Betonarme Yapıların tasarım ve üretim Sorunları

Betonarme Yapıların tasarım ve üretim Sorunları

Cihat UYSAL, Mimar Yüksek Mühendis

Teknolojinin gelişmesini anlatırken “taşlar tükendiği için taş devri sona ermedi” sözleriyle özetlenebilecek süreçte, insanoğlunun yeni teknik ve teknoloji arayışında başlangıçta çevre ile ilgili güçlü bir öngörünün olmadığını söylemek gerek. Daha sonraları özellikle sanayi devriminin sahipleri bu süreci neredeyse hiç sorgulamadı. Sorgulamamakla kalmadığı gibi kurduğu ekonomik yapı ile bu sorgulamayı unutturdu. Yirminci yüzyılın başlarına kadar yapım sistemleri yığma karakterli taş ve tuğla yapılar yaygın idi. Beton ve betonarmenin gelişmesinde sanki insanoğlunun çok acelesi varmış gibi zamanın daha yoğun kullanılmasına yol açan sanayi devrimi, yeryüzünde benzeri görülmemiş bir betonarme yapı üretimine dönüştü. Ne var ki, bu konuda dünya betonarme yapı üretmenin hızla yayacak eğitim ve değerlendirme bilinci ve yeterliliğinden yoksundu. Doğa ve çevre sorunları sanayinin eriştiği güç karşısında kuşkulara yol açmaya başladığında sorunlar konuşulur oldu. Bugün yeryüzündeki kentleşmeye bakacak olursak, ne olacak bu kitlesel beton yapı, yarın bunların dönüştürülmesi neye mal olacak? sorusu henüz sorulmadı. Ancak, sorulmasının yakın olduğunu söyleyebiliriz. Ne var ki, İstanbul’daki yapı güçlendirme ihtiyacı yeterince hızlı ele alınamıyor.

Betonarme yapılarla ilgili sorunu iki ana kümede ele almak gerekiyor. Birincisi doğa ve çevre ikincisi ise uygulamalardaki bilinçsizlik.

Bu yazıda ikinci gurubu ele alacağım ve betonarme yapıların üretimi ile ilgili sorunları özetlemeye çalışacağım. Ülkemizde yaşanan deprem sayısı ve yaşanan can ve mal kayıpları bu konunun yaşamsal önemini anlatıyor. Betonarme yapıların kullanılmaya başlaması yapı tasarımı alışkanlıklarını hazırlıksız yakaladı. O nedenle, tasarım, sistem seçimi, yapım, betonarmenin yapı olarak kullanılmasının içinde taşıdığı bilinmezler gibi konular ve ardından pazarda boy gösteren ön üretimli yapı (prefabrikasyon), kürleme, öngerme, ardgerme… düşünceleri bu hazırlıksızlığın üzerine birikerek geldi. Ülkemizde bu sorunlar “çözdükçe dolaşan” bir yumak oluşturdu. Öyle ki, 1999 depreminden sonra bir yapı üreticisinin “ben deniz kumunun kullanılmasının sakıncalı olduğunu bilmiyordum. Öğrendikten sonra bir daha kullanmadım” sözleri anlatmak istediğimi veciz bir biçimde dile getiriyor. Çünkü 1970’lere kadar İstanbul’da binalar deniz kumu (podima kumu) ile yapılıyordu. Benzeri biçimde, konsol donatısında pilye yapılması ile kendini gösteren birinci konsol deplasmanları, nervürlü donatıyı yeterli nitelikte üretmeyi düzenli hale getirmeden nervürlü donatıya geçilmesi, betonarme yapıda çelik yüzdesinin beton yerleşmesini zorlayacak oranda arttırılması… gibi konularla betonarme yapılar konusunda acemiliklerimizin sürdüğü kanısındayım. Ülkemizde betonarme yapıların bütün ülkede iyi bilinmesi sağlanamadan yapılarda görülen sorunlar yine de betonarme yapıların yük aktaran monolitik karakteri nedeniyle epeyce sorunu örttüğünü düşündürüyor.

Deprem sonrası yapılan tespitlerde kendini gizleyen sorunlar ortaya çıkıyor. Kabul edilemez hatalar raporlarla dile getiriliyor. Öyle ki, betonarme yapıların tasarımı, sistem seçimi, uygulanması, üreticisi olmak üzere sürecin her halkası sorgulanmak zorunda. Öyle ki, betonun (büzülme, oturma, yükleme, deformasyon, kalıp ve iskeleyi erken sökme, donma-çözülme … gibi)  birçok çatlak türü betonun yeterince bilinmediğini gösteriyor. yapı elemanlarında (kolon, kiriş, döşeme, perde … gibi), yapı elemanlarında (sistem seçimi, betonu yerleştirme sorunu, donatı detay hatası, etriye sıklaştırmasının olmaması, kolon kiriş uyumsuzluğu…gibi), meydana gelen hasar ilk akla gelenlerdir. Bunun dışında zeminin doğru irdelenmemesi sonucu zeminin sıvılaşması, farklı oturma… gibi hasar deprem raporlarında sık karşılaşılan en üzücü görüntüleri oluşturuyor. Hatanın önemli unsurlarından birisi de zeminin elverişli olmadığı yerlerde dahi Belediye Meclislerinden geçirilen İmar değişiklikleriyle, ek kat uygulamaları da sorunu ağırlaştırmıştır. Günümüzde yapıların fen kurallarına uygun yapılamaması için neden yoktur. Ancak, sorunlu bir alan olan “yapı denetim” bütün çabaya rağmen düzene sokulamamış, sorunlu bir konu olarak sürdürülmektedir.

Yapı Dünyası Dergisi 2017 Sayı: 260-261 de yayımlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir