Tasarım Sürecinde Üretim ve Yapım Kararları
Cihat UYSAL, Mimar Yüksek Mühendis
Tasarım kavramı düşünme ile ilişkilendirilir. O nedenle, tasarımda düşüncenin sınır tanımayan yanıyla, hayal kurmanın keyfiliği öne çıkar. Temel işlevi nesnel bir var etme süreci olan tasarım, metafizik temelli sanat dalları arasında da kendine yer bulur ve insanı mimarlık sanat mı? değil mi? diye düşündürür. Uygarlığın bu ikilemin dinamiği ile sürekli gel-git ile biçimlenen tasarım çeşitliliği olduğunu söyleyebiliriz. Bu çeşitlilik toplumların başta yaşama biçimi olmak üzere üretim süreçlerini de değiştirir. Büyük sanayi devriminden sonra teknolojinin gelişmesiyle tasarım kavramının akılla iş yapmaya bağımlılığı artmıştır. O nedenle, teknoloji sanayinin gelişmişlik düzeyine paralel olarak değişmiştir.
Mimarlık, tasarım kavramıyla en çok iç içe geçmiş bir meslektir. Mimarlık ve tasarım birlikteliği çok karmaşıktır. Böylesi karmaşa başka hiçbir meslek dalında görülmez. Çünkü, önce yapılarda kullanılacak malzeme (endüstriyel ürün) tasarım ve üretim sonunda tüketime hazır hale gelir. Yapılar, taşıyıcı, elektrik, tesisat.. ve benzeri adlarla andığımız katmanlardan oluşur. Üretime hazır söz konusu ürün bütün katmanların yapılmasında kullanılır. Yapılan işin karmaşıklığının ana nedeni budur. Tasarım ve üretimde verilen hatalı kararlar ise, bu karmaşık süreci etkiler, yapının istenmeyen, öngörülmeyen biçimde üretilmesine neden olur.
Mimarlığın yapıların modüler tasarım anlayışıyla endüstriyel ürün tasarımına da önayak olduğu söylenebilir. Bu yazıda, mimarlığın yapı tasarımı alanında yer alan tasarım, üretim ve yapım kararları ile ilgili sorunları özetlemeye çalışacağım. Yapılar, her ne kadar farklı malzeme ve sistemlerle üretiliyorsa da tasarım, üretim ve yapıma ilişkin birçok ortak özellik taşır. Yapıların konut, okul, sağlık, yönetim yapısı ile adına genellikle mühendislik yapısı diyebileceğimiz büyük spor, kültür yapıları, kule, silo, depo… gibi büyük boyutlu yapılar az sayıda üretilmektedir. Bu az sayıda yapı türünün üretim ve yapım teknikleri ile teknolojik donanımdaki gelişmeler yapım sürecinin değişimine neden olmuştur. Sorun daha çok bu koşul değişikliklerinden kaynaklanır. Yapım süresinin kısaltılmasını öngören iş programları da bu sorunu tetikler. Tasarımı yapanın ve yapımı gerçekleştirecek olan mühendis ve yardımcı teknisyenlerin eğitim ve bilgi birikimindeki uyumsuzluk soruları daha da arttırır. Çünkü, tasarımdan yapı üretim sürecine kadar bütün aşamalar sistem seçimi, yapım teknik ve teknoloji seçimi gibi kararlardan etkilenir. Günümüzde zamanın öneminin giderek arttığı bir süreç yaşanıyor. Ancak, yapıların hızlı yapılmasının gereklerini yerine getirmekte yapım sektörü öğrenim ve eğitimi yetersizdir. Malzeme ve sistem bilgisi uzmanlaşmayı gerektirir. Uzmanlaşmanın geliştirmesi yetersizdir. Toplumların kültür, ekonomi ve coğrafi konum farklılığı tasarım çözümlerini de çeşitlendirir. Çokuluslu sermayenin oluşturduğu küreselleşme ise, bu farklılıkları ortadan kaldırmayı amaçlar. Bu sürecin az kayıp ile tamamlanması (yöresel koşullar nedeniyle) kolay görünmüyor. Tasarımın üretime dönüştürülmesinde yaşanan temel sorun budur. Bu koşullarda tasarım, üretim ve yapım teknolojilerini gerçekleştirecek kadroların yetersizliğinin büyük işgücü, malzeme ve zaman kayıplarına neden olması doğaldır. Yapı kalitesinin bozulması yapıların kullanımını zorlaştırmakta ve güvenilirliğini azaltmaktadır. Tasarlayanın imalat ve yapım süreci konusunda öngörülerinin imalatçı ve yapımcıların yetilerinin ötesinde ya da gerisinde olması uygulama sorunlarını arttırmaktadır. Ne yazık ki, ülkemizde bu konuda tasarım ve yapım sürecinin geliştirilmesine ve yapılanların irdelenmesine yönelik bir çaba gösterilmiyor.
Şimdi, son yıllarda ülkemizde yapım sektöründe yapılmasına karar verilen sayısı yirmibeşi bulan stadyumun tasarım ve yapım sürecide yaşananları özetleyerek örneklemek istiyorum. Özellikle stadyum çatılarında görülen çeşitlilik şaşırtıcıdır. Bunu yazarken tip proje yapılmasını önermiyorum.
Yapıların kimliğini belirleyen taşıyıcı sistem seçiminde tutarlılık olması gerektiğini düşünüyorum. Bu kararların verilmesindeki acelecilik yapım süresini zora sokar ve yapı kalitesini bozar.
Stadyum yapılarının bütün tribünleri kapsayacak biçimde örtülmesi dünyada yaygınlaşınca, ülkemizde de tribünlerin üstünü örtmek tercih edilir oldu. Ancak, bu dönüşüm için teknik ve teknolojik birikimimizin farklı düzeylerde olması farklı sistem seçimi kararları verilmesine yol açtı. Örneğin, ülkemizde son yıllarda stadyum tasarımında, kabaca üç gurupta toplayabileceğimiz taşıyıcı sistem ile karşılaşıyoruz.
İlk gurubu dünyada da yaygınlaşan gergili çözümler oluşturuyor. Teknoloji düzeyi yüksek, yapıyı hafifleten bu tasarım yaklaşımı malzeme üretimindeki gelişmelerle giderek yaygınlaşıyor. İkinci gurupta mimari ile taşıyıcı sistem çözümü dikkat edilerek yapılan, geleneksel çubuk sistemi öncelikli tasarımlar yer alıyor. Son grupta ise, ilk bakışta aceleye gelmiş izlenimi veren, mimarın taşıyıcı sistem tercihinde mühendislik ve yapım tekniği desteği almadan yaptığı yapının taşıyıcılığını, üretimini zora sokan gurup oluşturuyor.
Ülkemizde ve dünyada eğitim kurumları, özellikle teknik ve teknolojideki değişim ve dönüşüme ayak uyduracak birikime uzak duruyor. Son yıllarda niteliği gözetilmeden sayısı kontrolsuz arttırılan eğitim ve öğrenim kurumları, kadroları bu olumsuz koşulları pekiştiriyor. Kaldı ki, yüksek öğrenim öncesi verilen temel eğitimin yetersizliği bu sorunun boyutlarını genişletmektedir. Tasarımın niteliğinin yükseltilmesi ise, başta tasarım olmak üzere üretim ve yapım teknoloji bilgisinin düzeyini geliştirmekle mümkün olabilir. Bu koşullar gerçekleştirilmeden yapıların tasarım, üretim ve yapım anlayışının gelişmesi zor görünüyor.
©Yapı Dünyası Dergisi 2017 Sayı: 250-251 de yayımlanmıştır.