Kentsel Yerleşimlerde Çoklu Doğal Afet Zararlarının Azaltılması

Kentsel Yerleşimlerde Çoklu Doğal Afet Zararlarının Azaltılması

Şerafettin DOĞAN, İnşaat Yüksek Mühendisi, Üçer Müşavirlik Mühendislik A.Ş., Yönetim Kurulu Başkanı
Atilla ÖZDİKMEN, İnşaat Yüksek Mühendisi, Alter Uluslararası Mühendislik Müşavirlik Ltd. Şti., Müdür

1. DOĞAL TEHLİKE VE AFETLER
Doğal tehlikeler yer sarsıntısı, heyelan (depremle ilişkili olan veya olmayan), zemin sıvılaşması, sel, çığ, rüzgar (fırtına, hortum vb.), kuraklık, tsunami (depreşim dalgası) gibi pek çok farklı tehlikeyi içermekle birlikte, bu yazıda ülkemiz açısından ağırlıklı olarak önem taşıyan depreme bağlı tehlikelerin (sarsıntı, heyelan (yamaç kayması), sıvılaşma) yanı sıra sel ve tsunami tehlikeleri ele alınmıştır.

Ülkemizde kentlerde Doğal Çoklu Afet tanımı içinde Deprem, Depremin Tetiklediği Yer Kaymaları, Sel Baskınları ve Tsunamiyi değerlendirmek gerekmektedir.

1.1. DEPREMLE İLİŞKİLİ TEHLİKELER
1.1.1. Giriş
Türkiye, Batı Akdeniz Bölgesinden Himalaya Dağlarına doğru uzanan Kuzey Anadolu Fayı boyunca Alp-Himalaya kıvrımı ve fay hattı bölgesinin arasında yer almaktadır. Türkiye’nin çevresinde, Arap tektonik plakası ile Avrasya plakasının kuzeye doğru çarpışması Karadeniz ve Hazar Denizi arasındaki Kafkasya bindirme bölgesinde yaygın, kuzey yönlü itme fayını ve çoğunlukla lateral, Türkiye içerisinde doğrultuatımlı faya neden olmaktadır.

Sağ-atımlı çarpma kayma hareketi, Türkiye’nin kuzeyi boyunca batı-kuzeybatı-doğrultulu Kuzey Anadolu fayı boyunca ve sol atımlı hareket, Türkiye’nin doğusundaki kuzeydoğu-doğrultulu Doğu Anadolu fayı boyunca gerçekleşir. Göreceli hareketin bu kavramları Transkafkasya çarpma zonundan batıya doğru Anadolu alt-plakasının tektonik çekimi ile ilgilidir. Bu kıtalararası geçişli fay zonları, Marmara Denizi’nin hemen doğusunda meydana gelen yıkıcı 1999 İzmit ve Düzce depremleri Türkiye’deki en geniş ve en çok hasarlı depremlere neden olmuştur.

Marmara Denizi çevresindeki bölge, dünyanın en aktif deprem zonlarından biri olan Kuzey Anadolu fay zonu aktif fayları tarafından kuşatılmıştır. Bu fay zonu Marmara Denizi doğusundaki Türkiye’nin en önemli endüstri bölgesinin içinden geçmekte ve nüfusu 12 milyonu aşkın bir mega şehir olan İstanbul’u doğrudan etkileyecek bir uzaklıkta bulunmaktadır. Bu bölgedeki risk, birbirlerinden 240 km uzaklıkta yer alan İzmit ve Düzce’de 1999 yılında meydana gelen depremlerde de kanıtlandığı gibi oldukça yüksektir. Düzce’den İstanbul’a kadar olan bölgede, oluşan kuvvetli yer sarsıntısı 10.000 km²’den daha fazla bir alanı etkilemiştir.

İzmit ve Düzce depremlerindeki kayıpların büyük bir kısmı doğrudan yer sarsıntısı sonucu olmasına karşın zemin göçmesi de önemli bir hasar sebebi olmuştur (EERI, 2000). İzmit depremi sırasında, Adapazarı merkez ve çevresinde binaların oturması ve hatta tamamen yıkılmasına neden olan önemli derecede zemin sıvılaşması meydana gelmiştir. Yamaç kaymaları ve yanal yayılmalar İzmit körfezindeki çok sayıda liman tesisinin hasar görmesine sebep olmuştur. Deprem tehlikeleri, insan yaşamı ve yapıları doğrudan etkileyen depremlerle beraber oluşan yer sarsıntısı, sıvılaşma, yamaç kayması ve fay kırılması şeklinde ortaya çıkan Fiziksel olaylardır.

1.1.2. Yer Sarsıntısı Tehlikesi
Yer hareketi tehlikesi dalga özellikleri ve deprem dalgalarının yapılardaki etkileri cinsinden tanımlanır ve değerlendirilir. Bu tehlikenin şiddetini tanımlamanın en yaygın modern metodu, geniş bir periyot aralığı boyunca herhangi bir yapıya uygulanmış ivme genlikleri(yerçekimi ivmesinin yüzdesi veya fraksiyon halinde gösterilen) cinsindendir. Deprem sarsıntısı için seçilen periyot aralığı sıfır saniyeden (pik yer ivmesi) iki ya da daha yüksek saniye arasında değişmektedir. Herhangi bir periyottaki ivme genliği spektral ivme (SA) değeri olarak kabul edilir. Yer sarsıntısı tehlikesine yönelik çalışmaların ilk dönemlerinde, en büyük yer ivmesi (PGA, esas olarak sıfırsaniye periyodundaki SA), depremlerin kuvvetli yer hareketleri kayıtlarından kolaylıkla elde edilmesi nedeniyle, tehlikenin şiddetini tanımlamanın tek standart referansı olarak alınmıştır.

Ancak, mühendisler deprem kaynaklı bu düşük periyotlu titreşimlerin binalardaki sarsıntı hasarlarının ana sebebi olmadığını anlamışlardır. Sarsıntı sebepli hasarların esas kaynağı, yapıların doğal titreşim periyoduna yakın olan daha uzun titreşim periyoduna sahip deprem dalgalarıdır. Depremlerin kuvvetli yer hareketi karakteristikleri üzerine uzun yıllardır sürdürülen sismolojik araştırmalar spektral ivmenin geniş bir bant aralığında belirlenmesine yönelik metot ve ölçümler sağlamıştır. Bu geniş periyot aralığı boyunca oluşturulan spektral ivme grafiği yer hareketi (veya deprem) davranış spektrumu olarak adlandırılır. Mühendislik araştırmaları sonucunda, sadece 0.2-saniye ve 1.0-saniye spektral ivme değerlerinin bilinmesi durumunda tüm davranış spektrumunu oluşturmaya yönelik metotlar geliştirilmiştir. Dolayısıyla, modern davranış spektrumunun oluşturulması için sadece 0.2-saniye ve 1.0-saniye SA değerlerine ihtiyaç vardır. Bu nedenle, bu iki SA değeri için yapılan bir harita alandaki herhangi bir noktanın tüm davranış spektrumunun belirlenmesini sağlamaktadır. Bu yaklaşım, modern yapı yönetmeliklerindeki sarsıntı veya yer hareketi tehlikesi haritalarının temelini oluşturmaktadır.

Modern yapı yönetmelikleri için istenen şartlar, bunların uygulandıkları alanlarda birtakım kabul edilebilir riskler öngörmektedir. Uluslararası Yapı Kodu (UYK) sarsıntı tehlikesi haritaları 2475 yılda 1 derece risk öngörmektedir. Bunun anlamı, haritalarda gösterilen sarsıntı seviyeleri ortalama olarak her 2475 yılda bir kez aşılmaktadır. Ancak, bu değer binaların toplam ömrünün 50 yıl olduğu göz önüne alındığında oldukça anlamsızdır. Bu yüzden, Poisson istatistiksel özellikleri kullanılarak, kabul edilebilir risk seviyesi binalar için daha makul zaman ölçeğine çekilebilir. Böylece, riskin 2475 yılda 1 seviyesinde olması, 50 yılda aşılma olasılığının %2 olması ile eşdeğerdir. Bu yüzden, UYK sarsıntı haritalarında gösterilen sarsıntı seviyelerinin 50 yıl içinde aşılma olasılığı sadece yüzde iki (%2)’dir.

Saha davranış analizinin belirlenmesindeki önemli parametrelerden biri de zemin tiplerinin kayma dalgası hızlarının ortaya konmasıdır. Kayma dalgası hızı zemin kolonunun 30 metreye (Vs30) kadar incelenmesi ile elde edilebilir. Bu şekilde elde edilen kayma dalgası hızı IBC’de tanımlanan zemin tipleri ve bunların yer sarsıntı şiddeti büyütme derecelerine göre listelenmiştir. Bu işlem mevcut zemin bilgisi kullanılarak veya gerekli olduğunda bir geoteknik sondaj programı yürütülerek zemin verilerine ilave bilgi sağlanması ile yapılabilir.

1.1.3. Sıvılaşma ve Heyelan (Yamaç Kayması) Tehlikesi
Yer sarsıntısı, depremin büyüklüğüne bağlı olarak onlarca saniye ile bir dakika kadar süren depremin sadece geçici bir etkisidir. Buna karşılık, sıvılaşma, yamaç kayması ve fay kırılması ise depremden kaynaklanan kalıcı zemin deformasyonlarıdır.

Normal olarak durağan olan gevşek zeminler ve kayaçlar, kuvvetli deprem sarsıntısı ile bu zeminlerin üzerinde veya şev eteklerinde oturan yapılar üzerinde hasara neden olabilecek şekilde hareketlenebilir. Çeşitli yamaç kayması tipleri ortaya konmuştur ve bunların tamamı sarp şevler üzerinde oluşmayabilir. Olası kaya düşmesi ve meyilli araziler üzerindeki hızlı toprak kayması bunlar arasında en bilinenleridir. Ancak, çok az eğimli alanlarda sığ yeraltı su seviyesi altında kalın kil zeminlerde oluşan yanal yayılmalar da en az bunlar kadar tehlikeli olabilmektedir. Bu şartlar altında zeminin yayılması bu alanlardaki yapı temellerine hasar verebilmektedir.

Benzer şekilde, deprem sarsıntısının kum daneleri arasındaki kontağı zayıflattığı ve normalde katı zeminin sıvı haline (“hızlı kum” benzeri) gelmesine yol açtığı sıvılaşma sığ ve doygun kumlu zeminlerde rastlanan bir diğer göçme şeklidir. Aktif fayların yerleri bilinirse, fay kırılması tehlike alanları daha kolay belirlenebilmektedir. Bunlar genellikle yer sarsıntısı tehlikesi için gerekli olan sismotektonik modeller ile belirlenmektedir.

1.1.4. Bölgesel Tehlike Değerlendirmesi
Bölgesel tehlike değerlendirmesi, ihtimali Sismik Tehlike Değerlendirmesine (PSHA) dayandırılır. PSHA, sismik tehlikenin daha ayrıntılı hale sokulması için belirsizliklerin saptandığı, sayısal veriler haline getirildiği ve rasyonel bir şekilde birleştirildiği bir çerçeve sağlamaktadır.

Her hücre noktası için gereken sonuç, 100 yıllık dönüşüm periyodu için, 0.1 ile 10 s arasında değişen periyot aralığında, %5 sönümlü, yerel şartlara uygun ihtimali deprem ivme davranış spektrumudur. Bu dönüşüm periyodu Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik’te öngörülen dönüşüm periyoduna (475 yıl) karşılık gelmemektedir. Ancak, bu düşük dönüşüm periyodu sarsıntı seviyesinin değerlendirilmesinde kullanılan basitleştirilmiş metotların geçerlilik aralığı ile örtüşmektedir. Temel verilerin doğruluğu ve hücrenin büyüklüğüne bağlı olarak, bu dönüşüm periyodu göreceli sarsıntı seviyesinin değerlendirilmesi için uygundur.

Uygun zemin tabakasındaki bu davranış spektrumuna bağlı olarak, büyütme analizleri için her hücre noktasında en az üç bağımsız ivme kaydı seti belirlenmelidir. Bu kayıtlar ya deprem simülasyonlarından ya da benzer büyüklük, uzaklık ve kaynak karakteristikleri gösteren depremler sırasında kaydedilen ivme kayıtlarının PGA ile ölçeklendirilmesinden elde edilebilir.

Tehlike hesabı için alana yönelik özel şartları göz önüne almalıdır ve standart prosedürler genellikle uygulanamayabilir. Bu nedenle, bu kısımları ihtimali sismik tehlike hesaplamalarında uzman kişilerin yürütmesi kuvvetle tavsiye edilmektedir.

1.2. SEL TEHLİKESİ
1.2.1. Giriş
Deprem ve rüzgar olaylarının aksine, sel sınırlı bir olay olarak görülebilir. Çoğu durumda, selin boyutu bir dere veya nehrin lokasyonundan ve kapladığı sel yatağının büyüklüğünden belirlenebilir. Sel, normal durumda kuru olan alanların genel ve geçici olarak kısmen veya tamamen nehir ve/veya gelgit suları ile kaplanması ve/veya herhangi bir kaynaktan gelen suların alışılmamış şekilde birikimi olarak tanımlanır.

Nehir selleri, drenaj havzası, nehir havzası veya havza olarak da bilinen bir coğrafik alanda oluşan doğal olaylardır. Drenaj havzaları kırsal ve kentsel olabilmektedir, ancak kırsal alanlardaki drenaj havzası daima daha büyüktür. Böylece, seller kırsal ve kentsel alanlarda görülebilmektedir.

1.2.2. Sellerin Kökeni
Bu yazının en önemli amacı, sel tehlikesini belirlemek ve kentsel alanlarında tehlikenin etkisini azaltmak veya idare edilmesine yönelik bir plan geliştirmek için yeterli kaynaktan yoksun olan belediyelere yardımcı olmaktır. Sel basması durumunda, sellerin üç ana kaynağı söz konusudur nehir, sahil ve kapalı havzalar.

1.2.3. Sellerin Farklı Yönleri
Sellerin teknik yönü, genellikle selden korunma amaçlı uygulanan çalışmalar ve girişimlerle ilişkilidir. Kent koşullarında, yağmur drenaj hizmeti ile kentsel sel koruması arasındaki farkı ortaya koyan “çift yönlü” kavram sıklıkla uygulanır oysa geniş-alan koşullarında, sel kontrol yatırımları her zaman bölgesel veya devlet destekli sel kontrol çalışmalarının bir parçası olarak kabul edilmektedir.

1.2.4. Selleri Tetikleyen Faktörler
Sellere neden olan faktörler aşağıda özet halinde verilmiştir.
• Plansız şehirleşme
• Nehir yatağı tabanının depozitlerle dolarak yükselmesi
• Toprak erozyonu
• Yerleşim bölgelerindeki ormanların tahribi
• Doğal yoldan veya insan faaliyetleri ile sel yatağındaki (köprüler, taşma savağı, bentler) su seviyesinin yükselmesi
• Heyelan (baraj yapımı)
• Çamur akması veya moloz akması
• Buz birikimi
• Hızlı kar erimesi veya yağış/kar erimesi birlikteliği

1.2.5. Sel Yönetimi
Sel yönetimi, sel sorunlarını çözmeye yönelik organizasyon olarak tanımlanır. Diğer acil durum yönetimlerinde olduğu üzere, sel yönetimi faaliyetleri de tüm sel tiplerinin zaman ve fonksiyonu ile ilişkili farklı aşamalara gruplandırılabilir. Birbirleri ile de ilişkili olan bu aşamaların her biri farklı amaç taşımaktadır.

Planlama; sel yatağı planlaması, sel olma olasılığı ve bunun yaşam, mal ve çevre üzerindeki etkilerinin analizi ve belgelendirilmesi için gerekli tüm faaliyetleri kapsamaktadır.

Azaltma; hafifletme, sellerin kent ortamındaki etkilerini azaltma veya ortadan kaldırmaya yönelik tüm faaliyetleri kapsamaktadır.

Hazırlıklı Olma; hafifletme önlemlerinin sel tehlikesini tamamen ortadan kaldırma garantisi olmadığından, hazırlıklı olma faaliyetleri her zaman gereklidir. Hazırlıklı olma önlemleri, yemek ve tıbbi yardım, ve eğitim gibi felakete karşı tepki çalışmaları sırasında gösterilecek çabaların tümünü kapsamaktadır.

Tahmin ve Uyarı; çoğu durumda tahmin edilebilmesi ve kamu ve diğer devlet kuruluşlarına gerekli uyarıların yapılabilmesi açısından sel diğer doğal felaketlerden ayrılmaktadır. Sel yatağında yaşayan insanları sel konusunda bilgilendirmek amacıyla birçok ülkede erken uyarı sistemleri geliştirtmiştir. Bu hususların uygulanabilirlikleri belediyeler tarafından ortaya konması gerekmektedir.

Tepki; bu aşama sel sonrası yürütülecek faaliyetleri kapsamaktadır. Gerekli acil yardımın yerel ve bölgesel birimler tarafından ne şekilde sağlanması gerektiği hususlarını kapsar. Bu faaliyetler, kimyasal sızıntılar gibi ikincil etkilerin azaltılması ve telafi çalışmalarının hızlandırılması gibi konuları da içermelidir.

Telafi; telafi kısa ve uzun dönem faaliyetleri şeklinde düşünülebilir. Yaşam standartlarının eski haline getirilmesi, toplum planlaması ve kredi ve bağış şeklinde telafi ödemeleri diğer örnekler arasındadır.

1.2.6. Taşkın Haritaları
Sel hasarının hafifletilmesine yönelik alınan önlemlerin çeşitli tipleri vardır. Hangi tür önlem alınırsa alınsın, esas amaç sel hasarının azaltılmasıdır. Sel hasarının azaltılması için ilk olarak sele karşı duyarlı alanların belirlenmesi gerekir.

Sele karşın savunmasız kentsel alanlarda sel modellemesi sel yönetiminin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bunun nedenleri aşağıda listelenmiştir:
• Acil durum yönetimi tahliye planlaması
• Fırtına kaynaklı su basması ve riske karşılık gelen kentsel bölgelemenin geliştirilmesi
• Vatandaşların can ve mal kaybı riskleri konusunda bilgilendirilmesi
• Sigorta prim sistemi tesis edilmesi hususundaki risklerin belirlenmesi
• Fırtınanın etkilerini en aza indirmek için bina şartnamelerinin geliştirilmesi
• Azaltma stratejilerinin geliştirilmesi için maliyet-fayda analizleri
• Afet sonrası telafinin idaresi

1.3. TSUNAMİ TEHLİKESİ
1.3.1. Giriş
Tsunami (Depreşim Dalgası), bir su kitlesi içinde suyun itici bir kuvvetle yer değiştirmesine neden olan uzun-dönemli ve uzun-dalga uzunluğuna sahip okyanus dalgalarıdır. Depreşim dalgaları denizaltı heyelanları, volkanlar, uzay objelerinin çarpması (meteorit, asteroit ve kuyruklu yıldızlar gibi) ve çoğunlukla da denizaltı depremleri sonucu ortaya çıkmaktadır.

Rüzgar kökenli dalgalarla karşılaştırıldığında, tsunamilerin sahip olduğu periyot, dalga uzunlukları ve hızlar 10 ile 100 kat arası daha fazladır. Tsunamiler sığ su dalgaları şeklinde bilinirler. Sığ su dalgaları, çoğumuzun sahilde gözlediği rüzgar kökenli dalgalardan farklıdırlar. Rüzgar kökenli dalgalar genellikle 5 ile 20 saniye arasında değişen bir periyota (iki ardıl dalga arasındaki zaman) ve 100 m ile 200 m arasında değişen dalga uzunluklarına (iki ardıl dalga arasındaki uzunluk) sahiptirler. Bir tsunami onlarca dakika ile iki saat arasında değişen bir periyota ve yüzlerce kilometreyi aşabilen dalga uzunluğuna sahiptir.

Tsunamiler dünyadaki sahil bölgelerinde büyük hasarlar ve can kayıplarına yol açmaktadırlar. Tsunamiler, oluşum aralığı yüksek yıkıcı depremler nedeniyle özellikle okyanusların kıta kenarlarını tehdit etseler de, Akdeniz, Karadeniz ve Marmara Denizlerinde de çok sayıda tsunami olduğu kaydedilmiştir. Geçtiğimiz 3000 yıl içinde, Türk sahilleri en az 90 büyük tsunami tarafından vurulmuştur.

Odak düzlem çözümlemeleri sonucunda en büyük tsunamilerin yanal atımlı faylar tarafından tetiklendiği ve eğik bileşimli normal fayların ise daha küçük tsunamilere yol açtığı ortaya konmuştur. Deniz araştırmalarında elde edilen güncel veriler ise sualtı yer kayması, yığılması veya oturması gibi denizaltı kütle hareket veya çökmelerinin de tsunami oluşumundan sorumlu olduğunu göstermektedir.

1.3.2. Tsunami Tehlikesi Değerlendirmesi İçin Gerekli Veriler
Tsunami tehlikesi değerlendirmesi için gerekli veriler aşağıda belirtilmiştir:
• Geleneksel ve çok-dalgalı batimetri
• Topoğrafya, sayısal yükseklik modeli
• Sahil ve deniz yapıları
• Denizaltı ve/veya sahil fayları ve heyelanların özellikleri, boyutları ve yerleri

1.3.3. Tsunami Haritalama Süreci
Tahmini tırmanma yüksekliği değerleri, kıyı ve kara hızları ve bunların modelleme sonuçlarından bulunan tahmini oluşum sıklığı kullanılarak ve ayrıca kıyı ve deniz yapılarının konumları ve önemi göz önüne alınarak, her yerleşim için zarar azaltma önlemleri ve stratejileri geliştirilebilir.

1.3.4. Tsunami Tehlike Analizi
Tsunamilerin olası etkileri ve olası taşkın alanlarını belirlemek için, duyarlı ve hassas bölgeleri ve yapıları gösteren sahil topoğrafyası ve arazi kullanım planları da ortaya konmalıdır.
• Tsunami oluşumu ile ilişkili fay haritaları
• Tsunami oluşumu ile ilişkili heyelan haritaları
• Olası tsunamilerin kaynak haritaları
• Olasılıklı Tsunami oluşumu tanımı
• Sahil ve deniz yapılarının duyarlılık, hassasiyet ve önem veri tabanı
• Seçili senaryolar için tsunami ilerleme haritaları
• Belirli bölgelere yönelik seçili tsunami senaryoları ile ilişkili su seviyesi değişim verileri
• Seçili yerlerde tsunamilerin sahil davranışının olasılıklı tanımı
• Zarar Azaltma önlemleri ve stratejileri geliştirilmesi
• Tırmanma ve taşkının farklı seviyelerine yönelik taşkın haritalarının ve olasılıklarının geliştirilmesi.

2. AFET ZARARLARINI AZALTILMASININ PLANLANMASI
2.1. AFET ZARARLARINI AZALTILMASININ PLANLANMASININ AMACI
Afet zararlarını azaltma planlamasında temel amaç, sürdürülebilir, kendi ayakları üzerinde durabilen, afete dirençli yerleşimler oluşturmaktır. Afet zararlarını azaltma planlaması,, bir doğal tehlikenin toplumdaki kentsel çevre üzerinde doğurabileceği etkinin tahmin edilmesi yöntemidir. Afet zararlarını azaltma planlama, yöntemlerini kullanarak bir toplum Afet Zararlarını Azaltma Planları geliştirir. Afet Zararlarını Azaltma Planının temel hedefi, yerleşimlerin doğal, teknolojik ve insanlardan kaynaklanan nedenlerle meydana gelebilecek afetlere maruz kalınmasını ortadan kaldırılmak ve/veya azaltmak amacıyla kısa ve uzun vadeli eylemlerin belirlenmesidir.

Afetler, bahsedilen tehlikelerin yerleşimler ve yapılı çevre üzerindeki etkileri sonucunda meydana gelen can ve mal kaybı ve çevresel hasarların yanısıra idari, sosyal ve ekonomik faaliyetlerin durması ile sonuçlanabilen olaylardır. Afetleri tanımlamanın bir başka yolu, acil durum/ afet döngüsü modelini kullanmaktır. Bu döngüyü oluşturan faaliyetler, farklı örgütlenme ve hazırlık gerektiren dört (4) evreye ayrılır. Bütünleşik acil durum yönetimi olarak bilinen bu evreler şöyledir:

Deneyimler, bu evrelerin birbiriyle doğrusal değil döngüsel bir ilişki içinde olduklarını göstermektedir. Bütün faaliyet ve deneyimler ayrı ayrı ve birlikte zarar azaltma evresine geri dönmektedir. Bir başka ifadeyle, gelecekte oluşabilecek acil durumları önlemeyi ve azaltmayı, ister fiili acil durumlar ister müdahale simülasyonları aracılığıyla olsun geçmiş bilgilerimizi kullanarak öğreniyoruz. Gerek fiili gerekse potansiyel olsun afet veya acil durum, döngünün arkasındaki itici kuvvet olarak görülebilir.

Zarar Azaltma; bir doğal tehlikenin sonucunda can ve mal üzerinde doğabilecek uzun dönemli riski azaltmak ve/veya ortadan kaldırmak için yapılan sürdürülebilir herhangi bir eylem olarak tanımlanır.

Hazırlıklı Olma; afetten doğan her zararı azaltamayacağımızdan hazırlıklı olma evresi bir “sigorta poliçesi” işlevi görmektedir. Zarar azaltma faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi durumunda bile afet meydana geldiği için, Hazırlıklı olma evresine gerek vardır.

Müdahale; bir afetin oluşmasından sonraki ilk evredir. Müdahale faaliyetlerinin amacı, arama-kurtarma, barınma ve tıbbi bakım dahil olmak üzere afetten zarar görenlere acil yardım sunulmasıdır.

İyileştirme; gerek Kamu gerek ise resmi olmayan bütün sistemlerin eski hallerine dönüştürülmesine yönelik faaliyetlerdir. İyileştirme faaliyetleri, afetin hemen arkasından gelen acil durum döneminde başlayıp bu dönemden sonra da devam eder.

Zarar azaltma ve hazırlıklı olma aşamalarında önemli ölçüde zaman ve çaba harcanmalıdır. Zarar azaltma aşamasındaki plan “Afet Zararlarını Azaltma Planı” olarak adlandırılmıştır. Bazı ülkelerde zarar azaltma ve Afet Zararlarını Azaltma Planları afet döngüsünün diğer aşamalarından bağımsız olarak tartışılan hakim bir rol almıştır. Bunun bir örneği Amerika Birleşik Devletlerinde Federal Acil Durum Yönetim Kurumu (FEMA) tarafından uygulanan Afet Zararlarını Azaltma Eylemi 2000 (DMA 2000)’dir.

Zarar azaltma faaliyetlerinden en etkili sonucun, bu faaliyetler tüm unsurları içeren, kapsamlı ve uzun vadeli bir planlamaya dayandığı zaman alındığı defalarca ortaya konulmuştur. Ancak, geçmişte, bazı toplumlar, zarar azaltma faaliyetlerine iyi niyetlerle başlamışlar fakat gelişmiş bir planlamayı yeterince yapamamışlardır. Bazı örneklerde, bu faaliyetlere ilişkin kararlar bir afetin başlangıcından hemen sonra “acele ile” alınmış, bazılarında ise kararlar önceden alınmış ancak, bütün seçenekler, etkiler ve/veya katkı yapan faktörler dikkatle göz önünde bulundurulmamıştır. Sonuçlar en iyiye ulaşmak için harmanlanmış, bunun sonucunda da, kısıtlı olan kaynaklar neredeyse hiçbir zaman azami ölçüde kullanılamamıştır.

Zarar azaltma faaliyetleri, afetten önce gerçekleştirilir. Ancak, afetlerin ne zaman meydana geleceği kestirilemediğinden ve bazı zarar azaltma faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi uzun zaman alabildiğinden bu her zaman mümkün olmamaktadır. Bu durum da, zarar azaltma projelerinin bir afet gerçekleştikten sonra mümkün olan en kısa süre içinde uygulanmasına yol açmaktadır. Bu tür tepki genellikle, bir çeşit planlama süreci takip edilerek oluşturulacak proje ve politikaların belirlenememesi pahasına oluşmaktadır.

2.2. DÜNYADA AFET ZARARLARINI AZALTMA PLANLAMASI
Birçok ülke, kendine ayakları üstünde daha çok durabilen, afete karşı daha dirençli ve sürdürülebilir toplumlar ve yerleşimler oluşturmak için afet zarar azaltma planlamaları uygulamaktadır. Afete hazırlıklı toplumların oluşturulması, hükümetler ve devletler için hayati önemdedir.

Ülkemizdeki 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi, New Orleans’taki Su Baskını ve Pakistan gibi dünyanın çeşitli yerlerinde son dönemde gerçekleşen afetlerden de açıkça anlaşılacağı üzere, yerleşimler bütün ihtiyaçlarının merkezi yönetim tarafından karşılanmasını ve merkezi yönetimin kendilerine anında destek sunmasını bekleyemez. Hazırlıklı ve müdahaleye hazır olması gereken, belediyeler ve vatandaşlardır.

• Afet Zararları Azaltma Planlarının hazırlanması, doğal tehlikelere karşı zarar azaltma stratejilerinin öncelik sırasının belirlenmesinde acil müdahale ve yardımlarda belediyelerin yönlendirilmesine yardımcı olmaktadır.

• Hasar görebilecek unsurlar hasar görmeye devam ettiğinden yönetimler, hasar döngüsünü nasıl kırabilecekleri üzerinde durmaya başlamışlardır. Bu da, zarar azaltma evresinin en başa konulmasını beraberinde getirmiştir. Şu anda güdülen felsefe, toplumların, tehlikeleri anlamak ve tehlikelerin doğuracağı etkiyi azaltacak ve/veya ortadan kaldıracak uygun adımları atmak suretiyle afetlere karşı daha aktif bir tutum almaya teşvik edilmeleri yönündedir.

2.3. TÜRKİYE’DE AFET ZARAR AZALTMA PLANLAMASI
Türkiye’de afet zararlarını azaltma planlaması, planlama sürecinin bir parçası değildir. Yürürlükte Yapı Yönetmelikleri ve İmar Kanunları ve revizyona ilişkin teklifler mevcut olsa da bunlar doğrudan afet yönetimi ile ilgili değildir. Bu unsur, planlama sürecinde eksiktir.

Belediyeler, gelişme alanlarını belirlerken birçok faktörü (altyapı, doğal kaynaklar, nüfus projeksiyonları, politik baskı ve toplum baskısı) göz önünde bulundurmaktadır. Araziyi, uygun, uygun değil ve belirli tedbirlerin alınması koşuluyla uygun şeklinde üç grupta sınıflandıran “yerleşime uygunluk” haritalarının hazırlanması gerekliliği bulunmasına rağmen uygunluğun nasıl belirleneceğini veya çoklu/bütünleşik afetlerin nasıl ele alınacağını gösteren herhangi bir standart yoktur. Büyük ölçüde bunun nedeni, veri eksikliği ve tehlike bilgilerinin nasıl kullanılacağının bilinememesidir.

Afet zararları azaltma planlamasının belediyelerin imar planlama sürecine dahil edilmesinde iki unsur bulunmaktadır. Birincisi, çeşitli tehlikenin belirlenmesinin (risk) değerlendirmelerini yapacak teknik beceri ve bilgi, ikincisi ise gerekli verilere erişimdir. Gerek Doğal Tehlikelerin belirlenmesi gerekse bir Kentsel Risk değerlendirmesi yapılmasına ilişkin metodolojilerin bilinmesi gerekmektedir. Bu iki unsurun kavranması, belediyelerin bir doğal tehlikenin kendi yönetimi altındaki yerleşimlerde kentsel (yapılı) çevre üzerindeki etkisini kestirebilmesini sağlayacaktır. Belediyeler, tehlike alanlarını belirledikleri ve bunun üzerine nüfus, altyapı ve/veya kritik tesislerin yerleri, bölgedeki topluluklar gibi bilgileri yerleştirdikleri zaman, maruz kaldıkları riski belirleyebileceklerdir. Bu değerlendirme, olası hasarları tahmin edebilmek amacıyla, alansal (geospatial) olarak tanımlanmış olan tehlike bilgilerini (okasyon) olarak tanımlanmış kentsel maruz kalma bilgileri ile birleştirir. Risk genellikle şu formülle ifade edilir:

DOĞAL TEHLİKE + KENT VERİSİ + HASAR GÖREBİLİRLİK = RİSK

2.4. AFET ZARARLARI AZALTMA PLANLAMA SÜRECİ
Bir toplum için Afet Zararları Azaltma planlamasını uygulamanın temel nedeni, yerleşim genelinde uzun vadede meydana gelebilecek olası hasarların ve riskin azaltılmasına yönelik politikaların, eylemlerin ve araçların belirlenmesidir. Bu, tehlikelerin etkilerine ilişkin bilgi edinmeye yönelik sistematik bir süreç kullanmak, hedefleri net olarak ortaya koymak, etkili bir zarar azaltma stratejisi takip etmek ve mevcut plana uygun hareket etmek suretiyle gerçekleştirilir.

• Etkin planlama ile birlikte, topluma yönelik ortak bir vizyon oluşturmak amacıyla geniş bir yelpazeye yayılmış olan grupların beceri, uzmanlık ve deneyimlerini bir araya getirecek, en uygun ve adil zarar azaltma projelerinin oluşmasını sağlayabilecek organizasyonlara ihtiyaç vardır. Zarar azaltma planlamasının yakalayacağı en büyük başarı, zarar azaltma programlarına yönelik halk desteği ile siyasi desteği artırması, diğer önemli toplumsal amaç ve hedefleri de destekleyen sonuçlar ortaya koyması ve toplumun karar alma sürecine, bu sürece zarar azaltma unsurlarını da dahil edecek şekilde etkili olması olacaktır.

• Afet Zararları Azaltma Planlarının geliştirilmesinde tek bir doğru süreç yoktur. Başarılı olan bütün Afet Zararları Azaltma Planlarında , halkın katılımının sağlanması, amaç ve hedeflerin geliştirilmesi ve izleme süreci gibi birçok ortak unsur bulunmaktadır. Aşağıda tanımlanan süreç birçok yönetim tarafından kullanılmıştır ve Türkiye’deki uyum için tavsiye edilen süreçtir.

• Planlama, bir ürün değil, süreçtir. Etkin planlama çabaları sonucunda yüksek kalitede, yararlı Afet Zararları Azaltma Planı elde edilir; Ancak, yazılı planlar yalnızca sürecin bir unsurudur. Planlama, tehlikelerin gerçekçi değerlendirmesine ve afetlerin muhtemel sonuçlarına dayanmalıdır. Tehlike ve hasar görebilirlik değerlendirmeleri, yerleşimin tamamını kapsayan planlama çabalarının bir parçasıdır. Planlama çabaları olabildiğince toplumun kendi afet deneyimlerine, diğer toplumların deneyimleri hakkındaki bilgilere ve araştırmaya dayalı planlama esaslarına dayanmalıdır. Gerek deneyim gerekse araştırma toplumların afetlerin muhtemel sonuçlarını anlamalarında yardımcı olur.

• Hiçbir Kurum veya kuruluş Afet Zararları Azaltma Planlarını tek başlarına hazırlamamalıdır; Başarılı bir Afet Zararları Azaltma Planı için diğer kurumların göstereceği çabalara gereksinim duyulduğunda bu özellikle hatırlanmalıdır. Bu amaç doğrultusunda, bütün planlama çabalarındaki ilk önemli görev, planlamada yer alacak paydaşları afet zararları azaltma planlama sürecinin en başında belirlemek ve bu ortakları sürece dahil etmektir. Çok kuruluşlu olmanın yanısıra Afet Zararları Azaltma planlama süreci aynı zamanda katılımcı olmalıdır; bir başka deyişle, resmi kurumların çeşitli seviyelerde katılımının sağlanmasının yanı sıra özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının da katılımının sağlanması gerekir.

• Afet zarar azaltma planlaması uzun vadeli bir süreç olsa da, bu sürece, gelecekteki çabaların dayandırılabileceği somut kilometre taşları ve ara başarıların dahil edilmesi gerekir. Afet Zararları Azaltma Planı ile hedeflenenleri yakalamada planın başarısını düzenli olarak değerlendirilmesi ve yeni bilgiler ortaya çıktıkça, toplumsal hedeflerde değişiklik oldukça veya yeni mevzuat oluşturuldukça planı bunlara uygun olacak şekilde güncellenmesi gerekmektedir.

2.5. ZARAR AZALTMA STRATEJİLERİ OLUŞTURMA SÜRECİ
Zarar azaltma stratejileri oluşturma süreci dört (4) adımdan oluşur. Bu sürecin sonunda, zarar azaltma amaç ve hedefleri tanımlanmış, belirlenen zaman çerçevelerinde alınacak özel tedbirler belirlenmiş olacaktır. Süreci oluşturan dört (4) adım, aşağıda belirtilen aktivitelerden oluşmaktadır.
2.5.1. Zarar Azaltma Amaç ve Hedeflerinin Belirlenmesi (1. Adım)
2.5.2. Zarar Azaltma Faaliyetlerinin Belirlenmesi (2. Adım)
2.5.3. Uygulama Stratejisi Hazırlanması (3. Adım)
2.5.4. Zarar Azaltma Planlama Sürecinin Belgelendirilmesi (4. Adım)

2.6. AFET ZARAR AZALTMA PLANLAMASINDAN ELDE EDİLECEK YARARLARIN ANLATILMASI
Afet Zararları Azaltma Planlarının hazırlanması sırasında planlama sürecinden faydalanmanın birçok yararı vardır. Burada değinilmeyen daha birçok yarar bulunmakla birlikte esas olan bu yararların öneminin anlaşılmasıdır. Bu yararların birçoğu Afet Zarar Azaltma planlaması dışında diğer süreçler için de önemlidir.

Planlama, risk azaltma faaliyetlerinin makul tercihlerle seçimini sağlar. Afet Zarar Azaltma planlaması, toplumu etkileyebilecek tehlikelerin öğrenilmesi, net amaçların ortaya konulması ve gelecekte meydana gelebilecek afetlerin neden olabileceği kayıpların etkilerini azaltacak politika, program ve eylemlerin tespit edilmesi ve uygulanmasından oluşan sistematik bir süreçtir. Zarar azaltma faaliyetlerinin, toplumun sürekli katılımı ile teknik analizler ve maliyet analizleri yoluyla dikkatli bir şekilde seçilmesi planlama yaklaşımının kalite göstergesidir. Aşağıda, daha önce belirtilen planlamadan elde edilecek yararlar özetlenmektedir.

2.6.1. Ortaklıkların Kurulması
Afet zarar azaltma planlaması, tehlikeler sonucunda zarara uğrama ihtimali bulunan taraflar arasında işbirliğini arttırmanın ve destek kazanmanın en iyi yollarından biridir. Birlikte çalışmak suretiyle, birçok paydaş, toplum veya ilgili bölge için ortak bir vizyon yakalamak üzere beceri, uzmanlık ve deneyimlerini birleştirerek en uygun ve adil olan zarar azaltma projelerinin yürütülmesine katkıda bulunabilir. İşbirliğinin artırılması ayrıca, paydaşlar ayrı ayrı çalıştığı durumlarda oluşabilecek aynı işlerin tekrar tekrar yapılması ihtimalini de ortadan kaldıracaktır. Afet zarar azaltma planlamasından azami başarının elde edilmesi, halkın ve seçimle göreve gelen yetkililerin zarar azaltma programlarını desteklemesi ve tanımlanan zarar azaltma faaliyetlerinin toplumun diğer amaç ve hedeflerini destekler nitelikte olmasına bağlıdır.

2.6.2. Sürdürülebilir Yerleşimlerin Oluşturulması
Sürdürülebilirlik kavramı ile bu kavramın doğal tehlikeler ile insandan kaynaklanan tehlikelerin doğurduğu risklerin azaltılması ile olan bağlantısı konusunda bilinç seviyesi artmaktadır. Sürdürülebilirliğin sağlanması, şu anki kuşakların aldığı kararların gelecek kuşakların seçeneklerini kısıtlamamasına bağlıdır. Şu anki kuşak, bir sonraki kuşağa, sürekli yüksek yaşam kalitesi sunan doğal, ekonomik ve sosyal bir ortam aktarmaktadır. Sürdürülebilir bir yerleşimin önemli bir özelliği, afetlere olan direncidir.

Makale ©Yapı Dünyası Dergisi 2008 Sayı: 148 de Yayımlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir