Ülkemizde Devlet Gibi Müteahhitlik Sektörü de Kabuk mu Değiştiriyor?

Ülkemizde Devlet Gibi Müteahhitlik Sektörü de Kabuk mu Değiştiriyor?

Ruhi TARKAN, İnşaat Yüksek Mühendisi, ODTÜ

Ülkemizde 1960’lardan itibaren Türk müteahhitlik sektörü, büyük projeleri, yabancılara ihtiyaç kalmadan yapabilme kapasitesine yavaş yavaş erişmekte idi. Bunda Teknik Üniversitelerden yetişen mühendislerin sayısının artması önemli bir rol oynuyordu. 1955’li yıllardan itibaren yurtdışında az sayıda yetişmiş ve 1960’lı yılların başından itibaren ülkemizde daha fazla miktarda yetişmiş lisan bilen mimar ve mühendisler de gerek devlet gerekse özel sektörde görev almaya başlıyordu. Ülkemizin en önemli teknik üniversitelerinden İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) genellikle lisan bilen mimar ve mühendis yetiştirmediği için yabancılarla anlaşmak ve gelişmeleri hızlandırmak fazla mümkün olamıyordu.

Özellikle 1950 yılından itibaren İTÜ’den mezun olarak hayata atılan genç mühendislerin bir bölümü devletin ihtiyaç duyacağı alanlara kaydığı gibi bir başka bölümü de serbest çalışmak üzere müteahhitlik konusunu seçmişlerdi. Bugün mevcut büyük müteahhitlik firmalarımız, genellikle, o dönemde işe başlayan ve devletten aldıkları ihalelerle gelişen ve bugün uluslararası alanda büyük işler yapanlardan oluşmaktadır.

O dönemlerde henüz özel sektör yeteri oranda gelişmediği için hemen hemen tüm yatırım ihaleleri devlet tarafından gerçekleştiriliyordu. 1950’li yıllarda yabancı müteahhitler teknolojik bazı alanlarda Türk mühendis ve işçilerini kullanarak devlete iş yapmakta idiler. Yavaş yavaş  gelişmekte olan Türk firmaları ile de ortaklık kurarak yatırımları gerçekleştirmeye başlamaları da bu yıllara rastlar. 1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren, kendi başlarına büyük ölçekteki yatırımları yapma kapasitesine ulaşan firmalarımız, özellikle yabancı finansman gerektirmeyen işleri tek başlarına yapmaya başlamışlardı. Bu sırada firmalarımız devletle çalışmaya alışmışlar ve genellikle birim fiyat üzerinden iş yapmakta idiler. Sonradan otoyollara ihtiyaç duyulduğunda, finansman kaynağı sağlamak bakımından yabancılarla ortaklık yapmak suretiyle teklif fiyatı ile ve yabancı para cinsinden ihaleler de devreye girmişti.

Bu işler 2002 tarihine kadar devam etmiş, bu yılda çıkarılan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 2735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu ile birim fiyat yerine, teklif birim fiyatı ve anahtar teslimi ihalelere geçilmişti.

4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu öncesinde ihaleye çıkartılan, Devletin imkanlarının yeterli olmaması sebebiyle, bazı projelerin 20 yıla kadar varan sürelerde inşaatının devam etmesi durumunda, sözleşmelerin geçerliliği bakımından eski projelerde birim fiyatlar hala kullanılmaktadır.

Özellikle 2000’li yıllardan itibaren özelleştirme projelerine hız verilmesi ile devlete ait birçok kuruluş özelleştirilmiştir. Özel sektör eliyle işletilen bu kuruluşlar yaptıkları ihaleleri sıklıkla mahalli müteahhitlere yaptırmayı tercih etmektedirler. Devletten iş almaya alışmış ve çalışma sistemini ona göre uyarlamış müteahhitlerimiz, özel sektörün yaptığı küçük ölçekli ihalelerde beklediği kar marjını bulamamaya başlamıştır. Özelleştirilen kuruluşların sayısı arttıkça devletin yaptığı ihaleler de yavaş yavaş azalmaya başlamıştır. Buna ek olarak Devlet de artık ihalelerini finansman sağlayacak müteahhitlere yaptırmayı tercih etmeye başlamıştır. Mesela özellikle Enerji projelerini müteahhit ve işadamlarına yer tahsis etmek suretiyle para harcamadan gerçekleştirmektedir. Bu ihaleleri alan müteahhitlerimiz ise artık sanayici olma safhasına geçmektedirler.

Bunun yanında Devlet, doğalgaz, rüzgar, kömür ve jeotermal elektrik üretim santrallerini yer ve bölge tahsis etmek suretiyle başkalarına yaptırmaktadır. Yani müteahhit ve işadamları kendi finansman kaynaklarını kullanarak bu işlere talip olmaktadırlar.

Elektrik üretim tesisine sahip olarak devlete elektrik enerjisi satan firmalarımız, dönüşüme uyarak, yatırım yapmaya yönelmişlerdir. Bu sebepten büyük oranda müteahhitlerimiz bu işlere teklif vermişler ve kredi de kullanarak projeleri gerçekleştirmektedirler.

Devlet oluşturacağı kendi geliri ile randımanlı olamayan projelere de destek vermek suretiyle, finansmanı teklif verene ait olmak üzere ihaleye çıkartmaktadır. Mesela otoyolların bir bölümü randımanlı olmamasına rağmen bazı devlet garantileri vererek ihale yapmakta, böylece riskin bir bölümünü üstlenmektedir.

Bir bakıma eski alışılmış ihale düzeni değişmektedir. Bu değişime uyabilenler ayakta kalmakta diğerleri ise başka yönlerde iş hayatlarını devam etmeye çalışmaktadırlar. Devletin ihaleye çıkarttığı projeler artık, başkalarının finansman sağlamakta güçlük çekeceği için gerçekleştiremeyeceği veya randımanı yetersiz olan projeler olmaktadır.

Devletin ihale ettiği projeler artık mevcut müteahhit sayısına yetmemektedir. Bu da teklif verenlerin büyük oranda fiyat indirmelerine yol açmakta, bu arada, devlet projesini ucuza mal etmesine karşılık müteahhitlerin ayakta kalmaları zorlaşmaktadır.

Yukarıda izah edilen sebeplerden dolayı, bundan sonra, ülkemizde müteahhit sayısı gittikçe azalacak ve yeni bir müteahhitlik sistemi gelecektir. Bu müteahhitler çok az kar etme ile çok randımanlı olarak çalışmak mecburiyetinde kalacak, çalıştırdıkları elemanların kalitesi gittikçe daha önem kazanacak, çalışanlarından maksimum verim alınmasına çalışılacaktır. Bu yüzden teknik elemanlar için iş bulmak da zorlaşacak, kabiliyeti ve bilgisi az olanlar eleneceklerdir. Ara eleman sıkıntısı çeken müteahhitlerimiz artık iyi yetişmiş teknisyen ve ustalara ihtiyaç duyacaklardır. Türkiye Müteahhitler Birliği tarafından başlatılan, halen İNTES tarafından başarı ile uygulanan ustalara verilen sertifikasyon sistemine ihtiyaç daha da artacaktır. Bu arada işçilerimiz de bir değişim içine girmek durumundadırlar. Kar marjı azaldığı için daha fazla randıman veren ve daha fazla kişinin işini yapabilen elemanlara iş verme tercihini yapmak mecburiyetinde kendilerini hissedecek, bu suretle kalifiye olmayan işçilerin iş bulması daha da zorlaşacaktır.

HES, rüzgar, doğalgaz, kömür ve jeotermal projeleri gerçekleştirerek faaliyetlerini sürdürmekte olan müteahhitlerimiz, yeniden yapılanma içerisine girmek durumundadırlar. Yeni işadamları ve müteahhitlerimiz, yeni çalışma düzeni içerisinde gelişme yollarını bulacaklardır.

Ülkemizde devletin ihalelerinin azalması ile yurt dışına giden müteahhitlerimizin oradan da bekledikleri gelirleri elde etmeleri artık zorlaşmaktadır.

Özet olarak, müteahhit sayısı gittikçe azalacak, daha değişik formasyona sahip müteahhitlik sistemi ortaya çıkacaktır.

Bu arada, işçilerin formasyonu da değişecek, sertifika sahibi işçilere öncelik verilecek, her işi yapan işçi değil işi istenilen vasıflarda yapabilecek uzman işçiler piyasada çoğalmaya başlayacaktır.

Bir başka konu da, Müteahhitlerimizin elinde hala yeni durumda olan veya birkaç yıl daha çalışabilecek makine parkı olmasına rağmen yeterli iş imkanı olmadığından ve yurt dışına da götürmek kolay olmadığından ellerinde kalan ve ardiyelerde bekleyen makine parkının çürümesi ve ülke ekonomisinin bundan zarar göreceğidir. Bu bakımdan bu makinelerin uluslararası mezatlar aracılığı ile yurt dışına satılmasına müteahhitlerimiz yönelmek durumundadırlar. Bunlara değer fiyat verilmemesine karşılık, satılmasının, elde kalıp çürümesinden daha akıllıca olacağı değerlendirilmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir