Afet Yönetmeliğinin Mimari Tasarım Açısından İncelenmesi

Afet Yönetmeliğinin Mimari Tasarım Açısından İncelenmesi

Güler ÖZYILDIRAN / Vacit İMAMOĞLU
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

ODTÜ Mimarlık Bölümde 2007 yılında yapılmış olan yüksek lisans tezine dayanılarak kaleme alınmıştır.

Deprem, toprak kayması, sel gibi doğa olayları, yapılı çevrenin yıkılmasıyla maddi hasarlara ve can kayıplarına yol açmaktadır. Ülkemizde bina yıkımına neden olan doğal afetlerin oranlarına baktığımız zaman, bu yıkımların %61’ine depremler, %15’ine toprak kaymaları, %14’üne seller, %5’ine kaya düşmeleri, %4’üne yangınlar ve %1’ine diğer afetler neden olmaktadır (Başbakanlık, 1997). Depremler, Türkiye’nin afet tarihinde baskın rol oynamaktadır. Afet yönetmelikleri, başta depremler olmak üzere, afetlerden kaynaklanan bu yıkımları önleyebilmek için tasarımcılara ve uygulayıcılara afetlere dayanıklı bina tasarımı ve yapımı için bilgi üretmekte ve bu konuda kurallar getirmektedir.

Afet öncesi tedbirlerle ilgili yasal düzenlemeler çok eskiye dayanmaktadır. Büyük yıkımlara yol açan afetlerin ardından, yaşananların tekrar etmemesi için yeni yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmuş veya mevcut düzenlemeler yeniden gözden geçirilmiştir. Bu konuda günümüze ulaşan Anadolu’daki ilk yazılı düzenleme, 1509 yılındaki Büyük İstanbul Depreminin ardından Osmanlı padişahı II.Bayezid’ın yayınladığı fermandır. Bu fermanda, depremden sonra şehrin yeniden imarı için yapılacak yardımlara dair kuralların yanında, bazı yapısal kurallar da getirilmektedir. Yığma taştan bina yapımı yasaklanmakta, depreme daha dayanıklı olduğu düşünülen ahşap-karkas yapı inşası teşvik edilmektedir. Kısa sürede yeniden inşa edilen şehirde, bu yapı kurallarına dikkat edilmiş, ancak ilerleyen tarihlerde bu defa kentte büyük yangınların ortaya çıkmasıyla durum tekrar değerlendirilmiş, yığma taş yapı yasağı kaldırılmıştır.

Cumhuriyet döneminin ilk önemli depremi 1939 Erzincan depremidir. Bu depremden sonra, afet probleminin sadece yıkılan binanın yerine yenisini yapmakla çözülemeyeceği, afet öncesi tedbirlere ihtiyaç olduğu anlaşılmış ve Türkiye’nin ilk afet kanunu olan “4623 sayılı Yer Sarsıntılarından Önce ve Sonra Alınacak tedbirler Hakkında Kanun” hazırlanıp, 1944 yılında yürürlüğe konmuştur. Bu kanuna göre ilk afet yönetmeliği “Zelzele Mıntıkaları Muvakkat Yapı Talimatnamesi”, Türkiye’nin ilk deprem bölgeleri haritasıyla birlikte 1945 yılında yayımlanmıştır (bkz. şekil 1). 4623 sayılı kanun, döneminde etkili olmasına rağmen, zamanla ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar karşısında yetersiz kalmış; 1950’li yıllarda görülen her büyük deprem ve sel felaketi sonrasında ayrı ayrı bölgesel afet kanunları yayımlanmasına neden olmuştur. Tüm bu afet kanunlarını tek bir kanunda birleştiren, dünyada da değişen afet politikalarına uygun yeni bir kanuna ihtiyaç duyulmuştur. Bu nedenle 1958 yılında, bugün de hala geçerli olan “7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirler ve Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” yayımlanmıştır. Afet yönetmeliğiyse, yeni afetler, yeni deneyimler ve ortaya çıkan yeni ihtiyaçlarla zaman zaman yenilenmeye devam etmiştir. Bunlardan en önemlileri 1975 ve 1998 yıllarında “Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik” adlarıyla ve son olarak da 2007 yılında “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik” adıyla yenilenen yönetmeliklerdir. Bundan sonra 20 yılda bir yönetmeliği değiştirmek yerine, dünyada olduğu gibi, üçer yıl gibi kısa aralarla yönetmeliğin güncellenmesi planlanmaktadır.

2007 deprem yönetmeliği ilk olarak Mart 2006’da yayımlanmış, bir yıllık değerlendirme sürecinin ardından Mart 2007’de kesin olarak yürürlüğe konmuştur. Bu bir yıllık dönemde, yönetmelik sadece inşaat mühendisliği alanında konferans, seminer vb. ortamlarda tartışılıp değerlendirilmiş, ancak mimarlık bakış açısıyla fazla ele alınmamıştır. Deprem yönetmeliği inşaat mühendisliği hizmetlerine kurallar getirmekte, inşaat mühendisliği hizmetleri nedeniyle de, dolaylı bir şekilde mimarlığa yansımaktadır. Yapının strüktürel altyapısının ilk olarak mimari proje aşamasında ele alınması, bu nedenle de mimarlar tarafından iyi bilinmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

©Makalenin tamamına Yapı Dünyası Dergisi 2010 Sayı: 172 den ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir