Bilime İnanmayan Bilim Adamı

Bilime İnanmayan Bilim Adamı…

47 Yıllık Bir Mimarın Meslek Anıları – 2

Sezar AYGEN, İTÜ, Yüksek Mimar

Bu olayı 1979 yılında, Malatya İnönü Üniversitesi Kampüsünün planlama çalışmaları ve inşaatları sürecinde yaşadım. Bana son derecede ilginç, ilginç olduğu kadar da üzerinde düşünülmeye değer gelmiştir. Hikayeme geçmeden önce, İnönü Üniversitesi Kampüs Planlaması hakkında, kısa da olsa bir bilgi vermeliyim.

1978 Yılında Projelendirme eşlerini üstlendiğim kampüsün yerleşim planları ile ilk binalarına (Fen ve Edebiyat Fakültesi ve Isı Merkezi) ait projeler, aynı yıl tamamlandı ve inşaat ihaleleri de yine aynı sene içinde yapıldı. Kampüs arazisi, Malatya-Elazığ yolunun güney tarafında kalan az eğimli bir yamaçta yer almaktaydı. Planlamamıza göre yapı grupları, devlet yolundan bakıldığında, soldan sağa doğru Isı Merkezi, Akademik Merkez ve Fakülteler, Öğretim Elemanları lojmanları ve Öğrenci Yurtları olarak sıralanmışlardı. Kampüsün doğudan batıya iki ucunun birbirinden uzaklığı da yaklaşık 1 km’yi bulmaktaydı.

Doğal olarak tasarım çalışmalarına başlarken, tüm yapıların tek bir merkezden ısıtılması esas alındı ve bu düşünceye göre Isı Merkezinin yeri, hakim rüzgar koşullarına göre, tüm çıkan gaz ve dumanların Kampüs dışına gönderilebildiği bir nokta olarak tespit edildi. O günlerde tüm ülkede “İthal Enerjiye hayır” havası başını alıp gitmişti ve Devletin finanse ettiği yapıların ısıtma sistemlerinde artık “Fuel Oil” değil, “Yerli kömür-Linyit” kullanılması zorunluluk haline getirilmişti. Bilenler bilirler, kömürü yakıt olarak kullanan tesislerin, -Hele bu bir kocaman Kampüs ise- Isı Santralları başlı başına bir alem olurlar. Kömürler gelir, dağlar gibi yığılır. Sonra kol kuvveti ile yürüyen şeritlere yüklenerek temizlenmeye ve kırılmaya gönderilir. Ancak bu işlemlerden sonra kazanlara ulaşabilmeleri mümkün olur. Bu arada her yer kömür tozları ile kaplanarak siyahlaşır. Yanma sürecinde koyu bir duman ve gazlar bacalardan fışkırır, etrafı karanlık yapacak kadar dumana boğar. İşlemler bu noktada da bitmez, yanmış kömür külleri yeniden şeritlerle atık alanlarına yığılır ve orada da tepeler teşekkül ettirilir. Bu dağlar, tepeler, açık alanlarda Isı Merkezi çevresinde yerleşir kalırlar. Rüzgarlı havalardan o civarlardan geçilemez olunur. Sonra kamyonlar, kamyonlar… Kamyonlar kömür getirirler, damperlerini kaldırarak boşaltırlar. Yine çevre kömür tozuna bulanarak karalaşır. Kamyonlar yeniden gelirler, atık külleri doldurup giderler.

Tesisin projelendirmesinde (Ülkemizde hiçbir kararın düşünülerek alınmadığını, bu nedenle de ciddiyetinin kuşkulu olduğunu bildiğimiz için) Fuel Oil’e  dönüşümünün sağlanabilmesini dikkate almıştık. Ancak, ne yazık ki o sıralarda, bu esen rüzgarlar bitinceye kadar kömür kullanmak zorundaydık.

Günlerden bir gün, Üniversitenin Rektörü, Dekanları, Profesörleri, Doçentleri toplanarak Kampüs Planlamasını incelediler ve Mimarı olarak yaptığım açıklamaları dikkatle dinlediler. Uzun uzun konuşmalar yapıldı, ancak önemli sayılabilecek tek bir eleştiri vardı.

“Böyle bir site, bu çapta bir Kampüs, tek bir Isı Merkezinden asla ısıtılamaz…”

Ya ne olacak? Her Fakültenin, her binanın altında kendi ısı merkezi bulunmalıdır. Her binaya kamyonlar kömür taşımalı, sonra kül götürmek için yeniden gelmeli, ve tabii her bina ortalığı linyit dumanına boğmalıdır. Bu şaşılacak öneriye karşı yapılacak tek bir şey vardı, bizde onu yapmaya çalıştık. Önce bu sistemin yalnızca bizim Kampüse özgü, bizler tarafından icat edilmiş bir sistem olmadığını, tüm dünyada bu çeşit bir tesiste böyle bir sistemin kullanıldığını anlattık. Arkasından kitaplarımızı Malatya’ya taşıdık ve Sn.Hocalarımıza dünyada bulunan bazı kampüslerde sorunun nasıl çözüldüğünü gösterdik.  Uzun uğraşlardan sonra bu fikri savunan yalnızca bir hocamız kaldı sonunda. Sn.Profesörümüz Nuh diyor, peygamber demiyor, üstelik tüm diğer hocalarımızı da ikna etmeye çalışıyordu. Tezi kısaca şöyleydi;

“Bu tarz bir sistemi Almanya’da, İngiltere’de, Fransa’da kurabilirsiniz ve şakır şakır da işletebilirsiniz. Amma burası Türkiye… Bizim memleketimizin tüm koşulları bambaşkadır. Burada böyle bir sistem işlemez, çalıştıramazsınız. Buharla mı ısıtacaksınız? Buhar 50 m ötede biter ve siz ancak 50 m’lik bir toprağı ısıtmış olursunuz. Bunları bu günden söylemeyi, kendim için önemli bir görev addediyorum. En iyi sistem, binaları kendi içindeki santrallarla ısıtmak olacaktır. İş işten geçtikten, paralar harcanıp güme gittikten sonra o sisteme de dönülecektir. Şimdiden söylemiş olayım…”

Göstermiş olduğumuz örnekler ve hesaplar, diğer hocalarımızı ikna etmiş olmalı ki  Sn. Profesörümüz tezinde yalnız kaldı. Ve biz de başladık inşaata… Isı Merkezi tamamlandı, kömürler geldi, gerekli aşamalardan geçtiler ve kazanların yakılacağı gün gelip çattı.

O gün tüm kampüsün içinde heyecan rüzgarları dolaşmaktaydı. Hocalarımız, Yönetim kadroları, Öğrenciler, Mühendisler, İnşaat Firmasının personelleri, işçiler, ustalar kazanın yakılma ve deneme yapılma anını dört gözle beklemekteydiler. O arada bazı dedikodular da ortalıkta dilden dile gezmekteydi.

“Saat 15:00’de buhar verilecekmiş.”

“Sabahtan buhar verilmiş de hiçbir sonuç alınamamış, onun için kazanları yakmadık demişler.”

“Kazanı yakacak elemanlar daha şantiyeye bile gelmemiş.”

“Kömürler ıslak oldukları için yanmıyorlarmış. Kurutulduktan sonra kazanlar yakılacakmış.” Vb.,vb.

Beklentiler sürüp giderken, kazanın yakıldığı haberi dahili telefonlarla bizlere ulaştırıldı. Tüm dikkatler, Isı Merkezinden 1 km kadar uzaktaki, Öğrenci Yurtları bölgesinde yer alan boruların bitiş noktasına çevrilmişti.

İşte o sırada, güçlü bir fısıltı çevreyi dolduruverdi ve boru ağzından basınçla fırlayan buhar, gök yüzüne doğru bir minare boyu yükseldi.

Bir sessizlik…

Arkasından buhar, yeniden rekor denercesine yükseklere fışkırdı. Ve…

Sessizlik aniden bitti, sevinç bağırışları, çığlıkları kampüsün dört bir yanından yükseliverdi. Şapkalar buhar boyu havalara fırlatıldı.

Ben de, Bilime inanmayan Bilim Adamlarının da bulunabileceğini böylelikle öğrenmiş oldum.

Yapı Dünyası Dergisi 2010 Sayı: 174 de yayımlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir