Önce Mimar Vardı

Önce Mimar Vardı

Cihat UYSAL, Mimar Yüksek Mühendis

Mimarlar Derneği’nin 85. kuruluş yıldönümü Şubat ayında kutlandı. Önce, 85 yıl öncesini hatırlayalım. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda yaşamsal organlarını yitirmiş olan toplum elde ne kaldıysa mühendisi, iktisatçısı, kalfası, işçisi, malzeme üreticisi ve diğerleri ile yokluk ve çaresizliğe karşı bir seferberliğe girişti. Eksiklerin bir kısmı Batı’dan getirilen teknisyenlerle tamamlandı. Yeri değiştirilen başkentin yeniden imarına başlandı. Alfabe değiştirildi, eğitimin yaygınlaştırılması öngörüldü. Yeni devletin örgütlenmesinde fiziksel çevrenin oluşturulması, sosyal yapıda kurumlaşma ve ulaşımdan üretime her alanda yapılanma hedeflendi. Ankara’dan Sivas’a ulaşım tren ile Kayseri üzerinden yapılabiliyordu, karayolu yoktu. Doğu’nun geniş bir kesiminde yol yoktu, taşıma işleri katır ile yapılıyordu. İşte bu ortamda, genç cumhuriyeti bugüne taşıyanlar arasında Türk Mimarlar Cemiyeti adlı bağımsız örgüt kuşkusuz yaşamsal önemde idi. Ne var ki, ülkemiz, temelleri 1900’lerin başında atılmış Bauhaus gibi bir örgütlenmeye hazır değildi. Aslında bu dernek girişimi gelişmenin tohumu idi. Hani derler ya “önce mimar vardı”. Dernek dört kere adı değişmesine, bütün güçlüklere karşın günümüze kadar varlığını sürdürdü. Bu süreçte yapılan hataların, işbirliğini geciktiren sorunların nedenlerinin araştırılması gerek. Gelinen yere bakarsak toplumda mimarlar nerede ise işlevsizleşti. Mimarlardan hizmet talep edilmesi konusunda devletin bu sivil örgütlenmeyi yeterince benimsemediği görülüyor. Oysa, mimarları ile barışık olmak, gelişmeyi hedefleyen bir toplumda önemsenmelidir.

Mimarlar Derneği için düzenlenen kutlama töreninde Mimarlığın dünü bugünü ele alındı ve çağrılı mimarlar düşüncelerini katılımcılarla paylaştı. Bu konuda konuşan meslektaşlarımız tarafından öne sürülen görüşleri üç cümle ile özetlemek istiyorum. Emre Arolat dünyada ve ülkemizde mimarlığın iki yaklaşımı olduğunu, birinin Zaha Hadid benzeri yabancılaşma temelli yaklaşımı, diğerinin tarihi mirası öykünmek olduğunu söyledi. Mimar Sinan Ödüllü, mimarlığın düşünsel boyutu üzerinde kafa yoran ve yıllardır düşüncelerini yazdıkları ile paylaşan Ziya Tanalı ise teknolojinin gerisinde kalınmasını, değişimin koşullarının hazır olmamasını dile getirdi. Bu süreçte, kurnazlık yapanların yeni sanılmasının yolunun açıldığını vurguladı.

Yukarıda özetlediğim görüşlere kendi görüşlerimi eklemek istiyorum. Mimarlığın pazarlama kültürü sosu ile sunulduğu bir ortamdayız. Mimarlar Derneği yıldönümünde konunun sadeleştirilmiş, alçakgönüllü dile getirilmesi, toplumda geniş bir kesimin, bir kısım mimar meslektaşımızın, meslek odasının içselleştirmekten uzakta durduğu bir ortamda bence tarihsel önemde. Tohum kurumamış deyip sevinebiliriz. Konuşmaların düzeyi 1927 Mimarlar Derneği’nin 85 yıllık geçmişine yakıştı, beni heyecanlandırdı, umutlandırdı. Önemli olan mimarlık mesleğinin bugüne değil yarına hazırlığının ayakta tutulması. Görülen o ki, mimarlık mesleği daha bir süre pazarlamanın belirlediği teknoloji, malzeme ve konstrüksiyon kullanımının rüzgarında yelken şişirecek. Hazır bulduğu ile yaşanması, sonuçları irdelenemeden yenilerinin öne sürülmesi yaşam ve mekan kavramının tartışılmasını engelliyor. Mimarlık mesleğinin temel ögesinin mekan olduğu söylenir. Gerek mimarlık eğitimi sürecinde, gerekse fiziksel çevrenin algılanmasında mekanın önemini kimse yadsımıyor. Mimarlar Odasının tek gözlü megaron planını kendisine simge olarak seçmesi bunu doğruluyor. Ne var ki, yeryüzünde benzeri görülmemiş, insan aklının ürünü olamayacak bir mekansal kargaşa gerçekleştirilmekte. Büyük yerleşimlerin korkutucu koşulları, çevreye ilişkin geleceğimizi karartan gözlem ve değerlendirmeler biz mimarlara da, kent plancılarına da söz sırası gelmeyeceğini gösteriyor. Ne kadar mimarlığın “asil” işlevinden söz edersek edelim, insanoğlu uyuşturucu etkisindeymişçesine umursamaz görünüyor. Çevremizde kıyıda köşede kendini gizleyen gelenek duyarlılıkları da birer birer yitiriliyor. Yoksa, tam da mimarlığı öğrenmeye, özümsemeye hazırlanırken bu şansımız da mı yok oluyor? Önce mimar vardı yerine “artık mimar yok” günleri mi yaşanacak?

Yapı Dünyası Dergisi 2012 Sayı: 191-192 de yayımlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir