18 inci Yüzyıl Fransa Seyahatnamesi ve Havuz–Kanal Sistemi

18. Yüzyıl Fransa Seyahatnamesi ve Havuz–Kanal Sistemi

Cihat UYSAL, Mimar Yüksek Mühendis

Tarihçilerimiz, Avrupa ülkelerinde 16. yüzyılda başlayan ekonomik, teknik ve teknolojik gelişmeleri Osmanlı’nın eş zamanlı izleyemediğini söylüyor. O yüzden, Avrupa ülkelerine karşı yapılan savaşlarda uğradığımız yenilgilerin nedenleri doğru irdelenememiş, trafik sorununu çözmek için cezaların arttırılması gibi kimi insanlar sürülmüş, kiminin başı vurulmuştur. Farkındalık, ilk teknik üniversitenin kurulmasıyla kendini göstermiştir. Ne var ki, üniversitenin kurulması toplumun kendi potansiyeli ile meydana gelen bir kurumlaşma olmamıştır. Bu gerçekle bugün de karşı karşıyayız. O nedenle, Batı’da ne olup bittiğini anlamak üzere kurulan ilişkilerin yararlı sonuç verdiğini söylemek zor. Bu konuyu “Paris’te Bir Osmanlı Sefiri” başlığı ile yayımlanmış bir seyahat kitabı ile örneklemek istiyorum. Batı’da olan biteni anlamak üzere 1720 yılında devrin padişahı III. Ahmet, Mehmet Çelebi’yi geniş bir kadro ile Fransa’ya göndermiş. Bu seyahat Mehmet Çelebi tarafından kaleme alınmış. İlk baskısı 1970 yılında Şevket Rado tarafından hazırlanan bu seyahatname İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlanmış. Eserin adı “Sefaretname” iken, gözlemlerin seyahatnameyi içermesi nedeniyle, adı değiştirilmiş. Şevket Rado, Mehmet Çelebi’nin yeniçeri kökenli olup 28’inci alaya kayıtlı olduğu için seyahatnameyi Yirmisekiz Mehmet Çelebi adıyla yazdığını belirtiyor.

Seyahatname, ayrıntılı gözlemleri içerdiği için dikkatimi çekti. Örneğin, Kral XV. Louis ve kraliyetin seyahati ve gelenleri ne kadar önemsediğine ait gözlemlerde, batılı gözünde Osmanlılara nasıl bakıldığı anlatılmış. Bunun dışında, seyahatin sonuçlarına günümüzden bakıldığında, Selçuklu ve Osmanlı’nın bildiği ve tarih boyunca yerleşimlerinde önemli yer tutan çeşme, sebil, havuz ve bahçe yapımı farklı anlayışla ele alındığı görülüyor. Bu gözlemlerin İstanbul’da su bentleri, Sadabad ve III. Ahmet çeşmesi, bahçe düzenlemelerinin yapılmasına da yol açtığını söyleyebiliriz. Bunu, seyahatnamede bu konuda verilen ayrıntılı açıklamalar gösteriyor. Şevket Rado kitabın önsözünde seyahatin ayrıca matbaacılığın getirilmesine de yol açtığını özellikle vurguluyor.

Seyahatname Osmanlı heyetinin Fransa’ya ayak bastığında, o sırada orada yayılan veba hastalığı nedeniyle heyetin karantinaya alınarak bekletilmesinin anlatılmasıyla başlıyor. Ancak, benim dikkatimi çeken, seyahatin karantinadan sonra Paris’e gidinceye kadar anlattığı yolculuk. Çünkü kitapta Paris’e Akdeniz’den Atlas Okyanusuna kadar yapılmış bir su yolu güzergahından gidilmesi anlatılıyor. Tarihte suyolları inşaatının sulama, su dağıtımı ve ulaşım gibi amaçlarla yapılmasının milat öncesi yıllardan beri var olduğunu biliyoruz. Ancak, Fransa’da yapılmış olan kanalın önemi, o dönemde geliştirilmiş olan bir teknikle farklı yüksekliklere çıkılması ve inilmesini sağlayan havuz-kanal sistemi diyebileceğimiz bir sistemle gerçekleştirilmiş olması. Bunu fark edip değerlendirecek bir bilgi birikimi olan kimsenin olmaması, bu gözlemlerin devletin gelişmesi ile ilgili gündeminde yer alamaması nedeniyle, bu gözlemlerin önemini çok geç anlayabiliyoruz. Suyolu ile ulaşımın taşıma maliyetini düşürmesi, enerji maliyetlerine etkisi günümüzde de artarak önemini koruyor.

Bugünkü bilgilerle bakıldığında, ulaşım yolu iki aşamada tamamlanmış ve yapımı çok uzun sürmüş. İlk bölüm Midi Kanal olarak adlandırılıyor ve yaklaşık 240 km uzunluğundaki bu kanal Akdeniz’den başlayarak 1681 yılında kullanıma açılmış. Kanalın ikinci bölümü ile ilgili bilgiler ciddi eksik ve hatalarla dolu. İkinci kanal Gronne nehri güzergahında yapıldığı için bu isimle anılıyor ve uzunluğu yaklaşık 193 km ne var ki, neredeyse internetteki bütün bilgiler birbirinden kopyalanmış ve kanalın 1856 yılında tamamlandığı yazılıyor. Oysa bu tarih Süveyş Kanalının yapıldığı yıllardır. Kaldı ki, Mehmet Çelebi’nin gördüklerini yazdığı 1720 yılında kanalın kullanılmakta olduğu anlaşılıyor. Elimdeki Ana Brittanica Ansiklopedisinde bütün su yapılarının tamamlandığı tarih yazıldığı halde, Garonne Kanalı’nın tamamlandığı tarih yazılı değil.

Sonuç olarak, yurtdışına gidenlerimizin gördüklerini doğru değerlendirmesinin olan bitenin ne olduğu bilgisine sahip olunmasını gerektirdiğini gösteriyor. Bugün de yeryüzünde yaşanan muhteşem iletişim devriminin ülkemizdeki ilgili kurumlarda yeterli farkındalık yarattığı söylenemez. Bu konularda bilim kurumlarımızın kısa ya da uzun erimli bir hedef ve program yapılanmasını gerçekleştiremediği kanısındayım.

©Yapı Dünyası Dergisi 2016 Sayı: 246-247 de yayımlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir