’de kontrol mekanizması yok muydu, vardı da görevlerini yapıyorlar mıydı yoksa yapmıyorlar mıydı? Onlar da yapılanları görmüyorlar mıydı? Hazırladıkları raporlar Maliye Bakanlığına gitmiyor muydu, hükümetin hiç mi haberi yoktu? Veya ABD hükümeti bu yolsuzluklara göz mü yumuyordu nasılsa bir kriz gelse bile bu ABD den çok dünyayı hırpalar biz de nasıl olsa matbaada Dolar basar her türlü sıkıntıdan kolayca kurtuluruz mu diyorlardı? ABD’deki banka ve finansal kuruluş yöneticilerinin hepsi mi gözü kara ve kendi menfaatlerini düşünecek insanlardı! Bir tanesi bile çıkıp bu durumun kötüye gittiğini hükümete acaba söylemedi mi?
Anlı şanlı derecelendirme kuruluşları acaba derecelendirmeyi, parayı aldıkları veya kendi vatandaşı oldukları ülke lehine mi kullanıyorlardı? Neden hiçbir derecelendirme kuruluşu bu finansal şirketler ve bankalar için bir derece düşürme işlemi yapmadı, dünyayı uyarmadı? Bu şirketlerin gücü gelişmekte olan ülkelere mi yetiyor! Standard & Poor’s, Fitch, Moody’s, vs gibi kuruluşların notları ile ülkeler ve firmalar ucuz veya pahalı kredi kullanabiliyorlar, bunların burada bir menfaati yok mu?
Hani IMF sadece Türkiye’de başarılı olmuştu, Arjantin’de de biraz başarı kazanmıştı, IMF bunların dışındaki reçete uyguladığı diğer tüm ülkelerde başarısızdı! Şimdi ne oldu da özel sektör hükümete hemen IMF ye başvurunuz böylece güven ve istikrar sağlanır diye haber gönderiyordu. Hani IMF istenmeyen bir kuruluştu, bu sene ve bundan sonra IMF programı uygulanmayacak diye sevinmiyor muyduk?
Şimdi IMF’ye başvururken çok aceleci davranmadık diye birilerini krize uygun yaklaşmamakta suçlamıyor muyuz? IMF ‘ye şimdi neden gelişmiş ülkeler başvurmuyor da Macaristan, Ukrayna, İzlanda, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler başvuruyor. Gelişmiş ülkeler acaba nerelerde saklıyorlar piyasaya sürdükleri ve sürecekleri yüz milyarlarca ABD Dolarlarını veya Euroları! Haydi, ABD para basıyor, parası da dünya parası olduğu için olası enflasyonist etki minimum da kalacak, peki Euro ülkeleri de mi aynı şeyi yapacaklar. Nasıl olsa onların parası da dünya parası gibi değerlendirilebiliyor, onlar da para basma hakkına sahip mi? Avrupa Birliği(AB) bu para basma işine nasıl bakıyor! AB’nin sadece gelişmiş ülkeleri mi para basacak ve kullanacak, AB’ye yeni katılan diğer ülkeler bu imkandan faydalanmayıp IMF’ye mi başvuracak?
IMF’ye başvurulması gerektiğini ileri süren reel (özel) sektör acaba kendi risklerini devlet aracılığı ile halka mı ödettirmek istiyor? Acaba şöyle mi düşünüyorlar. Ben bu kredileri özelleştirme ve yatırım için aldım, bu sayede ülkemin kalkınmasına katkıda bulunuyorum, para kazansa idim bu para benim olacaktı, ama şimdi öyle görünüyor ki ben para kazanamayacağım, yaptığım yatırım da yarım kalacak. O zaman Devlet bize yardım etsin, çünkü biz ülkeye katkıda bulunuyoruz. Devlet IMF’den alacağı krediyi de bize tahsis etsin, böylece biz kurtulalım. Halk bunu öderse öder, bize ne, biz işimizi biliriz mi diyorlar, yoksa ben nereden bilebilirdim bir dünya krizi çıkacakta beni vuracak! Olmayacak bir iş!
Bu arada, özellikle elektrik üretimi için yatırım yapan ve bunun finansmanını yerli ve yabancı finans kuruluşlarından sağlayan reel sektör, şimdi ne yapacak? ABD’nin getirdiği bu krizi nasıl savuşturacak! Acaba IMF’den yardım istenirken reel sektörün bu riskini üstlenmek doğru mu? Reel sektörün günahı ne, dünya krizini nereden bilecekti!
Dünyada tüm gemilerin, tankerlerin vs yeni yönetmelikler uyarınca belirli standartlara sahip olmalarının istendiği, dünyadaki tüm tersanelerin bu yönetmeliğe uygun gemi ve tanker siparişleri ile başa çıkamadığı bir dönemde, tüm tersane sahipleri Türkiye’de bir kriz çıksa bile biz dünyaya çalışıyoruz, bize bir şey olmaz diye düşünürken şimdi ne yapacaklar! Yaptıkları yatırım yanlarına kar mı kalacak! IMF’den gelecek para onlara da yarayacak mı?
2007 yılında Türk Müteahhitleri yurt dışında 18 milyar ABD Dolarlık iş almışlar veya gerçekleştirmişler. Bu yıl bu miktar 20 milyar ABD Dolarına ulaşacakmış. Bu müteahhitler kimler ve acaba hangi işleri almışlar. Alt alta toplandığında acaba bir yıl için mi bu rakamlar geçerli, yoksa birkaç yıl için mi? Acaba ortak olarak işi alan müteahhitlerin her biri aynı işi 2 veya 3 ile çarparak mı Dış Ticaret Müsteşarlığına bildiriyor.
Sadece bir gerçek var, o da son 5 yıldır Afganistan’da iş yapan müteahhitlerimizin yaptıkları işin toplamı sadece 200 milyon ABD Doları olmuş.
Orta Doğu da iş yapan müteahhitlerimizin yapmakta oldukları iş tutarı birkaç milyar doları buluyor, ancak bunların hiçbirisinin 1 yıl içinde bitmesi mümkün değil. Bu rakamlar acaba her yıl yenilenerek mi bildiriliyor. Orta Doğu halkı, yani Filistinliler, Araplar, İsrailliler yaklaşık 3000 yıldır ticaret ile uğraşıyorlar. Biz Türklerin ticaret ile uğraşmaları acaba kaç yıllık? Hangi işin ne kadar fiyatı olduğunu acaba onlar mı iyi bilir biz mi iyi biliriz! Acaba Orta Doğu’da çalışan Türk Müteahhitleri orada çalışan Avrupa ve ABD müteahhitleri gibi belki de hiç kar etmeden veya zarar ederek mi ülkeye dönecek! Sonra bu işin faturasını son ABD krizine mi bağlayacak!
Acaba ABD’de ortaya çıkan kriz sadece mortgage’den oluşan bir kriz mi? Mortgage riski ne kadar bilebiliyor muyuz? Madem ABD halkı bu parayı ödeyemedi, bunu tüm ABD mortgage kullanan halkı aynı anda mı yani 2008 yılının ortalarında mı yaptı? Bankalar ve finans kuruluşları birdenbire mi bu ödememe ile karşılaştılar. Yani ABD’nin bugün piyasaya vermeyi kararlaştırdığı ve bir kısmını da enjekte ettiğini bildirdiği 850 milyar ABD$’nın hepsi mi mortgage den gelen bir risk! Başka riskler yok mu acaba? Krizi halka yüklemek, yani ev kredi borçlarını ödeyemeyenler sebebiyle bu kriz ile karşılaştığımız söylemek dünyaya karşı bir ikiyüzlülük değil mi? ABD Hükümeti tüm dünyayı kendi umursamazlığı yüzünden düşürdüğü bu durumdan dolayı acaba üzüntü duyuyor mu, yoksa iyi mi oldu onlara diye düşünüyor. Böyle düşünmese tüm dünyaya bir özür dilemesi gerekmez miydi?
ABD, Irak ve Afganistan maceralarını bizlere mi sordu da gerçekleştirdi. Irak uğradığı toplumsal travmadan nasıl kurtulacak. Kim bilir kaç nesil bunları yaşayacak!
Afganistan’da öldürülenlerin bazısı Taliban diye nitelendiriliyor. Bunların Taliban olması bir suç mu ve ayrıca bunların alınlarında damga ile mi yazılıyor, Taliban oldukları! Irakta öldürülenlerin isyancı oldukları belirtiliyor. Bunların da alınlarında isyancı diye mi yazıyor! Bunlar ABD istilasına karşı direnen saf ve saf Iraklılar olamaz mı? Yani ABD’ye karşı isen isyancısın, Talibansın, Radikal İslamcısın. Afganistan Radikal İslamcı diye kötüleniyor da neden Suudi Arabistan Radikal İslamcı olarak ABD’nin sevgilisi durumunda. İran neden Radikal İslamcı diye ABD’nin istemediği bir ülke de, Yemen değil! Afrika’daki radikal ülkeler neden ABD’nin hedefi değil. Bin Laden’i Suudi Arabistan rejimi yetiştirip ihraç etmedi mi? Bugün tüm dünyada güvenlik için yapılan harcamalar ve insanların girdiği sıkıntıların bir sebebi de Bin Laden dolayısı ile dünyayı yöneten ABD değil mi? Bin Laden ve El Kaide ABD politikaları sonucu oluşmadı mı?
ABD’de radikal gruplar yok mu? Onlar neden başka bir şekilde nitelendirilmiyor? ABD’deki radikal gruplar insan öldürmüyorlar mı? Neden Hıristiyanlar için misyonerler var da İslam için yok!
Ben bir ABD düşmanı değilim ama neden işler böyle oluyor diye sorgulamak istiyorum. Acaba biz ABD gibi süper bir güç olsaydık, başka türlü mü davranırdık?
Ülkemizde özellikle türban takan üniversitede okumak isteyen kızlarımız yok farz ediliyor da, onların çocuk yetiştirecekleri, bu çocukları hor görülmüşlük etkisi altında yetiştirerek ülkemiz vatandaşları arasına katacakları ve ilerisi için daha fazla türbanlı kız çocuğu ve daha fazla türbana sıcak bakan erkek çocukları yetiştirecekleri göz ardı edilmek isteniyor! Bunları topluma kazandırmak veya onları anlamak için gayret göstereceğimize yok farz etmek için çalışmamız bu ülkeyi sevmek anlamına mı geliyor!
Saddam Hüseyin’in Kuveyt’e girmesini teşvik etmek ve sonrasında da Irak’ı Kuveyt’ten çıkarmak için kuvvet kullanmak ve ardından yapılan bu harcamaları Suudi Arabistan ve Kuveyt’ten yıllarca tahsil etmek ABD’ye mi yakışıyor! Kuveyt işgalinden bu yana ne Suudi Arabistan ne de Kuveyt belini doğrultamadı. ABD onlardan devamlı savaş tazminatı alıyor. Buradaki oyunun doğrusunu anlatabilecek Saddam Hüseyin de öldürüldü. Artık kimse bunu açıklayamaz. ABD şimdi de Saddam Hüseyin’den sizi kurtardım diye tüm Orta Doğudaki Arap ülkelerinden tazminat talebinde bulunamaz mı?
Afrika’daki fakir ülkelere Birleşmiş Milletler aracılığı ile yardımlar yapılmaya çalışılıyor ama bu yetmiyor. Onlar da kendi başlarının çaresine bakmaya başladı. Yani korsanlık yapıyorlar. Aldıkları fidye miktarı 30 milyon ABD Dolarını bulmuş. Acaba bu korsanlık yüzünden yerine geç teslim edilen mallar, artan sigorta maliyetleri yine bizlere fatura edilmiyor mu? Yani Afrika’ya verilecek yardımların azlığından doğan fark bizler tarafından navlun bedellerinin yükselmesi, sigorta bedellerinin yükselmesi güvenlik tedbirlerinin arttırılması gibi sebeplerle bizler tarafından ödenmiyor mu?
En önemlisi her şeye güvenimizi kaybettik!
Yani, kafam iyice karışık.