Sonbahar, Bilim ve Teknoloji Baharı

Sonbahar, Bilim ve Teknoloji Baharı

Cihat UYSAL, Mimar Yüksek Mühendis

İletişimin (e-posta, web, wikipedia, tweeter… ve benzeri) sayısal kültürün egemenliğine geçmesiyle, bilgi paylaşım yolları değişti. Bu ortamın ne denli etkin ve hızlı olduğunu vurgulamaya gerek yok. Ancak, iletişim hızı ve yoğunluğu bilgiyi yüzeyselleştiriyor. Ayrıntının önemi gözden kaçabiliyor ve bilginin elle tutulur hale gelmesi zorlaşıyor. Sanki “hasan almaz basan alır” kumarı oynar gibi yaşıyoruz ve bilgimizin gücü “el elden üstündür” sürecine esir düşüyor. O nedenle, bir zamanlar ilgiyle izlenen gelişmeleri derleyen kurumların da bu oluşuma ayak uydurması gerekiyor. Örneğin, teknik ve teknoloji alanında bir zamanlar işleyen “Teknik Bülten” benzeri kurumsal yayınlar yaşamımızdan uzaklaştı. Bunun bir nedeni, gelişme ve dönüşüm hızının kuşaktan kuşağa geçmesine engel olacak kadar yüksek olması. Bunu X, Y diye adlandırılan kuşaklar arası başkalaşımdan anlıyorum. Bunları yazarken ülkemizde birçok insanın yazdıklarımın okunmasına fırsatı olmadan daha günlük sorunlarla didişmekte olacağını kendimde de gözlüyorum. Yine de özellikle teknik ve teknolojideki gelişmelerin iyi izlenmesi olmazsa olmaz bir zorunluluk. Bu bağlamda “eskiden…” diye başlayan bir çok cümle kurabiliriz.

Konuyu ele alma amacım teknik ve teknolojiyi daha çok pazarlamacıların desteğiyle izleyebilir hale gelmeye başlamamız. O nedenle, teknik ve teknolojik konularda bilgi paylaşımı seminer ve benzeri toplantılarla kamusal destekten çok pazarlama kapsamında ele alınıyor. Oysa, bilim ve tekniğin tartışılmasında bu tür yönlenmelerin sakıncaları yeterince tartışılmıyor. Yaşamı kökten değiştiren, dönüştüren yeniliklerin yaratacağı ekonomik, sağlık ve çevre… üzerindeki olası etkilerini irdelemek yerine bekle, gör türünden bir süreç öne çıkıyor. Bu konu düşünce akımlarını da etkisi altına almış evrensel bir sorun. Sanayi ve teknolojinin yarattığı kültürün sonuçlarından yeterince ders almadığımız artık bütün dünyayı düşündürüyor. O nedenle, kamusal çıkarlara öncelik tanıyan bir sürece olan ihtiyaç zorunlu hale geldi.

Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin yıl içinde gelinen düzeyi her yıl sonbaharda bütün dünyada seminer ve benzeri toplantılarla ele alınıyor. Benzer bir rüzgar da gelecek yılın giyim, kuşam, araba modeli gibi tüketim ürünlerini pazarlayan sektörler için vazgeçilmez hale getirildi. Bilim ve teknolojinin tartışılması ve değerlendirilmesi yeterince coşkulu değil. Oysa, bu konunun bahara dönüştürülmesi gerekli.

Bu yıl Kasım başında ODTÜ’de İleri Mühendislik Uygulamaları ve Sorunları Konferansı (İMUS 2013) adı altında bir toplantı düzenlendi. Toplantının ilk olması ve üniversite tarafından kotarılmış olması sevindirici. Ağırlıklı olarak 2013 yılında gerçekleştirilen projelerin yapım tekniği, deprem, yapı sağlığı izleme konuları bağlamında ele alınması güzel bir paylaşım ortamı sağladı. Bu tür toplantıların sürdürülmesi, ülkemizdeki yapım tekniği ve teknolojisindeki gelişmelerin daha kapsamlı ele alınarak tartışılmasını sağlayacaktır. Önümüzdeki yıllarda yinelenmesini beklediğimiz bu toplantının, üniversitenin ilgili bölümlerince yıl boyunca gerçekleştirilen teknik ve teknoloji uygulamalarının planlı ve bilinçli izlenmesi, ülkemizdeki uygulamaların düzeyini yükseltecektir. Bu nedenle, İMUS 2013 toplantısının ülkemizin bilim ve teknoloji yeteneğinin geliştirilmesi için bir işaret fişeği işlevi taşımasını diliyorum. Eldeki teknisyen kadrosuna, son yıllarda artan deneyimine ve teknoloji geliştirme yeteneğine bakılırsa geleceğe ümitle olabiliriz. Özellikle, yeni nesiller bu baharı müjdeleyecek görüntü veriyor. Benzeri duyarlılığı da bilim ve teknoloji akademisyenlerinin göstermesi gerekiyor. İMUS 2013 toplantısını bu düşüncelerle önemsiyorum. Ayrıca, yazdıklarıma yeni yükselen biyoteknoloji, nanoteknoloji, enformasyon teknolojisi… gibi alanlarda treni kaçırmamak gerektiğini ve gelişme hedeflerinin gerçekleştirilebilmesi için, özellikle ve bilhassa üniversitelerimizde ARGE’ye daha büyük pay ayırmak gerektiğini eklememiz gerekiyor.

©Yapı Dünyası Dergisi 2013 Sayı: 212-213 de yayımlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir