Duvar – 1
Cihat UYSAL, Mimar Yüksek Mühendis
“o duvar, o duvarınız-vız gelir bize vız…” N. Hikmet
Farsça’dan dilimize geçmiş olan duvar sözcüğünün kullanımlarından bazılarını hatırlatayım. Duvar sözcüğü yapı ile ilgili olarak duvar dibi, duvar semeri (harpuşta), ara duvar, bölme duvarı, alın duvarı, boşluklu duvar, dış duvar, iç duvar, istinat duvarı, korkuluk duvarı (parapet), kerpiç, tuğla, taş duvar, kılıcına tuğla duvar, kuru duvar, perde duvar, ortak duvar, rabiç duvar, sağır duvar, sağır duvar, taşıyıcı duvar, set duvarı, yangın duvarı, set duvarı, duvar kağıdı, duvar boyası… diye çeşitleniyor. Duvar ile anlatılan deyimler de var ses duvarı, kapı duvar, duvar yazısı, …
Taş duvarların örgüsünde yatay derzin oluşum süreci beni öteden beri düşündürür. Kerpicin bulunması ve de aklın ürettiği küp, pirizma, küre gibi geometrik biçimlerin buna uygun olarak ortaya çıktığı yerin Ortadoğu olduğunu sanıyorum. Daha sonra, duvarlar ahşap ya da tuğla hatıllarla örülerek kılık değiştirmiş ve böylece daha önce örgüdeki geometrik düşünceyi fazla önemsemeyen anlayış moloz taş duvarda kalmış. Bu yüzden, yatay derzin icadı seri üretimi zorlayan kerpiç, tuğla ile duvarın genlerini değiştirdi. Yukarıda fotoğrafını gördüğünüz taş duvar ise, Güney Amerika’da İnka’ların yaptığı taş duvar. Gerçi, eski dönemlere ait bu tür duvarlar yöremizde de var. Ancak, yatay derz endişesinden uzak bir anlayışın en gelişmiş, derz aralıkları akıl almaz boyutlara küçülmüş örnekleri, birbirine geçmiş kesme biçimleri Güney Amerika’da. Bendeki bu düşüncenin kaynağı, Güney Amerika yapılarında kemer ve kubbenin kullanılmaması.
Yapım teknik ve teknolojisindeki gelişmeler, duvarlara yeni çeşitler ekledi. Bir yandan hafif, çeşitli yalıtım özelliği olanlar, diğer yandan ağır alt yapılarda kullanılanlar. Örneğin, istinat duvarları son yıllarda çeşitlenerek yeni bir duvar kimliği oluşturdu. Giderek çeşitleri ilk akla gelenler şunlar:
1- Ağırlık (masif) istinat duvarları,
2- Betonarme istinat duvarları,
3- Ön üretimli (prefabrik) istinat duvarları,
4- Ön üretimli, donatılı toprak (toprakarme ya da reinforced earth gibi adlarla anılan) istinat duvarları.
Günümüzde yapı teknik ve teknolojilerindeki değişim ve gelişmelerle, duvar ile onun üstünü örten çatı arasındaki ilişki de değişime uğradı. Bu konudaki gelişmenin kubbe ve kemerle ilk meyvelerini verdiğini vurgulayayım. Bu konudaki düşüncelerimi bir başka yazıda sürdürmek istiyorum.
Yaşamımızda böylesi çevremizi kuşatan duvarın bir yanı içeriyi, korunağı anlatırken, diğer yanı da onun dışındaki sınırsızlığı anlatır. Sınır olmadan mekanın varlığını kavrayamayız.
Varlığı ile bize böylesi çelişkili ve bu çelişkilerden uçsuz bucaksız anlam zenginlikleri sunan duvar bir bakıma insanoğluna özgü bir oluşum. İnsanoğlu yeryüzünde ortaya çıktığı dönemde, önce mağaralara sığınarak, mağara duvarlarının yaşamdaki işlevini algıladı ve duvar ile bu tanışıklık onun mekan kavramını kavrayıp pekiştirmesinin de yolunu açtı. Bu yüzden, mekanın varoluşunun temel taşı da duvardır diyebiliriz. Nasıl ki, mağara duvarının etkisiyle duvar icat edildiyse, duvar da kumaş perdenin, cam duvarın, pencerenin, kapının ve giderek tel çiti ortaya çıkaran sürecin ateşleyicisi oldu. Bütün bu çevre ögeleri bizi bugün mimarlığın temel kavramı olan mekan ile buluşturdu. Mimarlar Odasının simgesi olan tek gözlü, tek kapılı yapıyı anlatan megaron, yerleşik topluma geçme sürecinde oluşan, bugünün dörtköşe planlı odaların atası, Anadolu tarihi ile özdeş olan ilk mekan üretimidir.
Yapıların başrolüne soyunan duvarlar varlıklarıyla içlerinde gizleme, sınırlama, koruma, yalıtma… gibi işlevleri barındırırken, bu anlamlarını yaşamın başka alanlarına da taşırlar. Newyork’ta gökdelenlerin fiziğini bozduğu sokaklar Wall Street (duvar sokak) adını aldı. Çin Seddi’nden başlayarak Kale duvarı, Berlin Duvarı, Ağlama Duvarı, Utanç Duvarı adları ile toplumların belleğine yerleşen duvarı, Attila İlhan, Sartre da edebiyata, Yılmaz Güney sinemaya, Faruk Nafiz Çamlıbel Han Duvarları ile şiire kattı. Her insanın algısında bazen alçak, bazen aşılmaz duvarlar yer alır.
©Yapı Dünyası Dergisi 2011 Sayı: 183 de yayımlanmıştır.